', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ

17 Ekim 2007 Çarşamba

TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ

TÜRKLERİN TARİHİ

En eski ve köklü kavimlerden oluşan Türkler mazilerin boyunca Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayılmış bir millettir. Türk tarihini değerlendirirken onu hem zaman hem de coğrafi bakımdan diğer toplulukların tarihinden ayıran şu noktalar önemlidir: Türkler dağınık şekilde yaşamaları sebebiyle ve birbirinden farklı gelişme yolları takip ettikleri için Türk tarihini belirli bir zaman kesiminde bütün halinde değerlendirmek kolay olmamaktadır. Diğer milletlerin aksine Türkler asırlarca yeni iklimler, yeni yurtlar arayarak tarihlerini değişik bölgelerde yaratmışlardır. Bu sebeple geçmişin herhangi bir devresinde aynı yerlerde Türk topluluk,idare ve devletlerini izlemek mümkün olduğundan, Türk tarihi denilince, belirli bir topluluğun belirli bir bölgedeki tarihi değil, Türk adını taşıyan ve özel adlarla anılan Türk zümrelerinin çeşitli bölgelerde ortaya koyduğu tarihlerin bütünü anlaşılmalıdır.

Türk Adı

Araştırmalar "Türk" adının aslında belirli bir topluluğa mahsus etnik bir isim olmayıp, siyasi bir ad olduğunu ortaya koymaktadır. Göktürk Hakanlığı'nın kuruluşundan itibaren önce bu devletin, daha sonra bu imparatorluğa bağlı, kendi hususi adlar ile anılan, diğer Türlerin ortak adı olmuş ve zamanla Türk soyuna mensup bütün toplulukları ifade etmek üzere milli bir ad haline gelmiştir.

Siyasi nitelik kazanmadan öce "Türk" sözünün cins ismi olarak "güç kuvvet" manasında olduğu bir Türkçe vesikadan anlaşılmış ve cins ismi olarak çok eskiden beri Türkçe'de mevcut olması gereken Türk kelimesinin ''Altaylı'' kavimleri ifade etmek üzere 420 tarihli bir Pers metninde, daha sonra yine cins ismi olarak Türk-Hun tabirinde kullanıldığı bilinmektedir. Ancak, "Türk" kelimesinin Türk devletinin resmi adı olarak ilk kullanan siyasi teşekkül Göktürk İmparatorluğu'dur.

Türk Soyu

Son 50 yıl içinde yapılan bilimsel araştırmalar Türklerin beyaz ırka mensup olduklarını ortaya koymuş ve yeryüzünde mevcut 3 büyük ırk grubundan "Europit" adı verilen grubun Tuğranit tipine bağlı olan Türklerin kendilerini başta Mongolit Moğolları olmak üzere diğer topluluklardan ayıran antropolojik çizgilere sahip oldukları anlaşılmıştır. Hakim özellikleri beyaz renk, düz burun, yuvarlak çene, hafif dalgalı saç, orta gürlükte sakal ve bıyıktır. Tuğran tipine örnek olan Orta Asya, Maveraünnehir ve diğer yakın-doğu Türkleri, beyaz tenli, koyu parlak gözlü, yuvarlak yüzlü, endamlı, sağlam yapılı erkek ve kadınları ile orta çağ kaynaklarında güzelliğe örnek gösterilmiş, hatta İran edebiyatında "Türk" sözü "güzel insan" manasında kullanılmıştır.

Türklerin Anayurdu

Tarihçiler Çin kaynaklarına dayanarak Altay Dağlarını ve etrafını Türklerin ilk ana yurdu olarak kabul etmiştir. Etnologlar ise, İç Asya'nın kuzey bölgelerini Türklerin ana yurdu olarak belirtmektedirler. Antropologlar,Kırgız bozkırları ile Tanrı dağları arasını;sanat tarihçileri Altaylar ile Kuzeybatı Asya sahasını;kültür tarihçileri de Altaylar ile Kırgız bozkırları arasını ve Baykal Gölünün güney batısını Türlerin ana yurdu olarak göstermişlerdir. Tariflerin bu kadar çeşitli olmasının sebebi, Türklerin hareketli bir millet olmaları ve kültürlerini gittikleri yerlere götürmeleridir.

Türklerin Yayılmaları

Çok eski zamanlardan başlayan anayurttan ayrılma hareketleri aralıklarla binlerce yıl devam etmiştir. M.Ö. gerçekleşen bütün Türk göçlerinin tarihleri kesin bilinmemekle beraber bazı tespitler yapılabilmektedir. Mesela Türkler'in kolları olan Yakutlar ve Çuvaşların ana topluluktan ayrılması ve Yakutların doğu Sibirya'ya doğru yönelmeleri çok eski bir tarihte olmalıdır. Çünkü dilleri "Ana Türkçe"den en ayrı düşen Türk kavimleri bunlardır. Özelikle Yakutça bugün en çok değişen lehçelerden biridir. Türkler'den bir kitlenin de Batıya yönelerek Volga nehri etrafındaki düzlüklerde, M.Ö. 6-3 asırlarda İskitler ile birlikte yaşadıkları tahmin edilmektedir. Hindistan'ın İndis-Pencap havalisine doğru ilk Türk hareketi bir tahmine göre M.Ö. 1. Bin başlarına tesadüf etmektedir. Daha eski tarihlerde Türkler'in İran yaylası üzerinden Mezopotamya'ya inmiş sayılan Sümerler'dir ki, dilleri Sami ve Hind-Avrupai olmayıp, Türkçe'nin dahil olduğu "bitişken" gruba mensuptur. Ancak Sümerler'in menşei meselesi halledilememiş, daha doğrusu aslen Orta Asyalı ve muhtemelen Türk soyundan geldikleri ilim dünyasında henüz kesinlik kazanmamıştır.

Milattan sonraki Türk göçlerine katılan boylar ve zamanları hakkında ise açık ve kesin bilgilere sahip bulunulmaktadır:

- Hunlar, Orhun bölgesinden güney Kazakistan bozkırlarına, 1. asır sonları ve 2. asır ortalarında Türkistan'a, 375 ve sonraki yıllardı Avrupa'ya

- Var-Hunlar, 350'lerde Afganistan ve Kuzey Hindistan'a

- Oğuzlar, 461-465 yıllarında güney-batı Sibirya'dan güney Rusya'ya

- Oğuzlar, 10. asırda Orhun bölgesinden Seyhun nehri kenarlarına ve 11. asırda Maveraünnehir üzerinden İran'a ve Anadolu'ya

- Avarlar, 6. asır ortasında Batı Türkistan'dan Orta Avrupa'ya

- Bulgarlar, 668'den sonraki yıllarda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a ve Volga nehri kıyılarına, 830'dan sonra Macarlarla birlikte bazı Türk boyları, Kafkaslar'ın kuzeyinden Orta Avrupa'ya

- Sabarlar, 5. asrın ikinci yarısında Aral'ın kuzeyinden Kafkaslar'a,

- Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uzlar (Oğuzlardan bir kol), 9-11 asırlarda Hazar denizi kuzeyinden Doğu Avrupa ve Balkanlar'a, Asya'ya göç etmişlerdir.

Bunlarda bilhassa Hun ve Oğuz göçleri hem uzun mesafeler katederek yapılmış, hem de çok mühim tarihi sonuçları olmuştur. Bu göçler yeni vatan kurma maksadını güden büyük çapta "fütühat" olarak nitelendirilir. Tarihte Türk yayılmalarının diğer bir şekli de "sızma" denilen yoldur. Sızma, bazı kalabalık boylardan ayrılan grupların, ailelerin veya sağlam yapılı gençlerin yabancı devletlerde hizmet almaları şeklinde belirtilmektedir. Bu şekilde dahi Türkler'in katıldıkları topluluklar içinde üstün bir kabiliyet göstererek askeri kuvvetlere veya siyasi hayata hakim oldukları hatta bazen devlet kurdukları bilinmektedir. (Mısır ve Hindistan'da olduğu gibi)

Türk göçlerinin sebebi nedir? Hangi şartlar Türkleri bu göçlere itmiştir? Araştırmalar hiçbir kavmin kendiliğinden ve keyif için yer değiştirmediğini, göçlerin ancak birtakım zorunluluklar sebebiyle gerçekleştirildiğini göstermiştir. Tarihi kayıtlarda Türk göçlerinin de iktisadi sıkıntı yani Türk anayurt topraklarının geçim bakımından yetersiz kalması nedeniyle olduğu belirtilmiştir. Örneğin, Hun göçünde büyük ölçüde kuraklık, Oğuz göçünde ise nüfus kalabalığı ve mera darlığı Türkleri göçe zorlamıştır. Toprağın artan nüfusu besleyemez hale gelmesi yüzünden dar ziraat alanları dışında, ancak hayvan yetiştirebilen Türklerin hayatlarını sürdürebilmek için çeşitli gıda maddeleri, giyim eşyası vb. gibi başka iktisadi vasıtalara ihtiyacı vardı ki bunlar iklimi elverişli, tabiat servetleri zengin ve o çağlarda pek az nüfuslu komşu ülkelerde vardı. İktisadi sebebin yanısıra 11. Asır Moğol hücumunda olduğu gibi dış baskıya maruz kalan Türler, tâbiyeti kabul edip bağımsızlıktan mahrum kalmaktansa memleketi terk etmeyi tercih ediyorlardı. Yerleşik kavimler için gerçekleştirilemeyen bu durum, bozkırlı için mümkündü.

AZERBAYCAN CUMHURİYETİ

18 Ekim 1991'de bağımsızlığına kavuşan Kuzey Azerbaycan'ın nüfusu 7.800.000(1991), yüzölçümü ise 86.600 km2'dir. Başkenti Bakü''dür. Azerbaycan 1828 yılında Çarlık Rusya'sı ile İran şahlığı arasında taksim edilmiş, yani ikiye bölünmüş bir ülkedir. İran'ın işgali altında kalan ve 113.000 km2'lik bir sahayı ihtiva eden Güney Azerbaycan'ın baş şehri ise Tebriz'dir. Azerbaycan Türkleri, Azeri Türkçesi Batı Türkçesinin en kuvvetli bir dalını teşkil eder. Kuzey Azerbaycan Türkleri dillerini en iyi şekilde kullanırken, Güney Azerbaycan Türkleri kendi dillerinde okuyup yazma hakkından mahrum bulunmaktadır.

Tabii Şartları ve İklimi

Azerbaycan Transkafkasya'nın en kurak kesimi olan orta ve aşağı Kura Havzası ile aynı bölgede bulunur. Azerbaycan Cumhuriyeti, kuzeyde Doğu Kafkasya'nın güney yamacına, güneyde ise Ermenistan dağ kitlesine doğru uzanır. Kuzey Azerbaycan'ın topraklarının büyük kısmı bir ovadan meydana gelir. Bu ovada akan Kura Nehri'nin deltası Aras Nehri'nin deltası ile karışır. Dağlık alanlar bölgenin güneyinde yer alan İran kontrolündeki Güney Azerbaycan'da daha geniş bir yer tutar. Tebriz'in güneyindeki Sehend Dağı (3700 km) ile Erdebil'in batısındaki Selselan Dağı (3800 km) bunlar arasında en önemlileridir. Güney Azerbaycan'ın en önemli nehirleri ise Hazar Denizi'ne dökülen Kızılözen, Urmiye Gölü'ne ulaşan Acıçay ve Cıgaltu'dur. Van Gölü'nün bir buçuk katı olan Urmiye Gölü (5775 km) Güney Azerbaycan'ın önemli bir parçasını teşkil eder. Görüldüğü gibi, Güney Azerbaycan ise, Karabağ bölgesi hariç ovalardan meydana gelmiştir. Azerbaycan genel olarak yazları kurak ve sıcak geçer bir bozkır iklimine sahiptir. Yalnız bu sıcaklık dağlık ve ovalık bölgelerde bazı değişiklikler gösterir.

Tarım ve Hayvancılık

Sovyet döneminde hazırlanan, merkezi planlama çerçevesinde diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Azerbaycan da bir tarım ülkesi olmaya mahkum edilmiştir. Esasında Azerbaycan yetiştirdiği ürünler ile kendi halkını rahatça besleyebilen bir ülkeydi. Fakat Sovyet ekonomi plancılarını göre Azerbaycan daha çok pamuk, şarapçılık için üzüm, meyve ve sebzelere yönelik üretime sevkedilmiştir. Bilhassa pamukçuluk için pek çok arazinin ayrıldığı görülmektedir. Dolayısıyla üretilen pamuk Sovyetlerin hammadde ihtiyacını karşılayacak şekle getirilmiştir. Sovyet döneminde Azerbaycan'da üretilen üzüm, Sovyetlerdeki üzüm istihsalinin % 23'ünü, pamuk ise Sovyet istihsalindeki pamuğun % 8'ini teşkil etmiştir. Azerbaycan 600.000 ton pamuk, 608 bin ton tahıl, 316.200 ton şarap, 420.700 ton sebze ve 4.447.900 adet koyun ve keçi üreten bir ülkedir. Normal şartlarda bu tarım ve hayvan ürünleri Azerbaycan'a rahatlıkla yetecek kapasitededir. Bu arada bütün dünyada meşhur olan siyah havyar üretiminin % 80'ini Azerbaycan Hazar Denizi'ndeki bir cins balıktan üretmektedir ki, uzun yıllar bu kıymetli yiyecek maddesi Azerbaycan'ın ve Sovyetlerin en çok ihraç ettiği maddelerin başında gelmektir. Azerbaycan'da tütün, çay ve narenciye de yetiştirilmektedir.

Doğal Kaynaklar ve Enerji

Yeraltı ve yerüstü kaynakları yönünden Azerbaycan Türk ülkeleri içinde en zengin olanlarından biridir. Yüksek kaliteli petrolü ve doğal gazı Azerbaycan'ın hem enerji ihtiyacını hem de bu iki maddeye duyulan muhtelif sahalardaki ihtiyacını çok rahat olarak karşılayabilmektedir. Yıllık petrol üretimi 13 milyon ton civarındadır. Sovyet döneminde bu petrolün büyük bir kısmı yok pahasına Azerbaycan'dan alınarak Sovyetler'in diğer endüstri bölgelerinde ve Kızıl Ordu'nun akaryakıt ihtiyacını karşılamada kullanılmıştır. Petrol rezervleri konusunda kesin bir veri bulunmakla beraber Azerbaycan petrolü, hem ülke ihtiyaçlarını karşılamada, hem de bir ihraç maddesi olarak dışarıya satmada önemli bir yer tutacağı söylenmektedir. Petrol ve doğalgazdan sonra demir cevheri, alüminyum, bakır, çinko,kurşun, kobalt, sülfat, kömür, göl ve kaya tuzları gibi değerli madenler bulunmaktadır. Bilhassa petrol ve doğalgazın enerjiye dönüştürülmesi ile bol miktarda elektrik üretimi yapılmaktadır ki bu da sanayi için önemli temel ihtiyacı karşılamaktadır. Ayrıca elektriğin fazlası komşu ülkelere ihraç edilmektedir.

Sanayi

Azerbaycan'ın en önemli sanayi kolunu petro-kimya sektörü oluşturmaktadır. Bu arada enerji santrallerinin inşası, dahili telekomünikasyon, elektrik ve metal işleri üzerinde de oldukça gelişmiş bir sanayileri vardır. Ayrıca makine ve gemi inşa, lastik üretimi, halı ve konserve fabrikaları gibi sanayi tesisleri de bulunmaktadır. Ne var ki, mevcut bu sanayi tesisleri çok eski teknoloji kullanıldığı için verimi oldukça düşüktür. Bu sebepten dolayı çıkarılan madenlerin ve petrolün büyük çoğunluğu Sovyet döneminde, diğer Sovyet Cumhuriyetlerinde mamul hale getirilip yeniden Azerbaycan'a satılmıştır. Bu şekilde Azerbaycan'da sanayi dışa bağımlı hale sokulmuştur. Bu ülkede üretilen malların yüzde sekseni hammadde veya yarı mamul halde bulunmaktadır. Bugün Azerbaycan sanayinin en büyük sıkıntılarından biri ellerinde bulunan hammaddeyi ara mala, ara malı da nihai mala dönüştürememe konusundadır. Azerbaycan istiklaline kavuştuktan sonra tarım ve hayvancılık başta olmak üzere doğal kaynaklar ve sanayi dalında yeni hamlelere girişmiş bulunmaktadır. Azerbaycan yetkilileri bugün ülke ekonomisini yeniden organize ederken ilk önce pamuğa dayalı entegre tesislerin kurulmasının planlamış durumdadır. İkinci aciliyeti olan konu ise petrol rafinerilerinin modernizasyonudur. Yine aynı şekilde diğer sanayi dallarında, enerji üretimi de, elektronik ve metal işlemede ve gemi inşasında modern teknolojiye geçiş için gerekli hamleler yapılmaktadır. Azerbaycan'ın iç ve dış düşmanlarının çıkardığı engeller aşıldığı takdirde ekonomik sahada aldığı bu yeni tedbirlerle kısa zamanda iyi bir seviyeye geleceği muhakkaktır.

0 yorum: