', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: LOZAN VE SEVR ANTLAŞMASI

19 Ekim 2007 Cuma

LOZAN VE SEVR ANTLAŞMASI

Lozan Antlaşması, 1923

Kurtuluş savaşımızın sonunda, yeni Türk devleti ve diğer imzacı ülkeler arasında yapılan barış antlaşması ile Türkiye tam bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirmiş oldu. Bugünkü sınırlarımız ile dış ilişkilerimizin bir kısmı da Lozan Barış Antlaşmasına göre saptanmış ve yürütülmektedir.

20 Kasım 1922'de başlayan ve çok çetin geçen görüşmeler, aradaki bir kesilme döneminden sonra, 24 Temmuz 1923'de sonuçlanarak bu tarihte Antlaşma imzalanmıştır. Daha sonra da TBMM'de 23 Ağustos 1923 günü 340, 341, 342 ve 343 sayılı kanunlarla kabul olunmuş ve böylece hazır bulunan 227 üyeden 213'ünün olumlu oyu ile tasdik olunmuştur. Aynı gün, İstanbul ve Boğazlar bölgesindeki müttefik kuvvetleri ve donanmasının çekilmesi istenmiş ve 6 hafta içinde gitmişlerdir.

Lozan Konferansında Türkiye'yi baş delege olarak, o sırada Dışişleri Bakanı bulunan İsmet İnönü temsil etmiştir.

Lozan Barışıyla özet olarak şu sonuçlara ulaşılmıştır:

Henüz tespit edilmemiş güney sınırları hariç Türkiye'nin yeni sınırları Milli Misak ile kabul edilen sınırlardı. Türkiye Müttefiklere hiç bir tazminat ödemeyecekti. Kapitülasyonlar kaldırılmıştı. Türkiye'de bulunan yabancılar ve yabancı kurum ve okullar Türk kanunlarına tabi olacaklardı. Yunanistan ile ahali mübadelesinden sonra, Türkiye, halkının büyük çoğunluğunu Türklerin teşkil ettiği mütecanis bir devlet haline gelmişti. Boğazlarda, tam kontrol hakkını kulanmamakla beraber egemenliği ve bağımsızlığı üzerine konulan tehditlerin bir çoğunu kaldırmaya muvaffak olmuştu.

Lozan'da imzalanmış olan belgelerin dökümü ise şöyledir:

1. Türkiye ile İngiltere, Fransa, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya arasında (Barış Andlaşması).

2. Türkiye ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Rusya, Yugoslavya arasında (Boğazların Usulüne Dair Sözleşme),

3. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya arasında (Trakya Sınırlarına Dair Sözleme),

4. Türkiye ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya arasında (Ticaret Sözleşmesi),

5. Türkiye ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Romanya, Yunanistan arasında (Genel Af ile İlgili Beyanname ve Protokol).

6. Yunanistan'daki Müslümanların malları hakkında (Yunan Beyannamesi).

7. Sağlık Sorunlarına Ait Türk Beyannamesi

8. Adalet işlerinin İdaresine ait Türk Beyannamesi

9. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya arasında Osmanlı İmparatorluğunca verilmiş olan bazı imtiyazlara dair Protokol ve (Türk Beyannamesi),

10. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya arasında Lozan'da imza edilen belgelerin bazı hükümetlerine Belçika ve Portekiz'in katılmasına dair Protokol ve (Belçika Beyannamesi) ile (Portekiz Beyannamesi).

11. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya arasında İngiltere, Fransa, İtalya tarafından işgal edilen Türk arazisinin boşaltılmasına dair Protokol ve (Türk Beyannamesi).

12. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya,Yunanistan arasında Karaağaç arazisiyle Bozcaada ve İmroz adalarına dair Protokol.

13. İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan arasında Yunanistan'daki azınlıkların korunması hakkında başlıca müttefik devletler ile Yunanistan arasında 10.08.1920 gününde yapılmış andlaşması ile Trakya'ya ait olarak aynı devletler arasında aynı günde yapılan andlaşmaya dair Protokol.

14. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan arasında, Yugoslavya tarafından Barış Antlaşmasının imzasına dair Protokol.

15. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Belçika, Portekiz arasında Lozan Konferansının bitimine ait Belge.

Barış Andlaşmasının kapsamı içinde olarak Türkiye ile Yunanistan arasındaki Rum ve Türk ahalinin karşılıklı değiştirilmesine dair Andlaşma 30.1.1923'de imzalanmıştır.

Atatürk, Nutkunda, Mondros Mütarekesinden sonra Müttefik devletlerce Türkiye'ye dört defa barış teklii yapıldığını, ilk üçünü Türk milletini tatmin etmekten çok uzak olduklarını, dördüncü ve son teklifin Lozan Antlaşması ile sonuçlanan görüşmeleri başlattığını belirterek ayrıntılarını vermiş ve Lozanı bir zafer olarak nitelemiştir.

Sevres Barış Antlaşması, 1920

I.Dünya Savaşından sonra galip devletlerle İstanbul'daki Osmanlı hükümeti arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan bir barış antlaşmasıdır. Sevres, galiplerle öteki Avrupa devletleri arasındaki antlaşmalardan çok daha ağırdır. Sevres sadece eski, köhne ve yenilmiş bir imparatorluğu parçalayan bir antllaşma değildir. Sevres, yalnız Türklere bağımsız yaşama hakkını tanımayan bir antlaşma da değildir. Sevrek Türkler'e "yaşama hakkını" tanımayan bir barış antlaşmasıdır.

Sevres Antlaşmasına göre, Osmanlı devletinin Rumeli sınırı bugünkü İstanbul ilinin sınırına getiriliyor ve böylece "Türklerin Avrupa'dan atılması" ile ilgili yüzyıllık Avrupa amacı gerçekleşiyordu. B. Anadolu Yunanistan'a; güneyde Mardin, Urfa, Antep ve Amonos dağları Fransa'ya veriliyordu. Doğuda Beyazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı içine alan bir Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan bölgede Kürdistan kuruluyordu. Irak İngiltere'ye bırakılıyordu. İstanbul uluslararası bir kent olacak ve Boğazlarda donanması, ordusu ve bütçesi olan bir Boğazlar Komisyonu kurulacaktı. Bütün bunların dışında Osmanlı devletinin askeri gücü de kolluk kuvvetleriyle sınırlandırılıyordu. Kısaca, Osmanlı devleti İtilaf devletlerinin ortak bir sömürgesi haline getiriliyordu.

Lozan Antlaşmasının Önemi

Lozan Andlaşmasının önemini anlamak için Osmanlı Devleti’nin yıkılışını, Anadolu’nun işgalini ve Sevr paçavrasını hatırlamak lazımdır. Lozan Andlaşması Türk milletinin bağımsızlığını geri getirerek, milletlerarası hukukta Türkiye Cumhuriyetinin tescilidir. Milli sınırlar içinde milli devletin dünyaya ilanıdır. Tam olarak gerçekleşmese de o günkü şartlar içinde Misak-ı Milli’nin büyük oranda gerçekleşmesidir. “Şark Meselesi” olarak Batı devletlerince adlandırılan ve Türklerin Anadolu’dan da atılmasını amaçlayan projeleri Lozan Antlaşması ile iflas etmiştir. Batı devletlerinin ve onların maşalarının Türkiye üzerine hesapları Lozan’dan sonra da günümüze kadar devam etmektedir. Bunları da gözönüne aldığımızda Lozan’ın önemli bir andlaşma olduğu ortaya çıkmaktadır.

Türk milletinin istiklâl mücadelesi ve bu mücadelenin zaferle sonuçlanması, Lozan andlaşmasının imzalanması Batı emperyalizmi altında yüzyıllardır inleyen Afrika ve Asya’daki mazlum milletlere de örnek oldu ve bu milletler bağımsızlık mücadelelerine başladılar. Lozan Andlaşması Türkiyeyi parçalayıp bir Ermenistan ve Kürdistan devleti kurma projelerini ortadan kaldırdı.

Lozan Barış Antlaşması

Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte kalıcı barışın yapılması için İsviçre’nin Lozan şehrinde konferans toplanması kararlaştırıldı. TBMM Hükümeti İtilaf Devletlerine daha 4 Ekim’de gönderdiği nota ile barış konfransının İzmir’de yapılmasını; konferansa Rusya dahil Karadeniz bölgesindeki devletlerin de katılmasını teklif etmiş ise İtilaf Devletleri bu teklifi kabul edilmeyince; Konferansın Loğzan’da yapılmasını kabul etti. Lozan’a gidecek heyete başkanlık etmek üzere de İsmet Paşa seçildi.

İtilaf Devletleri İstanbul hükümetini de konferansa çağırınca TBMM saltanatı kaldırdı ve Türk Milletinin gerçek temsilcisinin Ankara Hükümeti olduğunu İtilaf Devletlerine bildirdi. Konfrans 20 Kasım 1922’de başladı. Konferansa Türkiye’nin karşısında İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Amerika ile kendi konularında Romanya, Bulgaristan, Sırbistan veYunanistan temsilcileri katılıyordu.

Türk heyetinde Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, Sıhhiye (Sağlık) Bakanı Rıza Nur, Eski maliye bakanı Trabzon Mebusu Hasan (Saka) Bey ile askeri, mali, iktisadi, hukuki müşavirler ve katiplerden oluşan 20 kişi bulunuyordu.

Konferans’ın birinci safhası 20 Kasım 1922-4 Şubat 1923’ kadar devam etti. Konferans çok çetin geçiyordu. Çünkü Bogazlar, Musul, Kapitülasyonlar, Osmanlı borçları, Türkiye ve Yunanistan arasındaki azınlıkların durumu, Patrikhane meselesi gibi en hayati konular vardı.

Konferansta İngiltere’nin çıkarları açısından en fazla üzerinde durduğu konular Musul ve Boğazlar’ın durumuydu. Fransa Suriye mandaterliği, borçlar, kapitülasyonlar ve imtiyazlar meselesini kendi lehine sonuçlandırmak için uğraşıyordu. İtalya, kapitülasyonlar, adalar ve kabotaj meselelerine önem veriyordu.

Türk heyeti başkanı olarak İsmet Paşa Boğazlar meselesi görüşülürken Sovyet Rusya’nın desteğini almaya çalışmış ve devamlı olarak Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin ile görüşmüştür. Çiçerin Boğazların Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlere kapalı tutulması için kontrolün Türkiye’de kalması gerektiğini savunmuştur.

İngiltere ile Musul meselesinde anlaşmaya varılamadı. İngiltere Musul’da nüfusun çoğunluğunun Araplara aitliğini ileri sürüyor; Türk heyeti ise aksine Musul’un coğrafi, tarihi, ırki, ekonomik ve kültürel yönden Türkiye’ye ait olduğunu belgeliyordu. Musul meselesi üzerinde anlaşmaya varılamayınca mevcut durumun korunması ve andlaşmadan sonra bir yıl içinde meselenin sonuçlandırılması, aksi takdirde meseleyi Milletler Cemiyeti’ne götürme hususunda anlaşmaya varıldı.

İtilaf devletleri her ne olursa olsun Kapitülasyonları devam ettirmek niyetindeydiler. Osmanlı Borçlarının nasıl ödeneceği de anlaşmazlık konularıydı. İtilaf Devletleri yapılan görüşmelerden sonra Türk heyetine 31 Ocak 1923’de bir andlaşma tasarısı verdiler. Türk heyeti tasarıyı 4 Şubat’a kadar inceledi ve bunun kabul edilemeyeceğini bildirdi. Konferans sonuç alınmadan dağıldı. Konferansın birinci safhasında anlaşmaya varılan tek konu Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan 30 Ocak tarihli sivil rehinelerle askeri esirlerin geri verilmesi maddesidir. Türk heyeti geri dönüş için hareket etti ve 20 Şubat 1923’de Ankara’ya döndü.

İtilaf Devletlerince verilen andlaşma metni TBMM’nin gizli ve açık oturumlarında tartışıldı. İsmet Paşa’nın imzasıyla 8 Mart 1923’de İtilaf Devletlerine Türkiye’nin teklifleri bildirildi. İtilaf Devletleri Türkiye’nin tekliflerini Londra’da toplanarak değerlendirdi ve 23 Nisan 1923’de yeniden Konferansın toplanmasını kararlaştırdılar.

Lozan Konferansı’nın ikinci safhası 23 Nisan 1923’de başladı. Sert tartışmaların yapıldığı ikinci toplantıda birçok husus İsmet Paşa tarafından telgrafla Ankara’ya bildirildi ve hükümetin görüşü soruldu. 24 Temmuz 1924’de anlaşmayı Türk heyeti imzaladı. Heyet döndükten sonra andlaşma metni TBMM’de tartışmaya açıldı. Mebuslar görüşlerini açıkladılar. Özellikle Musul meselesi, Trakya’da bazı kısımların sınır dışı kalması, İskenderun Sancağının topraklarımızdan ayrılması ve Fransa mandasında kalması ve Suriye sınırı hususunda ciddi tenkitler yapıldı. Andlaşma 23 Ağustos 1923’te Mecliste 213 oyla kabul edildi.

Lozan Antlaşmasının Hükümleri

Lozan Antlaşmasında sınırlar, boğazlar, kapitülasyonlar, Osmanlı Devletinin Borçları, azınlıklar konuları üzerinde anlaşmaya varılan hükümleri aşağıdaki şekilde tesbit edilmiştir.

1) Sınırlar

a- Suriye Sınırı: 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanmış olan Ankara Antlaşması’nın hükümlerine göre kabul edildi.

b- Irak Sınırı: Musul meselesi ve Irak sınırı Lozan Konferansı’nda sonuçlanamadı. Türkiye-İngiltere arasında dokuz ay içinde sonuca bağlanmak üzere ertelendi.

c- Bulgaristan Sınırı: Karadeniz kıyısındaki Rezve Deresi ağzından başlayıp, Türk-Yunan sınırı olan Meriç nehrinin kesiştiği yere kadar olacaktır.

d- Yunanistan ve Adalar: Yunanistan ile Meriç nehri sınır olarak kabul edildi. Karaağaç savaş tazminatı olarak Türkiye’ye iade dildi. İmroz, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’de kalacaktı. Oniki Ada İtalya’da kaldı. Diğer Ege adaları Yunanistan’a bırakıldı.

2) Azınlıklar:

Türkiye’de yaşayan gayr-i müslim azınlıklara ayrıcalıklar verilmedi. Türk vatandaşı olan azınlıklar kanun önünde eşit olacaktı. Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları dışında kalan Türkler ve Rumlar karşılıklı mübadele edilecektir.

3) Kapitülasyonlar:

Kapitülasyonların her çeşidi (ekonomik, idarî, malî, adlî) kaldırıldı.

4) Borçlar:

Osmanlı Devletinin Kırım Harbiyle başlayan (1854) ve devleti iflasa götüren borçlarının Fransız Frangı olarak ödenmesi kabul edildi. (Türkiye kendi payına düşen borçlarını 1954 yılına kadar ödedi)

5) Boğazlar ve İstanbul’un Durumu:

Boğazlar savaş tehlikesi karşısında veya Türkiye’nin savaşa girmesi halinde silahlandırılacaktı. Boğazların her iki yakasında 15 km’lik bir bölge silahsız kalacaktı. Boğazların yönetimi “Boğazlar Komisyonu” adı verilen uluslararası bir komisyon tarafından sağlanacaktı. Savaş gemilerinin boğazlardan geçişi belirli esaslara bağlandı. Ticaret gemileri serbestçe geçiş yapabileceklerdi. Türkiye harbe girmiş ise tarafsız devletlerin gemileri boğazlardan geçebilecekti.

Andlaşmanın TBMM tarafından onaylanmasını takiben birbuçuk ay içinde İtilaf Devletleri İstanbul ve Boğazlar bölgesindeki kuvvetlerini çekerek ve Türkiye’yi terkedeceklerdir.

Sevr Antlaşması

Böyle bir fevkalâde vaziyet karşısında padişah kanunu esasinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak 22 Temmuz 1920 Perşembe günü Yıldız Sarayı’nın merasim salonunda Saltanat Şurası’nı topladı. Toplantıyı Sultan Vahdeddin bizzat açtı. Sadrazam Damad Ferit Paşa’nın beyanatından sonra Müşir Kâzım, Müşir Osman ve eski Mısır Fevkalade Komiseri Ayan’dan Rauf Paşalar barışın kabulünü zaruri gördüklerini söylediler. Son söz Saltanat Şurası’na bizzat başkanlık eden Sultan Vahideddin’e kalmıştı. O anı Tarık Mümtaz Göztepe şöyle nakletmektedir. “Taht ve tacının gittikçe artan sarsıntısını gözleriyle görür gibi olan Sultan Vahideddin’in benzi ölü gibi olmuştu. Ayağa kalktı ve tıpkı bir ölü dile gelmiş gibi şu sözleri söyledi. “Şu muahedeye imzalarını vazetmek (koymak) hususunu kabul edenlerin ayağa kalkmalarını rica ederim.” Saltanat Şurası bu teklif karşısında derhal irkildi ve tek cisim halinde hurra diye ayağa kalktı. Birçok ihtiyar ve emektar Müşirler, Vezirler, Nazırlar, eski sadrazam ve şeyhülislamlar, göğüslerini kavuşturmuşlar ve el bağlayarak bu idam fermanı önünde kadere rıza göstermişlerdi...Bir tek adam, sakalları diken diken olarak oturduğu koltuğa sımsıkı mıhlanmış ve yerinden kımıldamamıştı. O anda bütün Türk milletini şahsında temsil ettiğinde şüphe caiz olmayan bu tarihi zat, Topçu Ferik’i Ayan’dan Rıza Paşa idi.”

Saltanat Şurası’nın tek muhalif reye karşı ittifakla kabul ettiği antlaşmanın imzalanması ve Fransız Başvekiline verilmesi için Ayandan Birinci Ferit Hadi Paşa ile Ayandan Filozof Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Halis Bey görevlendirildi.

Türkün öz vatanının nasıl parçalandığı ve Türk milletinin nasıl köleleştirmek istediğini çok açık bir şekilde ortaya koyan Sevr Antlaşması’nı şu şekilde özetlemek mümkündür.

1. Doğu Trakya Yunanistan’a veriliyor ve İzmir-Manisa-Ayvalık bölgesinin 5 yıl sonunda Yunanistan’a katılması için önlemler alınığyordu.

2. Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kuruluyor, sınırlarının belirlenmesi işini ise A.B.D. Cumhurbaşkanı Wilson’a bırakıyordu. Wilson daha sonra bu işe girişip “genişçe” sınırlar tespit etmiştir. Tirebolu, Gümüşhane, Erzincan, Muş, Bitlis ve bunların doğusu Ermenistan sayılmıştır.

3. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin Ermenistan’dan kalan yerlerinde özerk bir Kürdistan kurulacak, bu devlet isterse bağımsız olabilecekti.

4. Boğazlar (Güneyde Erdemit Körfezine kadar) ve Marmara kıyıları Boğazlar Komisyonu adındaki tüzel kişiliği olan uluslararası bir örgütün yönetimi altında olacaktı. Örgütün merkezi İstanbul olacak, bayrağı, polis kuvvetleri bulunacaktı. Antlaşma şartlarına uymak şartıyla, İstanbul Osmanlı Devleti’ne bırakılacak, padişah bu şehirde kalmak ve Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak bulundurma hakkına sahip olacaktı. Ancak Osmanlı Hükümeti antlaşma şartlarına uymadığı taktirde İtilaf Devletleri, bu taahütlerini gözden geçirme hakkını ellerinde tutuyorlardı.

5. Antalya, Silifke, Niğde, Aksaray, Akşehir, Afyon, Balıkesir, Aydın ve Muğla İtalyan nüfuz bölgesi olacaktı.

6. Mardin, Urfa, Antep ve Ceyhan Fransız mandası altındaki Suriye’ye bırakılacak; Mersin, Adana, Maraş, Diyarbakır, Silvan, Elazığ, Arapkir, Sivas ve Tokat Fransız nüfuz bölgesi olacaktı.

7. Saray muhafızları dahil, Osmanlı silahlı kuvvetlerinin asker sayısı en çok 50 bin olabilecekti.

8. Kapitülasyonlar bu haktan daha önce faydalanmayan Avrupa devletlerini de kapsayacak şekilde genişletilecekti.

9. Fransız, İngiliz ve İtalyan temsilcilerinden bir Maliye Komisyonu oluşturulacaktı. Osmanlı bütçesi Komisyonun istediği gibi yapılacak, ülkenin maliyesi Komisyonunun denetiminde olacak, Komisyon sürümdeki para miktarını denetleyecek, Komisyonun kabul etmediği borçlanmalar yapılmayacak, ayrıcalıklar tanınmayacaktı.

10. Mondros Mütarekesi’nin 7. Maddesi yürürlükte kalacak yani İtilaf Devletleri gerektiğinde istedikleri noktaları işgal edebileceklerdi.

Sevr Türk toplumunun ruhsal yapısında ağır bir şok, bir darbe etkisi yaptı. Avrupa’nın ve Balkan milliyetçilerinin Türkleri siyaseten, hatta etnik varlık olarak Rumeli’den kovmak kararında olduğu sözle ve uygulamada çok kez anlatılmıştı. Zaten 1913’de Osmanlı Devleti’ne Rumeli’de Edirne’den başka bir yer kalmamıştı. Barış Antlaşmasıyla Doğu Trakya’da Türk egemenliğinin daha da kısıtlanması beklenebilirdi.

Sevr Türkleri Anadolu’dan da kovma sürecini başlatmıştı. Anadolu’da halk çoğunluğunun kimde olduğunu araştırma zahmetine hiç girmeden tarihsel miras noktasından hareketle, Sevr ile pek az Ermeni’nin yaşadığı bir Ermenistan, az Rum’lu bir Anadolu Yunanistan’ı ve Karadeniz’de Pontus’u oluşturabilmişlerdi. Orta Anadolu’nun da Yunanistan’a verilmeyeceğini kimse garanti edemezdi. Hatta uzun vadede garanti gibiydi. Emperyalizm’in sömürgeciliğin tarihinde, ağır haksızlıklar, baskılar, sömürüler ve hatta zulümler hep görülmüş, denenmiş uygulamalardandı. Ama sömürgecinin yerli halka “Buralar benimdir ve ben sizi burada istemiyorum, çekin gidin” demesine belki de ilk defa rastlanıyordu. Galip devletlerin bu yaklaşım tarzı Anadolu’da direnen Türk milletinin saflarını sıklaştırmasına önemli katkıları oldu ve Millî Mücadele’nin sonunda kazanılan büyük zaferle Sevr Türkün süngüsüyle yırtıldı.

0 yorum: