', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: ULULARARASI SÖZLEŞMELER

17 Ekim 2007 Çarşamba

ULULARARASI SÖZLEŞMELER

ULULARARASI

SÖZLEŞMELER

Stockholm Bildirgesi

5-16 Haziran 1972’de Stockholm’da toplanan Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı, insan çevresinin korunması ve güçlendirilmesi için insanlara ışık tutacak ve yönlendirecek ortak görüş ve ilkelerin gerekliliğini düşünerek aşağıdaki hususları ilan eder:

    1. İnsan hem çevresi tarafından oluşturulur hem de çevresini biçimlendirir. Bu çevre, insanoğlunun fiziksel gereksinmelerini karşıladığı gibi, entellektüel, ahlaki, sosyal ve manevi gelişmesi için de insana olanak sağlar. Bilim ve teknolojinin hızlı gelişmesi de eklenince, insanın gezegenimizdeki uzun ve dağdağalı evrimi öyle bir noktaya gelmiştir ki artık insan çevresini, sayısız biçimlerde ve tarihte rastlanmamış bir boyutta değiştirme gücüne erişmiştir. İnsan çevresinin iki boyutu da – yani hem doğal olan hem insan eliyle yapılmış olan - başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarından yararlanmak için mutlaka gereklidir.
    2. İnsan çevresinin korunması ve geliştirilmesi dünyamızın her yerinde insanların refahını ve kalkınmasını etkileyen önemli bir konu, bütün insanların özlemi ve bütün hükumetlerin görevidir.
    3. İnsan devamlı olarak deneyimlerini biriktirir. Her zaman keşfetmek, icat etmek, yaratmak, ilerlemek peşindedir. Günümüzde insanın çevresini değiştirebilme kapasitesi, eğer akıllıca kullanılırsa, bütün insanlara kalkınmanın meyvelerini sunabilir ve onların yaşam kalitelerini yükseltebilir. Yanlış ve fütursuzca kullanılırsa hem insanlara, hem insanın çevresine ölçüsüz zararlar verebilir. Dünyanın birçok bölgesinde insanın çevresine verdiği zararın gittikçe artan kanıtlarını görüyoruz: canlılar, hava, toprak ve suda yüksek boyutlarda kirlilik; biyosferin ekolojik dengesinde arzulanmayan rahatsızlıklar; yenilenemiyen kaynakların azaltılması ve yok edilmesi; yaşam ve çalışma alanlarında insanların fizik, ruhsal ve sosyal sağlığına zararlı büyük eksiklikler.
    4. Gelişmekte olan ülkelerde çevre sorunlarının çoğu geri kalmışlığın sonuçlarıdır. Milyonlarca insan doğru dürüst bir yaşam için gerekli asgari seviyeninin altında yaşamaktadır. Yeterli yiyecek, giyecek, ve barınakdan, eğitim, sağlık ve temizlik imkanlarından yoksundurlar. Bunun için, gelişmekte olan ülkeler çabalarını kalkınmaya yönlendirmeli, ama bunu yaparken önceliklerini iyi belirlemeli ve çevrelerini korumalı ve iyiliştirmelidirler. Kalkınmış ülkeler de gelişmekte olan ülkelerle aralarındaki farkı kapatmak için çabalamalıdırlar. Kalkınmış ülkelerdeki çevre sorunları genelde sanayiden ve teknolojik ilerlemelerden kaynaklanmaktadır.
    5. Nüfusun doğal artışı çevrenin korunmasında devamlı olarak sorun yaratmaktadır. Bu sorunlarla başetmek için gerekli politikalar oluşturulmalı ve önlemler alınmalıdır. Dünyadaki en değerli varlık insandır. Sosyal ilerlemeyi iten, bilim ve teknolojiyi geliştiren ve emeğiyle çevreyi değiştiren insandır. Bilimsel, teknolojik ve sosyal ilerlemeler ve üretimdeki artışlarla insanın çevresini iyileştirme kapasitesi de her geçen gün artmaktadır.
    6. Artık öyle bir noktaya geldik ki, Dünyanın her yerinde çevreye yapacakları etkileri düşünerek eylemlerimizi daha büyük bir dikkatle planlamalıyız. Cehalet ve aldırmazlık sonucu bütün yaşamımızın ve refahımızın bağlı olduğu yerküremizin çevresine geriye dönülemez bir biçimde ve devasa boyutlarda zarar verebiliriz. Bunun aksini de yapabilir ve bilgiyi akıllıca kullanarak, kendimize ve gelecek kuşaklara insan umut ve ihtiyaçlarına daha uygun bir çevrede daha iyi yaşam koşulları sağlayabiliriz. Günümüzde yaşayanlar ve gelecek kuşaklar için çevreyi savunmak ve iyileştirmek kaçınılamaz ve dünya genelinde ekonomik kalkınma ve barışın tesisiyle paralel olarak varmaya çalışacağımız bir hedeftir.
    7. Bu hedefe varılması için her seviyede vatandaşlar, topluluklar ve kuruluşlar sorumluluk almalı ve ortak amaç uğruna eşitlik bir biçimde gayret göstermelidirler.

Kişiler ve kuruluşlar hem bağlı oldukları değerler hem de eylemlerinin tümü ile geleceğin çevresini biçimlendirecekler. Yerel ve merkezi hukumetlere, kendi alanlarında geniş olarak çevre politikalarını oluşma ve eyleme koyma yönünden en büyük sorumluluk düşecektir. Kalkınmakta olan ülkelerin çevre sorumluluklarını yerine getirmeleri için gerekli kaynakların yaratılmasında uluslararası işbirliği gerekecektir. Birçok çevre sorunu küresel ve bölgesel boyutlarda olduğu için, ülkeler arasında yaygın bir işbirliği ve uluslararası kuruluşlar tarafından ortak çıkarlar için eyleme geçmeyi gerektirecektir. Konferans bütün ülkeleri ve insanları, insanların yararı ve refahı için insan çevresinin korunması ve iyileştirilmesi için ortak çaba göstermeye davet eder.

İlkeler Bildirgesi

İlke 1 – Özgürlük, eşitlik, ve kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli yaşam şartları sağlanmış olarak yaşamak insanların temel bir haklarıdır. İnsan, aynı zamanda, bugünkü ve gelecek kuşaklar için çevreyi koruma ve iyiliştirmenin ciddi sorumluluğunu da taşır.

İlke 2 – Dünyanın hava, su, toprak, bitki ve diğer canlılar gibi doğal kaynakları ve özellikle doğal ekosistemlerin özgün örnekleri, bugünkü ve gelecek kuşaklar için gerektiği şekilde yönetilerek korunmalıdır.

İlke 3 - Yerküremizin hayati kaynakları yenileyebilme kapasitesi korunmalı ve gerektiği biçimde iyileştirilmeli ve restore edilmelidir.

İlke 4 - Şu anda birtakım olumsuz faktörlerin etkisiyle tehlikeye düşmüş olan doğal hayatı ve habitatını korumak ve akıllıca yönetmek insanın özel bir sorumluluğudur.

İlke 5 - Dünyanın yenilenemeyen kaynakları birgün tükenmelerini önleyecek biçimde kullanılmalı ve bunların yararlarını bütün insanlığın paylaşması sağlanmalıdır.

İlke 6 - Zararlı etkilerini yok edelemiyeceği oranda ısının ve zehirli maddelerin çevreye yayılması, ekosistemlerin onarılamaz bir biçimde tahrip olmasına yol açmadan durdurulmalıdır. Bütün ülkelerin insanlarının çevre kirliliğine karşı yürüttükleri haklı savaş desteklenmelidir.

İlke 7 – Devletler, insan sağlığına, canlı kaynaklara ve deniz yaratıklarına zarar veren deniz kirliliğini önlemek için her türlü önlemi alacaklardır.

İlke 8- Ekonomik ve sosyal kalkınma insana iyi bir yaşam ve çalışma ortamı sağlama ve dünyamızda yaşam kalitesini yükseltecek şartları hazırlama yönünden kesinlikle gereklidir.

İlke 9 – Geri kalmışlıktan kaynaklanan eksiklikler ve doğal afetler ciddi sorunlar yaratmaktadır ve bu durum ancak önemli miktarda mali ve teknik yardımla gelişmekte olan ülkelerin kalkınma çabalarını destekleyerek giderilebilir.

İlke 10 – Gelişmekte olan ülkelerin çevre idaresi için fiyat istikrarına ve ihraç malları olan ana madde ve hammadelerden yeterli gelir sağlamaya ihtiyaçları vardır. Onun için, fiyat politikalarında ekonomik faktörler kadar ekolojik süreçler de göz önünde bulundurulmalıdır.

İlke 11 – Bütün devletlerin çevre politikaları gelişmekte olan ülkelerin bugünkü ve gelecekteki kalkınma potaansiyelini güçlendirmeli ve herkes için daha kaliteli yaşam koşulları sağlanmasına engel olmamalıdır. Devletler ve uluslararası kuruluşlar çevresel önlemlerin uygulanmasından doğabilecek uluslararası veya ulusal sonuçları karşılamak için anlaşma zemini oluşturmalıdırlar.

İlke 12 - Çevreyi korumak ve iyileştirmek için alınacak önlemlere kaynak ayırırken, gelişmekte olan ülkelerin özel durumları , gereksinimleri ve kalkınma planlarına alacakları çevre koruma önlemlerinin maliyetleri göz önünde tutulmalı ve talepleri halinde mali ve teknik destek sağlanmalıdır.

İlke 13- Kaynakların daha rasyonel kullanımı ve böylece çevrenin iyileştirilmesi için, devletler kalkınma planlarında entegre ve eşgüdümlü bir sistem uygulamalıdırlar.

İlke 14 – Rasyonal planlama kalkınma planlarıyla çevre koruma planları arasında çıkabilecek uyumsuzlukları yoketmek için mutlak gereklidir.

İlke 15 - İnsan yerleşimleri ve kentleşmenin çevre üzerine olumsuz etkilerini kaldıracak ve herkes için azami sosyal, ekonomik ve çevresel yarar sağlayacak biçimde planlama yapılmalıdır. Bu bağlamda, müstemlekeci ve ırkçı bir yaklaşımla hazırlanmış projeler terk edilmelidirler.

İlke 16 - Hızlı nüfus artışının veya yüksek nüfus birikiminin veya düşük nüfusun çevreye ve kalkınmaya olumsuz etkisi olacağı yerlerde, temel insan haklarına saygılı ve devletlerin uygun bulduğu demografik politikalar uygulanmalıdır.

İlke 17- Çevre kalitesini artırmak için planlama, idare ve denetleme görevlerini üstlenecek uygun ulusal kurumların oluşturulması gerekir.

İlke 18 - Bilim ve teknoloji, ekonomik ve sosyal kalkınmaya katkıları çerçevesinde, çevre için riskli olan durumların belirlenmesi, bunlardan kaçınılması ve denetlenmeleri için ve insanlığın ortak yararı yönünde kullanılmalıdır.

İlke 19 – Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi için kişilerin, kurumların ve toplulukların aydınlatılması ve davranışlarının bu amaca uygun hale getirilmesi gerekir. Bunun için hem yetişkinler hem de çocuklar için ve kötü şartlarda yaşıyanlara öncelik verilerek çevre eğitimi yapılması şarttır. Medya da çevrenin bozulmasına değil korunmasına ve iyileştirilmesine hizmet edecek biçimde eğitim ve haber yayını yapmalıdır.

İlke 20 – Çevre sorunları konusunda hem ulusal hem çok uluslu bilimsel araştırma ve geliştirme bütün ülkelerde, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde, teşvik edilmelidir. Bu bağlamda, güncel bilimsel enformasyonun serbest dolaşımı ve deneyim transferi desteklenmeli; çevre koruyucu teknolojilerin ekonomilerine bir yük getirmeyecek biçimde ve yaygın olarak kalkınmakta olan ülkelere sunulması sağlanmalıdır.

İlke 21 – Birleşmiş Milletler Kuruluş Senedi ve uluslararası hukuk kurallarına göre, ülkeler hakimiyet haklarını kullanarak kendi kaynaklarını kullanır ve çevre politikalarını tesbit ederlerç Ancak, devletler bu eylemleri sırasında kendi hakimiyet sınırları dışındaki bölgelerin ve ülkelerin çevresine zarar vermeme sorumluluğunu da taşırlar.

İlke 22 – Devletler kendi hakimiyet sınırları dışındaki devlet ve bölgelere verdikleri çevre zararı ve yaydıkları kirlilikden dolayı sorumlu tutulmaları ve tazminat ödemeleri için uluslararası hukukun gerektiği şekilde genişletilmesi için işbirliği yapacaklardır.

İlke 23 – Ulusal veya uluslararası alanda kabül gören standardlara ters düşmemek kaydı ile, her ülkede geçerli olan değerler sistemi ve standartların gelişmiş ülkelere uygun olmakla birlikte gelişmekte olan ülkelere uygun olmaması veya çok yüksek sosyal bedel getiriyor olması göz önünde tutulacaktır.

İlke 24 - Çevrenin korunması ve geliştirilmesi için gereken uluslararası konular, büyük/küçük ülke veya başka bir ayırım yapılmadan eşitlik içinde ve bütün ülkeler tarafından bir işbirliği ruhu içinde ele alınmalıdır. Devletlerin egemenlik hakları ve çıkarları göz önünde bulundurularak, her alanda yapılan eylemlerin çevreye zararlarını denetlemek, azaltmak ve ortadan kaldırmak için hem çok uluslu hem ikili düzenlemelerle işbirliği yapılması mutlaka gereklidir.

İlke 25- Uluslararası örgütlerin çevrenin korunması ve iyileştirilmesinde etkili, eşgüdümlü ve dinamik bir rol oynayabilmeleri için devletler gereken önlemleri alacaklardır.

İlke 26- İnsan ve çevresi nükleer silahların ve diğer toplu imha araçlarının etkisinden korunmalıdır. Devletler ilgili uluslararası organlarda bu tip silahların tamamen yokedilmesi için süratle gerekli antlaşmaları yapmalıdırlar.

Brundtland Raporu - BM ( Ortak Geleceğimiz )

Birleşmiş Milletler Örgütü 80’li yıllara gelindiğinde çevre ve ekonomik gelişme arasındaki artan çatışmaya uluslar arası bir yaklaşım sağlayabilmek için 1983 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun kurulmasına karar vermiştir. Komisyon, çalışmalarını 1987 yılında “Ortak Geleceğimiz” adlı eserde toplamıştır.

Komisyon başkanlığını yapan Gro Harlem Brundtland adıyla da anılan bu raporda temel vurgu, uluslar arası ekonomik ilişkilerde önemli anlayış değişikliklerinin gerekliliğidir. Bu değişikliklerin özünde dengeli ve sürekli kalkınma düşüncesi yatmaktadır. Buna göre kalkınmanın sürebilirliği ve kabul edilebilirliği çevrenin, ekonomik gelişmenin kaynağı ve sınırı olduğu düşüncesinin benimsenmesine bağladır.

Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçları ve beklentilerini karşılarken gelecek nesillerin de yaşam koşullarını ve çevresel değerlerini dikkate alarak, bunun sağlanması için gerekli ekonomik, insani, çevresel ve teknolojik açıdan yapılması gerekenleri ortaya koymaktadır. Bu amaç doğrultusunda insan-doğa ve insan-insan arasındaki uyumun artırılabilmesi için gerçekleşmesi öngörülen şartlar şunlardır.

- Kararların alınmasında vatandaşların etkin kullanımını sağlayacak ekonomik sistem;

- Sürdürülebilir biçimde üretim fazlası ve teknik bilgi sağlayacak ekonomik sistem;

- Adaletsizlikten doğan sorunları giderici bir sosyal sistem;

- Gelişme için gerekli ekolojik tabanı korumaya saygı gösteren bir üretim sistemi;

- Yeni çözümler üretebilecek bir teknolojik sistem;

- Tüm bunları koordine edebilecek bir yönetim sistemi.

Rio Konferansı – Gündem 21 ( BM )

3-14 Haziran 1992’de Rio de Janeiro’da toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı,16 Haziran 1972'de Stockholm’de, Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansınca kabul edilen bildirgeyi onaylayarak ve onu geliştirmeyi amaçlar. Devletler, toplumların anahtar sektörleri ve insanlar arasında işbirliği olanakları yaratarak, yeni ve eşitlikçi bir küresel ortaklık kurmayı hedefler. Küresel çevre ve kalkınma sistemlerini koruyarak, herkesin çıkarlarına saygılı uluslararası antlaşmalar için çalışır. Stockholm Konferansı ve Brundtland Raporunda ele alınmayan “yoksulluğun ortadan kaldırılması” fikri bu konferansın son bildirgesinde yer almıştır. Bildirgede özetle belirlenen ilkeler aşağıdaki gibidir.

- Sürekli ve dengeli kalkınma ilkesinin odak noktasının oluşturan insanlar doğa ile uyumlu , sağlıklı ve üretken bir yaşam hakkına sahiptir.

- Kalkınma hakkı, bugünkü ve gelecek kuşakların kalkınma ve çevre gereksinimleri arasında denge kurularak gerçekleştirilmelidir.

- Sürekli ve dengeli kalkınma gerçekleştirilirken, çevrenin korunması bağımsız olarak el alınmalı, kalkınma süreci ile bütünleştirilmelidir.

- Tüm devlet ve insanlar, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına çalışmalı dünya halkları arasındaki yaşam düzeyi farkları azaltılmalıdır.

- Küresel işbirliği çerçevesinde, varsıl ülkeler kalkınmakta olan ülkelere araştırma, teknoloji ve mali kaynak açısından yardım etmelidirler.

- Çevre konusundaki tüzel düzenlemelerin uygulanabilmesi için, ülkelerin yapılarına uygun olması gerekmektedir.

Konferansa tartışma için sunulan maddeler “Gündem 21” adı altında toplanmıştır. Yoksullukla savaşım, tüketim kalıplarının değiştirilmesi, gelişmekte olan ülkelere mali ve teknik yardım, sürekli ve dengeli insan yerleşimleri kalıplarının geliştirilmesi, çevre ve kalkınmanın karar verme sürecinde bütünleştirilmesi gibi ilkeleri içeren Gündem 21, tüm çabalara rağmen ana amacını oluşturan maddeler üzerinde anlaşma sağlanamadığından kapsamı daralmıştır. Gelişmiş ülkelerden yoksullara yönelik teknoloji, mali kaynak aktarımı, su kaynaklarının ve bunların canlı kaynaklarının korunması, kimyasal ve radyoaktif atıkların yönetimi, veri ve bilgi akışı konularında ortak bir görüşe varılmadan konferans sona ermiştir.

Gündem 21 çerçevesinde, “yerleşmelerin sürdürülebilir gelişmesinin desteklenmesi” de ayrı bir bölüm olarak yer almıştır. Bu bölüm kapsamında 8 ana başlık belirlenmiştir.

- Herkese yeterli konut sağlanması

- Yerleşme yönetiminin geliştirilmesi, iyileştirilmesi,

- Sürdürülebilir arazi kullanım planlama ve yönetimin desteklenmesi,

- Çevresel altyapının sağlanmasında bütüncül bir yaklaşımın desteklenmesi,

- Yerleşimde de sürdürülebilir enerji ve ulaşım sistemlerinin desteklenmesi,

- Afete maruz bölgelerde yerleşmelerin planlama ve yönetiminin desteklenmesi,

- Sürdürülebilir inşaat faaliyetlerinin desteklenmesi

- Yerleşmelerin gelişmesi amacıyla insan kaynaklarının geliştirilmesi ve kapasite oluşturulması,

Bunun yanında sürdürülebilir gelişmenin kent ölçeğinde sağlanabilmesi için, yerel yönetimlerin kendi Gündem 21’lerini uygulanabilir bir yaklaşım çerçevesinde oluşturmaları önerilmektedir.

Rio Bildirgesinin İlkeleri aşağıdaki gibidir;

İLKE 1 - İnsanlar sürdürülebilir kalkınma çabalarının merkezini oluştururlar. İnsanların doğa ile armoni içinde sağlıklı ve verimli bir yaşam sahibi olmak haklarıdır.

İLKE 2 - Birleşmiş Milletler Kuruluş Senedi ve uluslararası hukuk kurallarına göre, ülkeler egemenlik hakları çerçevesinde kendi doğal kaynaklarını kullanır ve çevre politikalarını oluştururlar. Ancak, devletler bu eylemleri sırasında kendi egemenlik sınırları dışındaki bölgelerin ve ülkelerin çevresine zarar vermeme sorumluluğunu da taşırlar.

İLKE 3 - Kalkınma hakkı, şimdiki ve gelecekteki kuşakların çevresel ve kalkınma ihtiyaçlarını adaletle etkileyecek şekilde kullanılmalıdır.

İLKE 4 - Sürdürülebilir kalkınma şekli yaratmak amacıyla çevre koruma, kalkınma sürecinin bir parçası olarak görülmeli ve hiçbir zaman ondan ayrı düşünülmemelidir.

İLKE 5 - Dünya üstünde yaşayan insanların çoğunluğunun ihtiyaçlarının daha iyi karşılanması ve hayat standardındaki eşitsizlikleri azaltmak amacıyla, yayılan yoksulluğu engellemenin vazgeçilmez bir ihtiyaç teşkil etmesi durumu, bunu tüm devletlere ve bireylere sahip olunanı koruyan bir kalkınma için iş birliği yapılması gereken temel bir görev haline getirmektedir.

İLKE 6 - Az gelişmiş olan, çevresel olarak yaralanma riski yüksek olan ve değişik durum ve ihtiyaçlarından dolayı gelişmekte olan ülkelere özel öncelik tanınmalıdır. Çevre ve kalkınma alanındaki uluslararası faaliyetlerde tüm devletlerin istek ve ihtiyaçlarına hitap edilmelidir.

İLKE 7 - Devletler dünya eko sisteminin sağlığının ve bütünlüğünün korunması ve muhafaza edilmesi konusunda global bir ortaklık ruhuyla iş birliğine gitmelidirler. Farklı çevresel kötüleşmelere global bakış, devletlere ortak fakat birbirinden ayrı sorumlulukları getirmektedir. Gelişmiş ülkeler, sürdürülebilir kalkınmadaki uluslararası denetleme sorumluluklarını kontrol ettikleri finansal kaynakları, toplumlarının global çevreye olan etkileri ve teknolojileri açısından kabul etmektedirler.

İLKE 8 - Muhafazacı bir kalkınma ve tüm insanlara daha yüksek bir yaşam kalitesi sağlamak amacıyla, devletler sahip olunana zarar verebilecek bir üretimin ve tüketimin tüm örneklerini azaltmalı ve ortadan kaldırmalılar ve buna uygun uygulamaları ilerletmelidirler.

İLKE 9 - Devletler, bilimsel ve teknolojik bilgi alışverişiyle bu yeni ve yaratıcı teknolojilerin kalkınma, uyarlanması ve aktarılması konularında iş birliğiyle muhafazacı kalkınma güçlendirmelidirler.

İLKE 10 - İlişkin platformdaki çevre konuları tüm ilgili devletlerin iştiraki ile en iyi şekilde işlenilir. Ulusal düzlemde, her birey toplumlarındaki çevresel risk taşıyan madde ve faaliyetler konularında bilgi ve enformasyona ulaşabilirler ve tartışma sürecinde iştirak edebilirler. Devletler çevre konularında toplum bilincini destekler ve teşvik ederler ve enformasyonu yaygın bir şekilde ulaşılır kılarak katılımı arttırırlar. Hukuki ve idari gelişmelere, ve ilgili düzeltme ve iyileştirmelere geniş ulaşım sağlanır.

İLKE 11 - Devletler çevre konularında etkili yasal düzenlemeler getirirler. Çevresel standartlar, amaca yönelik yönetim ve öncelikler çevre ve kalkınma şartlarını yansıtmalıdır. Bazı ülkeler tarafından konulan standartlar diğer bazı ülkelerde haksız ve uygun olmayan sosyal ve ekonomik sonuçlar doğurabilir.

İLKE 12 - Devletler, tüm devletlerde ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınma sağlayacak destekleyici ve açık uluslararası bir ekonomik sistemin geliştirilmesinde ve çevre sorunlarının daha iyi belirlenmesi amacıyla işbirliğine gitmelidirler. Çevresel maksatlar taşıyan ticaret politikası uygulamaları kendince ve keyfi ayırımlar teşkil etmemeli veya uluslararası ticarete gizli kısıtlamalar getirmemelidir. İthal eden ülkenin hukuki düzenlemelerinin dışında kalan çevresel mücadelelere yönelik tek taraflı faaliyetlerden kaçınılmalıdır. İç veya global çevre sorunlarını belirleyici çevresel uygulamalar mümkün olduğunca uluslar arası fikir birliğine dayanmalıdır.

İLKE 13 - Devletler, kirlenme veya çevresel zararın kurbanları için sorumluluk ve bedel hususunda ulusal yasalar kalkındırmalidirler. Devletler, aynı zamanda daha hızlı ve kesin bir tavırla kendi yasaları veya diğer yasaları idareleri çerçevesinde oluşmuş çevresel hasarın ters etkileri için sorumluluk ve bedel hususunda daha fazla uluslararası hukuk kalkındırma konusunda iş birliğine gitmelidirler.

İLKE 14 - Devletler, şiddetli çevre zararlarına neden olan veya insan sağlığına zararlı olarak görülen herhangi madde ve faaliyetlerin diğer ülkelere taşınmasının önüne geçilmesi hususunda etkili bir iş birliğine gitmelidirler.

İLKE 15 - Çevreyi korumak amacılı ihtiyati yaklaşımlar devletlerin kendi olanaklarına bağlı olarak uygulamaya sokulmalıdırlar. Ciddi veya tekrar düzeltilemez zararlar söz konusu ise bilimsel düzeyin eksikliği çevresel kötüye gidişi engellemek için hayata geçirilecek uygulamaları ertelemek için bir sebep teşkil etmemelidir.

İLKE 16 - Ulusal otoriteler, çevre masraflarının içerden karşılanmasına ve ekonomik gereçlerin geliştirilmesine kirletenin masrafları karşılaması prensibiyle gayret etmelidirler. Bunun gerekli toplumsal ihtiyaçların ve uluslararası ticaret ve yatırımlarının şeklini ve akışını bozmamasına dikkat edilmelidir.

İLKE 17 - Çevresel etki değerlendirilmesi -ulusal bir etken olarak- söz konusu olan faaliyetler için ele alınmalıdır. Mühim ters etkilere sahip olabilecek faaliyetler ulusal otoritelerin yeterliliğinin bir göstergesidir.

İLKE 18 - Doğal bir felaketle karşı karşıya olan veya ani zararlı sonuçlar yaratabilecek herhangi bir acil çevre sorununa sahip devletlere uluslararası topluluk tarafından her türlü yardım yapılmalıdır.

İLKE 19 - Devletler, muhtemel olarak mühim iç çevre sorunlarından etkilenebilecek olan ülkelere samimiyetle ve zamanında bildirme ve gerekli bilgi sağlanmalıdırlar.

İLKE 20 - Kadınlar çevresel idare ve kalkınmada hayati bir göreve sahiptirler. Bu sebepten onların tam katılımları sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında bir temel teşkil eder.

İLKE 21 - Genç insanların yaratıcılıkların, ideallerinin ve cesaretlerin harekete geçirilmesi hepimiz için daha iyi bir gelecek, sürdürülebilir kalkınma ve global ortaklığın ilerlemesini sağlayacaktır.

İLKE 22 - Yerli insanlar ve toplulukları ve diğer yerel topluluklar bilgi birikimleri ve geleneksel fiili tecrübeleri açısından çevresel gelişme ve idaresinde hayati öneme sahiptirler. Devletler, bunların kimliklerini, kültürlerini ve gereksinimlerini tanımalı, uygun şekilde desteklemeli ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında etkili katılımlarını mümkün kılmalıdırlar.

İLKE 23 - Baskı, hakimiyet ve işkal altındaki insanların doğal kaynakları ve çevreleri korunmalıdır.

İLKE 24 - Savaşlar tabii olarak sürdürülebilir kalkınmaya zarar vermektedirler. Bu yüzden devletler savaş zamanında çevre korumaya ilişkin uluslararası hukuka saygılı kalmalı ve eğer gerekliyse devamında iş birliğine gitmelidirler.

İLKE 25 - Barış, kalkınma ve çevre koruma birbirinden ayrılamaz ve bağımsızlardır.

İLKE 26 - Devletler tüm çevre konulu antlaşmazlıklarını barışçıl ve Birleşmiş Milletler İmtiyazı ile uyum içinde çözümlemelidirler.

İLKE 27 - Devletler ve insanlar iyi niyet ve ortaklık ruhuyla bu bildirgenin hazırlanmasında ve sürdürülebilir kalkınma alanındaki uluslararası hukuk kalkındırma çalışmalarında iş birliğine gitmeliler.

Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Çölleşmeyle Mücadele

1992 Rio Çevre zirvesinin en somut sonuçlarından birisi , Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin imzaya açılması olmuştur. 1994 yılında yeterli sayıda ülkenin yasama organlarınca onaylanarak yürürlüğe giren sözleşme, TBMM tarafından 1996 Aralık ayında kabul edilmiştir. Böylece ükemiz antlaşmaya taraf olmuştur. Bütün uluslararası antlaşmalar gibi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi de taraflara bazı yükümlülükler getirmektedir.

Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

  • Ulusal stratejilerin belirlenmesi, bir eylem plan ve programının oluşturulması.
  • Biyolojik çeşitliliğin acil olarak korunma gereksinimi olan türlere veya mekanlara öncelik verilerek izlenmesi.
  • Koruma alanlarının belirlenmesi ve kurulması.
  • Koruma altına alınmayan bölgelerde de doğa ve kaynaklarının kullanımında sürdürülebilirlik ilkesinin geçerli olması.
  • Sözleşmenin uygulanması için gerekli yasal ve idari düzenlemelerin yapılması
  • Halkın biyolojik çeşitliliğin değeri ve önemi konusunda eğitilmesi.
  • Bu konuda yapılan araştırmaların ve bulguların ülkeler arasında serbestçe, tlelerine uygun bir biçimde paylaşılması.
  • Kalkınmış ülkelerin, biyolojik çeşitliliğin korunabilmesi için kalkınmakta olan ülkelere gerekli parasal ve teknik yardımları sağlamaları.

Barcelona Sözleşmesi

Akdeniz’deki çevre STK’larının iki şemsiye kuruluşu olan MED-FORUM ve MIO-ECSDE, 24-25 Ekim tarihlerinde Malta adasında müşterek bir toplantı düzenleyerek Barselona sözleşmesi, ekleri ve protokollerinin taraf ülkelerce bir an önce onaylanması için girişimlerde bulundular.

TEMA iki kuruluşun da üyesi, ayrıca MIO’nun da yönetim kurulu üyesi. Bu iki kuruluş genelde birbirlerini rakip olarak görüyorlar fakat Akdeniz Çevre Programının Malta’da yapılan bakanlar kurulu toplantısından önce bir araya gelip Barselona Sözleşmesi ile ilgili güçlü bir bildiri hazırladılar ve toplantıya sundular.

1976 yılında imzalanan Barselona sözleşmesi 1995 yılında değişikliğe uğradı; ayrıca 1976 yılından sonra sözleşmeye bazı protokoller eklendi ve bazı protokoller değiştirildi. Şimdi sözleşmenin yeni şeklinin ve protokollerinin Avrupa Birliği - Akdeniz ortaklığı üyesi ülkelerin yasama organlarınca onaylanması gerekiyor. Bu ülkelerin ancak 3-4 tanesi bu onaylama işlemini sonuçlandırmış bulunuyor. Türkiye de değiştirilmiş sözleşmeyi ve protokollerini onaylamış değil.

Çevre kuruluşları onaylama işleminin bir an önce gerçekleştirilmesini talep ettiler. Ama birçok ülkede yasama organlarının işlemleri hızlı yürütülemediği için bu talebin ne zaman gerçekleştirileceği meçhul.

Sözleşme Akdeniz kıyılarının kirlilikten arındırılması ve denizdeki canlıların korunmasını buyuruyor.

Protokolleri de şöyle sıralayabiliriz:

  1. Gemilerden ve uçaklardan yayılan kirliliğin denetlenmesi ve yasaklanması.
  2. Akdeniz ülkelerinde Özel Koruma Sahaları oluşturulması ve biyolojik çeşitliliğin korunması.
  3. Akdeniz’in kara kaynaklı kirlilikten korunması.
  4. Akdeniz’in kıyı sahanlığında veya deniz dibinde yapılan araştırma ve üretimden doğan kirlilikten korunması.
  5. Zararlı atıkların sınır ötesi taşınmasından doğacak kirlilikten Akdeniz’in ve kıyı ülkelerin korunması.
  6. Afet durumlarında Akdeniz’in kirlilikten korunması.

Kyoto Protokolü

Birleşmiş Milletler iklim değişikliği konferansının fiyaskoyla sonuçlanacağından korkuluyordu. Fakat, 155 ülke delegesinin gece-gündüz çalışmaları sonucu, 12 Aralık 1997 günü, sanayi ülkelerinin sera gazı emisyonlarını kısıtlayan bir anlaşmaya varıldı.

Gelişmekte olan ülkelerin sera gazlarının azaltılmasına nasıl katkıda bulunacakları konusu ise bir yıl sonraya ertelendi.

Japonya’nın Kyoto kentindeki toplantıda oluşturulan protokol, 1992 iklim değişikliği antlaşmasının uygulanmasını etkinleştirme amacını taşıyor. 1992den bu yana, öngörülemez iklim değişikliklerine yol açtığına inanılan sera gazlarının emisyonu azalacağına yükseliş göstermişti. Hindistan ve Çin gibi büyük nüfus sahibi ülkelerin hızlı kalkınma grafikleri de bu artışın gelecekte katlanarak devam edeceği endişesini yaratmıştı.

ABD Cumhuriyetçi Partisi, daha imzaların mürekkebi kurumadan, protokolün “ölü doğmuş” olduğunu ilan etti. Başkan Yardımcısı Al Gore, gelişmekte olan ülkelerin durumu açığa kavuşmadan protokolü onaylanması için Senato’ya sevketmeyeceklerini söyledi “Bu küresel bir sorun ve küresel bir çözüm gerektiriyor,” dedi. Geçen yaz, Amerikan Senatosu gelişmekte olan ülkelerin katılımını içermeyen bir anlaşmayı onaylamama kararı almıştı.

Protokolün Anahatları

  1. Sanayileşmiş 38 ülke, sera gazı emisyonlarını ortalama %5 indirerek, bunları 2008-2012 yılları arasında 1990 seviyelerinin altına çekecekler. Avrupa Birliği ülkelerinin indirim oranları %8, ABD’ninki %7 ve Japonya’nınki %6 olarak belirlendi. Bu gruptaki bazı ülkelerin indirim oranları %5 in altında; bazılarından ise şimdilik kısıntı talep edilmiyor.
  2. Kısıtlanması istenen gazlar: özellikle fosil yakıtlardan çıkan karbon dioksit, metan, ve nitrus oksit; ozon tabakasını deldiği için yasaklanan kloroflorkarbonların yerine ikame edilen üç halokarbon.
  3. Emisyonlarını yeteri kadar indiremeyen ülkeler, emisyonlarını öngörülen seviyelerin altına çekebilen ülkelerle anlaşarak, onların fazla kotalarını satın alabilecekler. ABD’nin ısrarıyla protokole giren bu uygulamaya, gelişmekte olan ülkeler şiddetle karşı çıktılar. Ancak, söz konusu madde ABD’nin diğer tavizlerine karşılık olarak kabul edildi. ABD, bu uygulamanın kısıtlamaların maliyet-verim ilişkisi göze alınarak yapılmasında yardımcı olacağını iddia ediyor.
  4. Kısıtlamalara uymayanlar için kullanılacak yaptırımlar gelecekteki bir taraflar toplantısında kararlaştırılacak.
  5. Kalkınmakta olan ülkelerin, özellikle Çin ve Hindistan’ın, gönüllü kısıtlama hedefleri koymaları istendi.
  6. Protokol, 1990da dünya karbon dioksit emisyonlarının %55inden sorumlu olan 55 ülkenin onaylaması ile yürürlüğe girecek.

Türkiye’nin Durumu

Türkiye daha önceki çerçeve anlaşmayı imzalamadığı için Kyoto toplantısına gözlemci olarak katıldı. Türkiye’nin süreç dışı kalmasının çok geçerli nedenleri var. Bu anlaşma çerçevesinde Türkiye, OECD üyesi olduğu için, sanayileşmiş ülkeler sınıfına sokulmuş bulunuyor. Sera gazları emisyonunda dünyada 80inci sırada olduğumuz için, biz bu sınıflandırmayı kabul etmiyoruz. Toplantıda Çevre Bakanı İmren Aykut ve delegasyonu, bu hatanın düzeltilmesi için büyük çabalar sarfettiler. Türkiye’nin emisyon seviyesinin Avrupa Birliği’nin dörtte biri, KuzeyAmerika’nın sekizde biri ve dünya ortalamasının yarısı olduğunu belirttiler. Azerbeycan. Gürcistan, Pakistan ve Avustralya başta olmak üzere, birçok ülke Türkiye’nin tezini destekledi. Fakat, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin karşı çıkması nedeniyle bu sınıflandırmayı değiştirecek bir karar tasarısı gündeme alınıp oylanamadı. Sorunun çözümü, 1998 Kasım ayında Arjantin’in başknti Buenos Aires’de yapılacak 4. taraflar konferansına kaldı.

Buenos Aires Toplantısı

1992 yılında Rio'da yapılan Yerküre Zirvesinden çölleşme, biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği konusunda olmak üzere üç çerçeve antlaşması çıkmıştı. 1997 yılının Aralık ayında imzaya açılan Kyoto Protokolü, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin amaçlarına somut bir nitelik kazandırıyordu. Kyoto Protokolunun en tartışmalı konularından biri olan "emisyon ticareti" tartışmasının ertelenmesi ve gelişmekte olan ülkelerin de küresel emisyonlarını azaltmayı red etmeleri, İklim Değişikliği antlaşmasında anlamlı bir gelişme sağlanmasını engelledi.

Kyoto Protokolu endüstrileşmiş ülkelerin, 2008-12 yılları arasında karbon emisyonlarını azaltarak 1990 seviyesine indirmelerini öngörüyor. Antlaşma, ABD, Japonya, 15 Avrupa ve 21 gelişmiş sanayii ülkesinden oluşan toplam 38 ülkenin en geç 2012 yılında emisyonunu 1990 seviyesinin yüzde 6-8 altına düşürmesini amaçlıyor. Bir çok çevre örgütü, Kyoto Protokolünün hedeflerinin yetersiz olduğunu savunuyor.

Yüzseksen ülkenin temsilcisinin katıldığı Dördüncü Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, 2-13 Kasım tarihleri arasında Buenos Aires'te yapıldı. İklim Değişikliği Antlaşmasını hayata geçirmenin hiç de kolay olmayacağı, toplantının ilk günlerinde belli olmuştu.

ABD, 2015 yılında Hindistan ve Çin'in emisyonlarının ABD'yi geçeceğini iddia ederek, küresel ısınmayla mücadelede gelişmekte olan ülkelerin sorumluluklarının arttırılmasını önermişti. Çin'in önderliğinde örgütlenen 163 gelişmekte olan ülke, toplantının ilk gününde sera gazı emisyonlarında kısıntıya gitmeyeceklerini ilan ettiler. Toplantının başında Çin ve Hindistan, emisyonlarını kısıtlamaya razı olmazsa protokolü imzalamayacağı iddia eden ABD, toplantı bitiminde çark edip antlaşmayı imzaladı. Ancak ABD Senatosunun bu haliyle antlaşmayı onaylamayı red edeceği de biliniyor.

Imzaya açıldığı andan beri sürekli eleştirilen, yetersiz olmakla suçlanan Kyoto Protokolünün tartışmalı konularından biri de emisyon ticareti kavramı. ABD, emisyon fazlası olan ülkelerin emisyon eksiği olan ülkelerden emisyon kotası satın almasını savunuyor. ABD ülke içi emsiyonlarını azaltmadan emisyon ticareti yoluyla Kyoto Protokolünün şartlarını yerine getirmeyi hedeflerken, AT ülke içi emisyonların da azaltılması gerektiğini savunuyor. 5 Kasımda ABD ve AT yetkililerinin, konunun Buenos Aires'te ele alınmayacağını, tartışmanın 2000 yılına ertelendiğini açıklaması çevrecileri hayal kırıklığına uğrattı.

İklim değişikliği çerçeve antlaşmasını imzalamayan bir kaç ülke kaldı, onlardan biri de Türkiye. Kyoto Protokolü'nde gelişmiş ülkeler listesinde adı geçen Türkiye, Avrupa ve ABD'ye denk yükümlülükler altına girmeyi red ettiği için ne İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini, ne de Kyoto Protokolünü imzalayabiliyor. Antlaşmaları imzalamak için gelişmiş ülkeler listesinden çıkarılmayı bekleyen Türkiye, Buenos Aires toplantılarında da, gelişmiş ülke statüsünden kurtulmayı başaramadı.

0 yorum: