', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: TÜRKİYE VE II.DÜNYA SAVAŞI ULUSLAR ARASI DİVAN

17 Ekim 2007 Çarşamba

TÜRKİYE VE II.DÜNYA SAVAŞI ULUSLAR ARASI DİVAN

TÜRKİYE VE II.DÜNYA SAVAŞI ULUSLAR ARASI DİVAN

Türkiye ulusal kurtuluş savaşını büyük bir başarı ile tamamlayarak,bağımsızlığını bütün

dünyaya Lozan’la resmen kabul ettirmiştir.Bu kendisine dayatılan, zorla imzalattırılan bir anlaş-

ma olmayıp,eşit statü ve uzun müzakereler sonucu sağlanan Türkiye Cumhuriyeti istiklalinin

dünya devletleri tarafından hukuken tanındığı bir vesikadır.Lozan anlaşmasından sonra Türkiye’

nin dış politikası; batılı devletler,balkanlı devletler ve ortadoğu devletleriyle ilişkileri barış üs-

tüne bina edilmiş mevcut sınırların ve statükonun korunup sürdürülmesine yöneliktir.Hatay so-

runu ve Boğazlarla ilgili düzenlemeler dışında Cumhuriyet tarihimizde bu politik anlayışın ha-

kim olduğu görülür.Türk dış politikasını olaylar ve dönemin gelişmeleri açısından,1930 öncesi

ve sonrası olmak üzere ikiye ayırabiliriz.1930’a kadar Lozan’dan kalan (Fransa ile borçlar, İn-

giltere ile Irak sınırı meselesi ve musul, Balkan devletleriyle azınlık ve göçmen sorunlarla uğ-

raşılmıştır.)1930 sonrası (Hatay dışında) sınırlar kesinleşmiş,dış problemler çözülmüş bu rahat-

lıkla barışa dayalı politika takip edilmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile sıkı bir dostluk tesis edilmiş,1925 Dost-

luk anlaşması ile bu dostluk perçinlenmiştir.Türkiye dış güvenlik ve ticaretini Sovyetlerle geliş-

tirerek temin yoluna gitmiştir.Fakat 30’lu yıllar Avrupa’da dengeler değişmeye başlamış,Faşist

İtalya Doğu Akdeniz de saldırgan bir tavır içine girmiştir.Atatürk Avrupa’nın genel bir savaşa

doğru yöneldiğini fark etmiş,bir yandan durumdan faydalanmasını bilmiş,diğer yandan da önle-

lemler almaya başlamıştır. Bu dönemde Türkiye bölgesel paktlar kurarak sınır güvenliğini garan-

ti altına almaya çalışmıştır.Önce batıda Balkan İttifakı ardında dağ-da Sadabad paktı (8.7.1937)bu

anlayış ve politika ile doğmuştur.

Türkiye bu anlaşmaları yeterli görmedi,güvenliğini teminat altına alacak Türkiye-İngiltere

ve Fransa arasında karşılıklı Yardım anlaşması imzaladı.Ancak bu anlaşma Türkiye’yi her yönden

bağlayan bir İttifak olmayıp,bir savaş durumunda tarafsız kalmasını da sağlayacak hukuki boşluk-

larda ihtiva etmektedir.Mesela Almanya 1941 de Yunanistan’ı işgal ederek Türk sınırlarına kadar

gelmesi, hükümeti harekete geçirerek ve 18 Haziran 1941 de Türk-Alman Dostluk ve Saldırmanlık

anlaşmasına imza atacaktır.Türkiye savaştan çok çekmiş bir ülke olarak her halikarda güvenliğini

teminat altına alacak girişimlerden kaçınmayacaktır.Türkiye II.Dünya Savaşı esnasında her iki grup

tarafından geçmiş anlaşmalara dayanarak savaşa kendi taraflarında girmemiz için yoğun baskı altı-

na alınarak zorlanmıştır.Özellikle İngiltere Türkiye’yi müttefikler safhında savaşa girmesi için çok

uğraşmıştır.İngiltere Başkanı N.Cherchil bizzat Türkiye ‘ye kadar gelmiş ve bir dizi görüşmeler

yapılmıştır,Türkiye’yi kendi safhına çekmek maksadıyla silah ve malzeme yardımı da yapmışlardır.

Fakat Türkiye bir yandan müttefiklerden yardım almış, bir taraftan Almanya ve Sovyetlerle ticaret

ilişkilerinde devam ettirmiştir.Türkiye savaşın başından itibaren “üç taraflı”politika izlemiştir.Ya-

ni her iki tarafla ilişkilerini dostane yürüttüğü gibi tarafsızlığını da korumasını bilmiştir.

İ. İnönü savaşa girmeyi hiç düşünmemiştir.Ülkeyi her ne pahasına olursa olsun savaştan u-

zak tutmaya çalışmıştır.Türkiye bir saldırıya uğramadığı sürece savaşa girmeyecektir. Türkiye’nin

başka ülke topraklarında gözü olmadığına göre,herhangi bir grubun yanında savaşa girmesinin de

bir anlamı yoktur.İ. İnönü’nün cumhurbaşkanlığının büyük bir kısmı II.Dünya Savaşına rastladı ve

en büyük başarıyı da Türkiye’yi tarafsız tutmakla kazandı.Bunda çok partili hayatta sık sık övünç

kaynağı olarak kullanacaktır.

1944 yılında savaşın sonucu belli olmuştur.ABD’nin savaşa ağırlığını koyması müttefiklere

zaferi getirmiştir.Savaş sonunda totaliter rejimler mağlubiyetle birlikte yıkılmaya başlayacaktır.Ga-

lip savaş kazanımlarını paylaşmadan Türkiye aktif bir şekilde tavrını ve tarafını ortaya koyar.Ağus-

tos 1944’te Almanya ile diplomatik ilişkilerini keser.Artık tarafsızlık politikası terkedilerek geliş-

meler ışığında galip devletler tarafında yer almanın zamanıdır.Savaşın sonuna doğru gelişen olylar

Türkiye’nin de bulunması gereken yeri tayin eder.

II.Dünya Savaşı galipleri Yalta’da toplanarak savaşın sonuçları hakkında durum değerlen-

dirmesi yaparlar. Konferansta alınan kararlar hakkında Türkiye’ye bilgi veren İngiltere,II. Dünya

savaşı sonrası durum üzerine genel bir konferansın San Fransisko’da yapıldığını,bu konferansa ka-

tılabilmenin ön şartı olarak 1 Mart 1945 tarihinden evvel Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş

olmak gerektiğini bildirdi.Derhal harekete geçen Türkiye 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’

ya savaş ilan etti.Ertesi gün Türkiye Washington Maslahatgüzarı BM kurucu üyeleri arasında yer

aldı.

Müttefikler arasında savaş sonrası iki görüş, iki kamp ortaya çıkmaya başladı.ABD’nin li-

derliğini yaptığı,İngiltere ve diğer Avrupa Devletlerinin izlediği liberal demokrasi kutbu ile müt-

tefiklerle aynı cephede savaşan Kominist Sovyetler Birliği. Bu iki ideolojik blok üçüncü bir siste-

min temsilcilerini yenmişlerdi.Türkiye Sovyet emparyalizminin yavaş yavaş uluslararası alanda

Kendini hissettirmesinden rahatsızlık duymaktadır.T.C. kurulduğu ilk yıllarında batı ile savaş yap-

mış dahi olsa, rotasını sürekli batıya çevirmişti.II.Dünya Savaşı sonrasında da tercihini yine batı-

dan yana kullanmak istiyordu.Fakat Almanya ile işbirliği yapması,ticari ilişkiler kurması,boğazla-

rı Alman gemilerine açması tarafsızlığına gölge düşürmüştü.Bu durum Türkiye’yi demokrasi cep-

hesin de yer aldığına müttefiklere inandırmada zorluklar çıkaracaktır.Bu günlerde Amerikan bası-

nında Türkiye’nin rejimi tartışılıyor,liberalleştirilmesi istenerek,demokratikleşme noktasında baskı

yapılıyordu.Cumhurbaşkanı İ.İnönü’yü zorlu bir dönem bekliyordu.Hedef belliydi.Batının yanında

yere almak.Bu amaçla İnönü San Fransisko konferansına giderek heyete özellikle şu talimatı verir:

“Orada Türkiye’nin demokratik hayata geçmeye kararlı olduğunu söyleyeceksiniz!”Konferansa ka-

tılan Türk delegesi ısrarla müttefiklere,Türkiye’de kısa sürede çok partili siyasal hayata geçileceği

mesajını verirler.

II.Dünya savaşı sonrası,Türkiye’nin hiç ummadığı yeni bir problem,yeni bir gelişmeyle batı

Ülkeleri yanında yer almamızı adeta zorunlu kılar.19 Mart 1945’te Sovyetler Birliği Dışişleri Baka

nı Moskova büyük elçimiz Selim Serper’e 1925 feshettillerini bildirir.Sovyetler gerekçesinde, II.

Dünya savaşı esnasında meydana gelen değişikliklerce,bu anlaşma uygun olmadığını,yeni şarlara

uygun yeni bir anlaşmanın zaruri olduğunu açıklar.Türk hükümeti dostluğu tazelemenin önemini

belirterek,yeni anlaşmanın şartlarını sorar.Sovyetler Haziran1946’da değişen yeni bir takım istek-

ler öne süren yeni anlaşmanın maddelerini açıklar;öncelikle Türk-Sovyet sınırından(Doğu Anado-

lu) toprak,Boğazlarda Sovyetlere üs ve Mentreux Boğazlar sözleşmesinin gözden geçirilmesi gibi

talepler vardır.

Türkiye milli mücadeleden beri en kritik ve en zor günlerini yaşıyordu.Sovyetlerin talebleri

derhal reddedildi.Fakat Sovyetlere karşı koyabilecek askeri güçte yeterli değildi.Çoğu milli müca-

deleden kalma silahlarla modern ve süper güç Sovyetlere fazla bir şey yapılamazdı.Türkiye kuzey-

den gelen tehlike karşısında yalnız kalmıştı.1939 Türk-İngiliz ve Fransa anlaşması hukuken değil-

sede fiilen sona ermiş,Amerika ile henüz bir ittifak kurulamamıştı.Oysa Sovyet tehdidine karşı bir

denge unsuru aranıyordu.Ancak böyle bir güçlü ittifak bu istekleri önleyebilirdi.Nitekim Türkiye

ABD başta olmak üzere batıya yaklaşarak,Sovyet tehdidine en açık evrakını vermiş,en etkili önle-

mini almıştır.

8 Ağustos 1949’DA Sovyet notası gelir.Sovyetler,Boğazlarda bir takım düzenleme ve ortak

savunma teklifinde bulunuyorlardı.Türkiye Amerika,İngiltere ve Fransa elçiliklerini durumdan ha-

berdar eder.Amerika Türkiye’nin yanında yer alarak Başkan Turumen “makul,fakat sent”cevap ve-

rilmesini ister.Türkiye Sovyet notasını reddeder.Amerika boğazlar hakkında, “Kat’i mütealamız

şudur ki,Türkiye Boğazların müdafasında başlıca mesul olmaya devam etmelidir”der.Sovyetler 24

Eylül 1946’da ikinci bir nota verir.Sovyetler,Boğazlar Hakkında uluslararası bir konferans toplan-

masını ve konferans toplanmadan evvel iki devlet arasında doğrudan doğruya ön görüşme yapılma-

sını önerir.Fakat Boğazlarla ilgili talebinden vazgeçmez. Amerika ve İngiltere böyle bir konferan-

sa ve görüşmeye itiraz ederler.Batılı devletlerin desteğini alan Türkiye,Sovyetlerin teklifini bir kez

daha reddeder.

Amerika Türkiye’den yana ağırlığını iyice hissettirmeye başlar.Sovyetlerin göz diktikleri

Boğazlara Amerikan Missouri zırhlı girerek yalnız olmadığımız vurgulanıyordu.Soğuk Savaşın

Başlatıcısı olarak kabul gören ve ABD başkanı Trumen’in 12 Mart 1947’de Sovyet tehdidi karşı-

sında ,Türkiye ve Yunanistan’ın bütünlüğünün korunmasını amaçlayan Kongre konuşması kısaca

Trumen Doletrini’nin ilanını okur.Başkan Sanato’dan yetki istiyordu.Trumen “Türkiye’nin milli

Bütünlüğü Ortadoğu nizamı için şartır”diyordu.(Trumen Doletrini ile)12 Temmuz 1947’de Türki-

ye’ye yapılacak Amerikan yardım anlaşması imzalandı.Öncelikle yüz milyon dolarlık askeri yar-

dım malzemesi gelirken,Ekonomik yardım,4 Temmuz 1948 Marshall Yardım Planına Türkiye’de

dahil edilerek sağlanmaya çalışıldı.Sovyetlerin saldırgan tutumu,Batıyla yakınlaşmayı hızlandırdı

ve kolaylaştırdı.Trumen ve Marshall Planı’da bütünleşme sürecinin ilk yapı taşlarıydı.Fakat Tür-

kiye Sovyet tehdidine karşı kendisini tam bir güvenlik içinde hissedebileceği teminat altına girmiş

görmüyordu.

Soğuk savaşla birlikte yayılan Sovyet empoyalizmine karşı batı blokunda yeni örgütlenme-

ler oluşmaya başladı.Bunların başlıcaları 4 Nisan 1949’da imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması

(NATO)ile 5 Mayıs 1949Avrupa Konseyini kuran anlaşmalardır.Türkiye hazırlık ve kuruluş aşa-

malarında her iki anlaşmanın da dışında tutulmuş ve üye olmaya devlette edilmemiştir.Ama kade-

rini tamamen Batı blokunda gören Türkiye dış politikasının temelini de bu yönde çizmiştir.Bu ör-

gütlede yer alabilmek için büyük çaba harcamıştır. Neticede 8 Ağustos 1949’da Avrupa Konseyi-

ne de.......edilerek üye olmuş,......... Nato için daha zamana ihtiyacı olduğu anlaşılmıştır.

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ VE DP’NİN KURULUŞU

Çok partili hayata geçişi sadece tek nedene bağlıyarak açıklamak mümkün değildir.Araştır-

macıların iç ve dış etkenlerin ne kadar etkili olduğunu,hangisinin daha baskın çıkarak çok partili

hayata yol açtığı konusunda ihtilafa düşmektedirler.Gelişen iç ve dış olayların demokratik esasla-

ra bağlı çok partili hayatı zorunlu kıldığı açıktır.Bazı yazarlar İ.İnönü’nün Cumhurbaşkanlığının

ilk yıllarından itibaren düşündüğünü fakat şartların imkan tanımadığını iddia ederler.Çok partili

hayatın toplumun demokratikleşme arzusunun sonucu doğruluğu fikride ile sürülmektedirler.Mut-

laka bu iddialarda da gerçeklik payı var.Ama biz konumuz gereği iç nedenlerle fazla ilgilenmeden,

ağırlıklı olarak dış etkenlerin ne kadar nasıl etki yaptığını araştıracağız.Şurası da bir gerçektir;dış

etkenleri etraflıca ortaya koymanın,dönemin vesikalarının günümüze kadar gizli tutulması büyük

ölçüde engellediğini de itiraf etmeliyiz.Fakat 1945 yılından itibaren Tan ve Vatan gibi gazetelerin

hükümeti daha cesurca eleştirerek,çok partili hayata doğru bir kamuoyu oluşturarak,doğacak mu-

halefet partilenme de yardım ve destek vermeye hazırdırlar.

II.Dünya Savaşının,müttefiklerin yeni savaşı barış ve özgürlük adına yürüttüğünü ilan eder.

“Demokrasi Cephesi”nin zaferi ile sonuçlanması,tüm dünyada tek-partili yönetimlerin gözden düş-

mesini ve demokratik olmayan ülkelere karşı olumsuz bir görüşün yayılmasını sağlamıştır.Türkiye’

nin,Rusya’dan güvenlik endişesiyle Batı ittifakına yaklaşması tarihi bir sürecin başlangıcıdır.Ay-

rıca ABD’nin atom silahına sahip tek ülke olması soğuk savaşta,stratejik üstünlük ve askeri lider-

liğe oynamasını temin edecektir.Türkiye müttefikler yanındadır ama “Tek parti”, “Milli Şef” gibi

ünvanların kullanması kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması,uluslar arası platformda Türkiye’yi

son derece sıkıntılı bir duruma itmektedir.

Çok partili hayata geçiş,o günlerin şartlarında iki engele takılmaktadır.Birincisi,devletle bü-

tünleşmiş bir partiye bunu kabul ettirmek,ikincisi Atatürk’ün iki kere teşebbüs edip muaflık ele-

verdiği uygulamayı halka tatbik etmenin zorluğu.Öncelikle devletin kuruluşunu ve yönetimini ara

vermeksizin 23 sürdürmüş bir parti kendisine alternatif yeni partilerin kurulmasına iyi gözle bak-

mıyordu.Parti içinde çoğunluğun fikri,çok partili rejim zamanı gelmemişti.Halk o olgunluk düzeyi-

ne henüz ulaşmamıştı,böyle bir sistemi kabullenmesi,ülkede birtakım huzursuzluğa yol açabilir di-

ye düşünülüyordu.İ.İnönü’de bu olasılıkları düşünüyordu.Halkta böyle bir birikim,tecrübe oluş-

mamıştı.Her ne kadar Cumhuriyet tarihinde iki kere çok partili hayata teşebbüs edilmişse de,her iki

denemede olumsuz neticelenmişti.Atatürk’ün koyduğu Cumhuriyet ilkelerinden taviz vermeden

böyle bir hedef gerçekleştirmeliydi.Batı ülkelerinde asırlardır takip edilen demokratikleşme,oralar-

da bile kolay oturtulamamışken,elli yılı aşkın bir parlemento geleneğinden çok partili hayata geçiş

kolay olmayacaktı.Ama aynı günlerin meclisinde,bu yönde bir oluşumun hazır olduğu görülmek-

tedir.

1944 bütçe görüşmelerinde,meclisde bulunan küskün millet vekilleri içinde hükümet politi-

kalarına ilk kez bir millet vekili cesaretle eleştiriyordu. Milli Şefin bütçesine karşı çıkıyordu. Bu

millet vekilinin ismi Mehmet Celal Bayar’dır. Batı dünyasındaki gruplaşmalara parelel olarak,ülke-

mizde de demokratikleşmeye yönelik gelişme vardır. 1945 yılının 19 Mayıs törenlerinde Cumhur-

başkanı İ. İnönü demokrasiye geçileceğine dair söz verir. İnönü’nün bu tavrı muhalefeti cesaretlen-

direrek,tarihimize “dörtlü takrir”adıyla geçen önerge 7 Haziran 1945 de CHP grubuna verilir. Öner-

genin özü,siyasal özgürlüklerin genişletilmesi yönündedir. Ama önerge CHP de şok tesiri yapar. Ö-

nerge A. Menderes, C. Bayar, R. Karalhan veM. F. Köprülü tarafından hazırlanarak verilmiştir. Ba-

yar bu önerge ile partiye bayrak açmadığını,ayrı bir parti kurmak düşüncesinde olmadığını,sadece

CHP nin birtakım ıslahatlara tabii tutulmasını düşündüğünü söylese de parti kendisiyle aynı fikirde

değildir. CHP dörtlü takriri verenlerin üçünü partiden ihraç eder,dördüncü kişi yeni C. Bayar da

duruma fazla dayanamaz ve kendisi ayrılır. Bir yandan muhalefete itilenler,diğer tarafta çok parti-

li hayata doğru atılan adımlar. Cumhurbaşkanı İ. İnönü 1 Kasım 1945 meclis açılış konuşmasında,

muhalefet partisinin öneminden ve gerekliliğinden özellikle bahseder. Aynı zamanlarda da dörtlü

grup sürekli toplantı halindedir. İ. İnönü’nün bu işareti onları daha da umutlandırarak teşvik eder.

Artık parti kurma fikri kesinleşmiş hazırlıklar tamamlanmış,faaliyete geçmek an meselesidir. Ama

Bayar son bir kez de İ. İnönü’nün fikrini almak ister. Bu amaçla 4 Aralık’ta Bayar Çankaya’ya çı-

karak görüşme gerçekleşir. Bayar parti programını da yanına alarak Cumhurbaşkanının da onayını

almak istemiştir. Oldukça samimi bir ortamda geçen görüşmede,İ. İnönü özellikle inkılapları sorar.

Bayar’ın teminat vermesi İnönü’nün de onay vermesini sağlar. Gerekli hazırlıklar sonucu 7 Ocak

1946 da Demokrat Parti’nin kuruluş dilekçesi iç işleri bakanlığına verilir.CHP hükümeti müracata

yarım saat gibi kısa bir süre de iznin verildiğini açıklar.

14 Mayıs 1950 Türk siyasi tarihinde bir milattır. DP dört yıllık bir muhalefet döneminden

sonra eşine ender rastlanacak bir seçim zaferi kazanır. İşin ilginci böyle bir başarıyı kendileri de

beklememektedir. Bu başarı DP’nin çabalarından ziyade 23 yıllık tek parti dönemi ve CHP’sinin

yorgunluğundan kaynaklanmaktadır. Halkın İ. İnönü döneminde çektiği sıkıntılara ve CHP bürok-

ratlarının haksız uygulamalarına karşı verdiği tepkidir. Çünkü İnönü yıpranmış halk gözünde de

yerini kaybetmiştir.

-Muhalefetteki Demokrat Partinin Dış Politika Anlayışı-

Demokrat Parti söylemlerinde ve referanslarında sık sık Atatürk dönemine atıfta bulunarak

devamı olduğu iddiasındadır. DP dış politikasının kökenlerini Atatürk zamanına dayandırmak

mümkündür.

1936-37 yıllarda Atatürk ile Başbakan İ. İnönü arasında ekonomide olduğu gibi dış politika

konularında da görüş ayrılıkları oluşur. Atatürk İtalya tehdidine karşı Doğu Akdeniz de ortak bir

savunma sistemi oluşturulması isterken, İnönü bu fikre pek taraftar olmaz. İkinci konu Hatay mese-

lesidir. Atatürk Misak-i Milli sınırları içinde yer alan Hatay’ın anavatana dahil olmasını isterken,

İnönü biraz daha tedbirli davranılmasını düşünmektedir. Atatürk gerekirse askeri müdahaleden de

kaçınılmaması fikrindedir. Gergin olan uluslararası ortamdan faydalanılarak,aktif bir politika izle-

nilmesini ister. İnönü daha ılıman bir tavır içindedir. İnönü savaşa vesile olabilecek etkin politikaya

karşıdır. Atatürk bütün bunları düşünerek İnönü’nün dinlenmesini, başbakanlıktan ayrılmasının

uygun olacağını düşünerek, yerine alternatif olarak Celal Bayar’ı getirir. Bayar ekonomik konular

da olduğu gibi dış politikada da Atatürk’le birebir aynı fikirleri paylaşmaktadır. Atatürk’ün son

günlerinde hissi olarak Hatay’la ilgilenmesi neticelerini 1939’da verecek ve Anavatana katılacak-

tır,1938’den sonra Türkiye’de çok şey değişir. Öncelikle Cumhurbaşkanı olan İ. İnönü otoritesini

pekiştirerek CHP’nin “değişmez genel başkanı”ve ülkenin “Milli Şefi”dir. Parlamento yenilenir, bu

şartlara fazla dayanamayan Başbakan Celal Bey, İnönü’ye birkaç ay başbakanlık yapsa da sonuçta

istifasını vererek ayrılmak zorunda kalır.

Bayar ile İnönü diyaloğu 6 yıllık kesintiye uğrayacaktır. Bu altı yılın sonunda 4 Aralık 1945’

te parti kurmak için Çankaya’ya çıkan Bayar’a İnönü’nün devrimlerden sonra sorduğu ikinci ö-

nemli gündem maddesi Dış Politikadır. İnönü Bayar’a dış politika konusunda DP’nin çizgisini ve

fikrini sorar. Bayar gayet soğukkanlı, Cumhuriyet’ten beri uygulanan devletin resmi dış politika an-

layışından herhangi bir sapmanın düşünülmediği konusunda teminat verir.

DP muhalefet yıllarında dış politikada CHP’yi yalnız bırakmaz, sürekli yanında yer alır. Par-

lamento rejimin işletilmesi için dış politikada CHP’ye destek vermeyi zorunlu görmektedir. Bu

desteğin CHP ile aynı fikirleri taşıdığından mı? Yoksa ülke çıkarları gereği zarar vermemek için

mi?, yoksa tamamen çok partili hayatın devamını sağlamak için mi?bilinmez. Fakat CHP hükümet-

leri muhalefetin bu desteğine büyük önem vermişlerdir. Sovyetler’ den tehdit dolu notalar geldiği

zamanları muhalefet lideri olarak Bayar sürekli bilgilendirilmiştir. DP’de desteğini esirgememiştir.

Mesele İktidar-Muhalefet ilişkilerinin en gergin olduğu dönem Recep Peker Hükümeti Zamanıdır.

Bu dönem de bile iç politika da kıran kırana mücadeleler yapılmış,ama konu dış politika olduğunda

sürekli hükümetten yana tavır konulmuştur. Buna rağmen İ. İnönü DP’nin iç politikaya yönelik e-

leştirilerini bile kabullenmede zorluk çekmiş, DP’yi “memleketi ve rejimi dışarıya jurnal etmek”ile

suçladığı zamanlarda olmuştur.

0 yorum: