', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: ERMENİ SORUNU

19 Ekim 2007 Cuma

ERMENİ SORUNU

‘DÖRT T’ PLANI

İşin ucunu insanların canına kastetmeye kadar götüren Ermeni terörünün amacı, sözde Ermeni soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktır. Nihai hedef ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır. Büyük Ermenistan'a giden yolda atılması gereken en önemli adim, sözde iddialar konusunda kamuoyu oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri gerçekleştirmektir.

Bunun için uygulamaya konan ve "Dört T" seklinde adlandırılabilecek olan plan su dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak... Yani, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiye’ce "tanınacak", sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" alınacak ve "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmek için gerekli olan "toprak" Türkiye'den koparılacaktır!...

"Dört T" plânına dayanak oluşturulan Ermeni iddiaları ise şunlardır:

1. Türkler, Ermenistan’ı işgal ederek Ermenilerin topraklarını ellerinden almışlardır.

2. Türkler, 1877-78 savaşından itibaren Ermenileri sistemli olarak katliama tabi tutmuşlardır.

3. Türkler, 1915 yılından itibaren Ermenileri plânlı şekilde soykırıma tabi tutmuşlardır.

4. Talat Paşa'nın, Ermenilerin soykırıma tabi tutulması konusunda gizli emirleri vardır.

5. Soykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur.

Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi anlayabilmek için iddiaların ve Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihsel gelişimini incelemek gerekmektedir.

ERMENİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Ermeniler, tarih boyunca baska devletlerin yönetimi altinda kalmislar ve bagli olduklari devletlerin hizmetinde bulunmuslardir.

Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcivan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukari memleket anlamina gelen Armenia, bu yörelerde yasayan halka ise Ermeni denildigi yer almaktadir.

Ermeni tarihçilerin bir kismi, M.Ö. 6. yüzyilda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde yasayan Hititlerden olduklarini; bir diger kismi ise Nuh'un ogullarindan Hayk'a dayandiklarini söylemektedirler. Bunun yaninda, Ermenistan denilen cografyada yerlesen ve bugün Ermeni diye adlandirilan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yasadiklari, sayilari ve ayni yörede ikamet eden diger halklara kiyasla nüfus oranlari bilinmemektedir. Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birligi içinde degildir.

Tarihsel olarak bakildiginda, Ermenilerin sirasiyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altinda yasadiklari görülür. Ermeni derebeyliklerinin bir çogu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi saflarina çekerek kullanmak isteyen devletler tarafindan kurdurulmustur.

Ermenileri Bizans'in zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yasama hakkini bahseden, Selçuklu Türkleri olmustur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmis, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikligi kurulmustur. Osmanli idaresinde Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarini da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmistir.

Ayni sekilde Anadolu’nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yasayan Ermeniler, kendi dillerini de tam bir serbestlikle konusmaya devam ettiler. Osmanli yönetimi, diger cemaatlere uyguladigi politikayi onlara da uygulayarak Ermenice’yi ve Ermeni adlarinin kullanilmasini serbest birakti. Türk matbaasinin kurulmasindan 160 yil kadar önce Venedik’te matbaacilik egitimi görmüs olan Sivasli Apkar adindaki bir papaza 1567’de Istanbul’da bir Ermeni matbaasi açmasi için izin verildi. Istanbul’dan baska Izmir (1759), Van (1859), Mus (1869), Sivas (1871) gibi tasra sehirlerinde de yeni Ermeni matbaalari faaliyete geçmistir. 1908’de bütün ülkede Ermeni matbaasi sayisi 38’e ulasmistir. Nitekim 1910 yilinda Istanbul’da Ermenice 5 gazete ve 7 dergi çikarilmaktaydi.

Osmanli idaresinde Ermeniler, Türk insaninin hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten ve kismen de vergiden muaf tutulan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme firsatini elde etmislerdir. Devletin çesitli kademelerinde görev yapan Ermeniler, Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık verdikleri hizmetten dolayi "millet-i sadika" olarak adlandırılmışlardır. 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni halkının da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.

ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI

Osmanli devleti zayiflamaya baslayip, misyoner okullari kurulup, hemen her konuda Avrupa'nin müdahalesine maruz kalinca, Türk-Ermeni iliskilerinde de bir bozulma devri baslamistir. Bazi devletler, Osmanlı devletini bölerek bölgesel çikarlarina ulasabilmek için, Ermenileri Türk toplumundan koparmayi hedeflemişlerdir.

Özellikle Avrupa'nin bazi büyük devletleri "islahat" adi altinda bir yandan Osmanli devletinin iç islerine karisirken, bir yandan da Ermenileri Osmanli yönetimine karşı teşkilatlandırmışlardır.

Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kiskirtici faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavas yavas Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.

Türklerin iyi tutumuna karsin, yabanci devletlerle isbirligine girmek suretiyle Türklerle mücadeleye baslayan Ermeniler, Batinin destegini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarini Türklerin gasp ettigi" iddiasini dile getirmeye baslamislardir.

Islahat Fermani ile müslümanlar ve gayr-i müslimler hukuk önünde esit statüye getirilince ayricaliklarini kaybeden Ermeniler, 1877-1878 Osmanli-Rus Savasi sonunda Rusya'dan, "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" istemişlerdir. Ermenilerin bu talebi, Rusya tarafından kısmen kabullenilmiş, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Yeşilköy, eski adıyla Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin Anlaşması’yla Ermeni sorunu uluslar arasi bir boyuta taşınmıştır. Böylece, Türkiye’yi bölmek isteyen yabanci güçler, Türk-Ermeni ilişkilerine müdahale etmeye başlamışlardır.

Ingiltere ve Rusya tarafindan tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantisidir. Sözde Ermeni soykirimi iddialari ve yalanlari da iste bu politikanin propaganda ürünüdür!..

ERMENİ İSYAN VE KATLİAMLARI

Berlin Antlasmasi'nin imzalanmasini izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelismistir. Bunlardan ilki, Batili devletlerin Osmanli devleti üzerindeki baski ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yasayan Ermenilerin Anadolu'nun çesitli yerlerinde, özellikle Dogu Anadolu ve Kilikya'da yeraltinda örgütlenmeleri ve silahlanmalaridir.

Ilk kiskirtmalar Rusya'dan gelmeye baslamis, Ruslarin bu tutumu Ingiliz ve Fransizlari Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmistir. Dogu Anadolu'daki Ingiliz Konsolosluklarinin sayisi hizla artmis, ayrica bölgeye çok sayida Protestan misyonerler gönderilmistir.

Bu kiskirtmalar sonucunda Dogu Anadolu'da 1880'den itibaren çesitli Ermeni komiteleri kurulmaya baslamistir. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanli yönetiminden sikâyeti olmayan, baris ve refah içinde yasayan Ermeni halkinin ilgisini çekmediginden basarili olamamistir.

Osmanli Ermenilerini, içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karsi harekete geçirmek mümkün olmayinca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanli topraklari disinda komiteler kurdurulmasi yoluna gidilmistir. Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist egilimli, ilimli militan Hinçak; 1890'da ise Tiflis'te asiri, terör, isyan, mücadele ve bagimsizlik yanlisi Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu komitelere, “Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmistir.

Istanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanli Ermenilerini kiskirtmayi hedefleyen Hinçaklarin baslattigi ayaklanma girisimlerini, aralarinda siyasi mücadele baslayan Tasnaklarinki izlemistir. Bu ayaklanma girisimlerinin ortak özellikleri; Osmanli ülkesine disaridan gelen komitelerce planlanmis ve yönlendirilmis olmalari ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayilan misyonerlerin büyük katkisinin bulunmasidir.

Ilk isyan 1890'daki Erzurum’da gerçeklesti. Bunu, yine ayni yil meydana gelen Kumkapi gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olaylari, 1894'te Sasun isyani, Babiali gösterisi ve Zeytun isyani, 1896'da Van isyani ve Osmanli Bankasi'nin isgali, 1903'te ikinci Sasun isyani, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girisimi ve nihayet 1909'da gerçeklesen Adana isyani izlemistir.

1906-1922 yillari arasinda Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517.955 bin Türk, Ermeniler tarafindan katledilmistir. Sayisi tespit edilemeyenlerle birlikte bu rakam 2 milyonu bulmaktadir(1).

Ermeniler, Türk halkina en büyük zarari, Birinci Dünya Savasi sirasinda giristikleri katliamlarla vermislerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabina casusluk yapmis, seferberlik geregi yapilan askere alma çagrisina uymaksizin askerden kaçmis, askere gelip silah altina alinanlar ise silahlari ile birlikte Rus ordusu saflarina geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca islemislerdir.

Daha seferberligin baslangicinda, Türk birliklerine karsi saldiriya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girismis, Türk köylerine baskinlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermislerdir. Örneğin Van'in Zeve Köyü'nün bütün halki, kadin, çocuk ve yasli demeden, Ermeniler tarafindan öldürülmüstür.

Isyanlarin Osmanlı kuvvetlerince bastirilmasi, dünya kamuoyuna propaganda maksatli olarak "Müslümanlar Hiristiyanlari katlediyor" mesajiyla yansitilmis ve Ermeni sorunu giderek daha genis çapta bir uluslar arasi sorun niteligine büründürülmüstür. Nitekim, döneme ait Ingiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporlari, “Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karisikliklar çikararak Osmanlilarin karsilik vermesini ve böylece yabanci ülkelerin duruma müdahalesini saglamak” oldugunu kaydetmektedir.

Öte yandan büyük devletlerin diplomatik ve konsolosluk temsilcilikleri Anadolu'nun her kösesine dagilmis Hiristiyan misyonerler ile birlikte, Ermeni propagandasinin Bati kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.

DIPNOTLAR

1) Arsiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, T.C. Basbakanlik Devlet Arsivleri, Yayin No: 23, 24, 34, 35.

24 NİSAN 1915

Osmanli hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptigi katliamlar karsisinda, Ermeni Patrigi, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkinin ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanlari arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacagini” bildirmistir. Ancak, olaylarin durmak yerine giderek yogunlasmasi, savunmasiz kalan Türk kadin ve çocuklarina yönelik saldirilarin artmasi ve ordunun bir çok cephede savas halinde bulunmasi nedeniyle cephe gerisinin emniyete alinmasi ihtiyaci dogmustu

Bu nedenle, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatilarak, yöneticilerinden 2345 kisi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Tutuklular Ankara ve Çankırı hapishanelerine yollanmistir. Disaridaki Ermenilerin her yil "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andiklari 24 Nisan, iste bu 2345 komitecinin tutuklandigi tarihtir ve yer değiştirme uygulamasıyla hiç bir sekilde ilgili degildir.

Osmanli hükümetinin bu karari üzerine harekete geçen Eçmiyazin Katogikosu Kevork, ABD Cumhurbaskani’na su telgrafi göndermistir:

"Sayin Baskan, Türk Ermenistani’ndan aldigimiz son haberlere göre, orada katliam baslamis ve organize bir terör, Ermeni halkinin mevcudiyetini tehlikeye sokmustur. Bu nazik anda Ekselanslarinin ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hiristiyanlik inanci adina, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasitasiyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin siddetine terkedilmis Türkiye'deki halkimin korunmasini rica ediyorum.

Kevork,

Baspiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu(1)."

Baspiskopos Kevork'un telgrafini, Rusya'nin Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temaslari izledi. Bütün olup biten, yasadisi Ermeni komitelerinin kapatilmasi ve elebaslarinin tutuklanmasidir. Fakat Ermeniler olayi bir "katliam" gibi göstermeye, ABD ile Rusya’yi kendi saflarina çekmeye çalismislardir.

DIPNOTLAR

1) Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyasi, TTK Basimevi, Ankara 1983, s. 210

YER DEĞİŞTİRME KANUNU VE UYGULAMASI

Yer Degistirmenin Nedenleri

Ermeni isyanlari ve katliamlari karsisinda Osmanli Hükümeti, öncelikle bölgesel tedbirlere basvurmus ve olaylari yerinde bastirmayi ve savunma durumunda kalmayi tercih etmistir. Ermenilerin silahlariyla firarlarina, dini liderlerinin isyanlardaki büyük rollerine ragmen, Hükümet bu isyanlari münferit bazi tesebbüsler seklinde kabul etmeyi uygun bulmustur. Ayni zamanda basta Ermeni Patrigi ve Ermeni milletvekilleri olmak üzere, komitelere ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karisikliklar çikmasi durumunda "ülke savunmasini saglamak amaciyla sert önlemler almak zorunda kalinacagi" anlatilmistir.

Osmanli hükümetinin bu gayretleri belgeleriyle sabittir. Fakat daha savas baslamadan önce her türlü isyan hazirligina girismis olan Ermeniler, savas baslar baslamaz toplu bir isyana yönelmemislerdir. Ermenilerin eylemleri, Osmanli ordulari cephede savasirken, "Ermeni bagimsizligi için, müttefik davasina hizmet gayesiyle" hazirlanan plâna uygun yürütülmüstür. Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hiyanet sayildigi gerçegi göz ardi edilmistir.

Ermeni isyanlari özellikle Dogu Anadolu'dan baslayarak diger bölgelere yayilmistir. Erzurum ve çevresinde Rus isgalinin genislemesiyle Ermeniler, "müslüman halkin kanini kendilerine mubah" görmüsler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu bölgedeki Müslüman halki silip süpürmeye baslamislar”dir.

Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafindan Ermenilerin yasadiklari bölgelerde yapilan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmistir. Artik devletin varligini agir bir sekilde tehdit bu durum, biraz daha hosgörü gösterildiginde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürüklenecegini göstermekteydi.

Osmanli devletinin savasa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karsi baskilari, askerden firarlari, asker ve jandarmaya saldirilari, silahli ve mühimmatla yakalanmalari, Fransizca, Rusça ve Ermenice sifreli yazismalarin ele geçirilmesi gibi gelismeler, ülke çapinda bir karisiklik çikaracaklarini gösteren en önemli kanitlar olmustur.

Osmanli hükümeti, isyan ve katliamlara karsi güvenlik tedbirleri almakla beraber, “Yer Degistirme Kanunu”ndan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadigi durumlarda Ermenileri baska yerlere yerlestirme yoluna gitmistir. Ancak bu uygulamanin genellestirilmesi fikrini doguran olay, Van Ermenilerinin isyani olmustur. Çevredeki Ermenilerin, Osmanli devletinin savasa girdigi tarihlerde Van'da toplandiklari ve silahlanarak Ruslarin iyice yaklasmasini bekledikleri resmi belgelere yansimistir.

Ermenilerin baslattiklari isyanlar, -katliamlar ve tahriplerin disinda- Ruslarin bir ay içinde Van, Malazgirt ve Bitlis'i isgali ile sonuçlanmistir. Van örnegi, Türk ordusunun daima arkadan vurulacagini ve ihanete ugrayacagini göstermistir. Bu durumda hükümet, ülkenin çesitli bölgelerinde yasayan bazi Ermenilerin, “yer degistirmelerine” karar vermek zorunda kalmistir.

Itilaf Devletleri ve Rusya ile birlik olan Ermenilerin baslattiklari isyan ve katliamlar savasin kaderini etkileyecek noktaya ulasinca, Baskomutan Vekili Enver Pasa duruma bir çare bulmak amaciyla, 2 Mayis 1915'te Içisleri Bakani Talat Pasa'ya bir yazi göndererek, "Van bölgesindeki isyanlarini sürdürmek için daima toplu ve hazir bir halde bulunan Ermenilerin, isyan çikaramayacak sekilde dagitilmalari gerektigini” bildirmistir.

Bunun üzerine Talat Pasa, 23 Mayis 1915’te, 4. Ordu Komutanligina bir sifre göndererek, “Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çikarilan Ermenilerin, Musul vilâyetinin Güney kismi, Zor sancagi ve Merkez hariç olmak üzere Urfa sancagina; Adana, Halep, Maras civarindan çikarilan Ermenilerinse Suriye vilâyetinin Dogu kismi ile Halep vilâyetinin Dogu ve Güneydogusu'na sevk ve iskân edilmelerini” istemistir. Sevk islemlerini takip etmek üzere Adana, Halep ve Maras bölgesine mülkiye müfettisleri tayin edilmistir.

Yer degistirmeyi zorunlu kilan; Birinci Dünya Savasi’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verilecegi ve bagimsiz bir Ermenistan kurulacagi gibi hayallere kanan Ermenilerin, vatandasi bulunduklari Osmanli devletini arkadan vurmalari ve isyanlaridir. Kafkas ve Iran cephelerinin güvenlik hattini olusturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin degistirilmesi, onlari imha etmek degil, devlet güvenligini saglamak, onlari korumak amacini gütmüstür ve dünyanin en basarili yer degistirme uygulamasidir.

Yer degistirme uygulamasi nedense bu gözle görülmek istenmemekte, Ermenistan ve Ermeni diasporasi Osmanli aleyhine olumsuz, yalan ve iftiralarla dolu propagandalar yapmaktadir. Halbuki, tarihi gerçek sudur: yer degistirme karari ile Osmanli Devleti, Ermenileri yok olmaktan kurtarmis ve esine az rastlanir bir sekilde korumustur. Bugün Ermeni milleti varligini devam ettiriyorsa, bu Osmanlilarin iyi niyeti ve basarisi sayesindedir.

Yer Degistirme (Tehcir) Kanunu

Osmanli hükümeti, yer degistirme uygulamasini o günün sartlarinda bir kanuna dayandirmistir. Keyfi bir uygulama degildir. Dört maddelik kanun, “savas halinde devlet yönetimine karsi gelenler için askeri birliklerce alinacak tedbirleri” içermektedir. Kanunun çikis süreci söyledir:

Içisleri Bakanligi isyanci Ermenilere karsi tutuklama gibi bazi önlemleri alirken, 24 Mayis 1915'te ortak bir bildiri yayinlayan Rusya, Fransa ve Ingiltere hükümetleri, bir aydan beri, "Ermenistan" diye adlandirdiklari Dogu ve Güney-Dogu Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüklerini ileri sürmüsler ve olaylardan Osmanli hükümetini sorumlu tutacaklarini açiklamislardir.

Konunun bu sekilde uluslar arasi bir boyut kazanmasi üzerine Talat Pasa, yer degistirme uygulamasi hakkinda hazirladigi bir yaziyi 26 Mayis 1915 günü Basvekalet’e (Basbakanliga) göndermistir. Yazida, Ermenilerin isyan ve katliamlarina dikkat çekildikten sonra, savas bölgelerindeki Ermenilerin baska bölgelere nakline karar verildigi anlatilmistir. Bu durum, Basbakanlik’ça derhal Meclis gündemine getirilmistir.

Basbakanlik, devletin güvenligi için baslatilan yer degistirme uygulamasinin yerinde oldugunu belirtilerek, bunun bir usul ve kurala baglanmasinin zorunlulugunu dile getirmistir. Meclis, ayni tarihte uygulamayi kabul eden bir karar almistir. Böylece 27 Mayis 1915’te Meclis’ten çikan “Yer Degistirme Kanunu”, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayimlanarak yürürlüge girmistir.

Kanunun;

1. maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karsi muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse siddetle karsi konulmasi ve imha edilmesi",

2. maddesinde "Silahli güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabalarin baska bölgelere yerlestirilmesi",

3. maddesinde kanunun yürürlüge giris tarihi ve

4. maddesinde de kanunun uygulamasindan sorumlu olanlar belirtilmektedir.

Görüldügü üzere kanun; tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, siddete karsi bir yetki kanunudur. En önemli özelligi ise; “kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemis veya ima edilmemis” olmasidir. Kanun kapsamina giren Müslüman, Rum ve Ermeni asilli Osmanli vatandaslari yerlerinden baska yerlere sevk edilerek göçe tabi tutulmustur.

Basbakanlik tarafindan 30 Mayis 1915’te Içisleri, Harbiye ve Maliye Nezâretlerine (Bakanliklarina) gönderilen bir yazida, göçün nasil uygulanacagi ayrintili sekilde anlatilmis ve söyle denilmistir(1):

“Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri saglanarak rahat bir sekilde nakledileceklerdir;

Yeni evlerine yerlesene kadar iaseleri Göçmen Ödenegi’nden karsilanacaktir;

Eski malî durumlarina uygun olarak kendilerine emlâk ve arazî verilecektir;

Muhtaç olanlar için hükümet tarafindan konut insa edilecek; çiftçi ve ziraat erbabina tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir;

Geride biraktiklari tasinir mallari, kendilerine ulastirilacak; tasinmaz mallari tespit edilecek ve kiymetleri belirlendikten sonra, paralari kendilerine ödenecektir;

Göçmenlerin ihtisaslari disinda kalan zeytinlik, dutluk, bag ve portakalliklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açik arttirma ile satilacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandiklarinca emanete kaydedilecektir;

Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrintili bir tâlimatnâme hazirlanacaktir.”

Talat Pasa’nin Ermenilerin soykirimini isteyen telgrafi var midir?

Ermeniler hakkinda alinan tedbirlerin onlari imha maksadini tasimadigi, Talat Pasa tarafindan her firsatta dile getirilmistir. Nitekim 29 Agustos 1915 tarihinde ilgili vilâyetlerin vali ve mutasarriflarina gönderilen bir sifre telgrafta kullanilan üslup, bunun en açik delilidir. Sifrede söyle denilmektedir:

"Ermenilerin bulunduklari yerlerden çikarilarak tayin edilen bölgelere sevklerinden hükümetçe takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarini ve bir Ermenistan Hükümeti teskili hakkindaki millî emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin etmektir. Bu kimselerin imhasi söz konusu olmadigi gibi, sevkiyat esnasinda kafilelerin emniyeti saglanmali ve muhacirîn tahsisatindan sarfiyat yapilarak iaselerine ait her türlü tedbir alinmalidir. Ermeni kafilelerine saldirida bulunanlara veya bu gibi saldirilara önayak olan jandarma ve memurlar hakkinda siddetli kanunî tedbir alinmali ve bu gibiler derhal azledilerek Divan-i Harplere teslim edilmelidir(2)."

Talat Pasa’nin verdigi emir böyle olmasina ragmen, sözde Ermeni soykirimi iddiacilari, gerçegi çarpitmislar; Talat Pasa’nin Ermenilerin katledilmesine yönelik emir verdigini ileri sürmüslerdir. Dayanaklari ise Aram Andonian adli bir Ermeni’nin, 1920 yilinda Londra’da yayinladigi "Naim Bey'in Anilari/Ermenilerin Tehcir ve Katliamina Iliskin Resmi Türk Belgeleri" isimli kitabidir. Kitapta yer alan ve Talat Pasa'ya atfedilen telgraflar; bir soykirim suçlusu yaratmak amaciyla üretilmis sahte belgelerdir. Bu belgelerin sahteligi, Sinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafindan yapilan inceleme sonucunda kanitlanmistir(3).

Yer Degistirme Sirasindaki Uygulamalar

Kanuna göre hazirlanan uygulama emri ile yer degistirmenin nasil yapilacagi tüm ayrintilari ile belli kurallara baglanmistir. Bu emirde; menkul ve gayri menkullerin nasil teslim alinacagi, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunlarin kayda alinmasi, göç edenlere sicak ve etli yemek verilmesi gibi konulara dahi yer verilmistir. Uygulama emrinde, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da insanlarin öldürülmesi yönünde herhangi bir isaret olmadigi gibi; tam tersine uygulamada hata yapanlarin idam cezasina kadar uzanan agir cezalarla cezalandirilacagi belirtilmektedir.

Yukarida verilen uygulama emrinden anlasildigi gibi, yerleri degistirilenler tasinabilir mal ve esyalarini beraberlerinde götürecekler veya bunlar sonra kendilerine ulastirilacak, tasinmaz mallari ise açik attirma ile satilacak ve bedelleri kendilerine ödenecektir.

Bu esaslar içinde göç ettirilen Ermeni kafileleri, yerlestirilecekleri yerlere gönderilmek üzere, yol kavsaklari üzerinde bulunan Konya, Diyarbakir, Cizre, Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde toplanmislardir.

Kafilelerin sevk edildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla karsilasmamalari ve güvenlikleri için mümkün oldugu kadar kendilerine yakin yollardan seçilmistir. Güzergâhlarin seçiminde tren yollari ve “sahtur” denilen nehir kayiklarinin bulundugu yerler tercih edilmistir.

Bir yandan Birinci Dünya Savasi'nin sürmesine ragmen, yer degistirmenin düzenli bir sekilde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara ugramamasi için azami dikkat gösterilmistir. Nitekim, Amerika'nin Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Agustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdigi raporda, “Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhinin Ermenilerle dolu oldugunu; kalabalik yüzünden birtakim sikintilarin olmasina ragmen Hükümetin bu isi son derece intizamli bir sekilde idare ettigini; siddete ve düzensizlige yer vermedigini; göçmenlere yeteri kadar bilet sagladigini; muhtaç olanlara yardimda bulundugunu” belirtmistir(4).

Eger Osmanli hükümeti bir grup insani yok etme maksadiyla bu uygulamaya girismis olsa idi, göç edenlere yolda saglanacak imkanlari, kafilelerin eskiya baskinlarina karsi korunmasini, hastalara yardim yapilmasini, çocuklarin korunmasini, geride biraktiklari menkul ve gayrimenkullerin kayit altinda tutulmasini, etli yemek verilmesine iliskin kararlari uygulamaya geçirmezdi. Iste bu nedenlerle, yer degistirme, Ermenileri yok etmek degil, devlet güvenligini saglamak, onlari korumak amacini gütmüstür.

Yer Degistirme Sirasinda Yapilan Harcamalar

Yer Degistirme Kanunu ile yerleri degistirilen Müslüman, Rum ve Ermeniler ile Anadolu'ya yönelen göç hareketlerine iliskin ihtiyaçlari karsilamak amaciyla, Göçmen Genel Müdürlügü kurulmus, bu kurum tarafindan göçmenlerin, yerlestirme, geçim ve diger sorunlari çözülmeye çalisilmistir.

Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kuruldugu, Ermeni çocuklarindan yetim kalanlar için hangi binanin ayrildigina kadar detayli bilgiler verilmektedir. Yer degistirmeye tabi göçmenlerin, sevk, yerlestirme ve geçimlerinin saglanmasi için 1915 yilinda 25 milyon, 1916 yili sonuna kadar ise 230 milyon kurus harcandigi belgelerden anlasilmaktadir(5).

Göç esnasinda olusturulan kafilelere, vasita veya binek hayvani saglanmis, kadin, yasli ve çocuklarla, hastalara özel ilgi gösterilmistir. Dönemin Içisleri Bakanliginca yayinlanan yönetmeligin 2. maddesinde, “nakledilen Ermenilerin tasinabilecek bütün mallarini ve hayvanlarini birlikte götürebilecekleri”, 3. maddesinde ise, “yerlestirilecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin yolculuk sirasinda canlarinin korunmasi, yiyeceklerinin temini ve istirahatlarinin, geçtikleri yerlerde bulunan yönetim makamlarina ait oldugu; bu konuda meydana gelecek gevseklik ve ilgisizlikten sirasiyla bütün memurlarin sorumlu oldugu” ayrintili bir sekilde açiklanmistir.

Deniz yoluyla göç edenlerin o dönemde salgin bulunan sitma hastaligina karsi korunabilmeleri için kinin dagitilmis, hastalar için sivil hastaneler yaninda askeri hastanelerden de yararlanma imkani getirilmistir. Göçmenlerden ailelerini yitirmis olan kimsesiz çocuklar yetimhanelere veya göç edilen yerlerdeki ailelere yerlestirilmis ve bunlarin geçimleri saglanarak meslek sahibi olmalari için egitim imkani saglanmistir.

Osmanli hükümeti, yer degistirme uygulamasi için ciddi harcamalar yaparken, bir yandan da göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve sahislara olan borçlarini ya ertelemis ya da tamamen silmistir. Bu arada Amerika'dan Ermeni göçmenlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyonerleri ve konsoloslari tarafindan Hükümetin bilgisi dahilinde Ermenilere dagitilmistir.

Yer Degistirmeden Önce Ermeni Nüfusu

Ermeni komitacilar ve bugünkü destekçileri tarafindan günümüzde en çok istismar edilen ve çarpitilan konu Ermeni nüfusunun göç öncesi ve sonrasindaki durumudur. Savas döneminde tutulan kayitlar, resmi rakamlar, kilise kayitlari, yabanci misyonlarin raporlarinda yer alan nüfus bilgileri ve diger belgelere ragmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun birkaç kati bir rakam gösterilerek, rakamlar akil almaz miktarlarda abartilmakta ve sözde soykirim iddialarina dayanak aranmaktadir. Verilen rakamlardan bazilari, dünya genelinde bugün yasayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat asmaktadir.

Birinci Dünya Savasi yillarinda Osmanli topraklarinda yasayan Ermenilerin nüfusu bazi yabanci kaynaklarda söyle belirtilmistir:

Ermeni Patrikhanesi'ne göre 2.5 milyon

Lozan Konferansi Ermeni Heyeti’ne göre 2.2 milyon

Fransiz Sari Kitabi'na göre 1.5 milyon

Britannica'ya göre 1.5 milyon

Ingiliz yilligina göre 1 milyon

Osmanli devleti resmi belgelerine göre Ermeni nüfusu ise söyledir:

1893 Nüfus sayimina göre 1.001.465

1906 Nüfus sayimina göre 1.120.748

1914 Nüfus istatistigine göre 1.221.850 (6)

Gerek Osmanli, gerekse Ermeniler ve yabancilara ait istatistikler degerlendirildiginde, I. Dünya Savasi döneminde Osmanli topraklarinda yasayan Ermenilerin nüfusunun en fazla 1.250.000 civarinda oldugu belirlenmektedir.

Osmanli’daki Ermeni nüfusu hakkindaki en güvenilir rakamlarin resmi belgelerde oldugu kesindir. Osmanli devletinde Istatistik Genel Müdürlügü, 1892 yilinda kurulmustur. Genel Müdürlük görevini 1892 yilinda Nuri Bey, 1892-1897 yillari arasinda Fethi Franco adli bir Musevi, 1897-1903 yillari arasinda Migirdiç Sinabyan isimli bir Ermeni, 1903-1908 yillari arasinda Robert isimli bir Amerikali, 1908-1914 yillari arasinda Mehmet Behiç Bey yapmistir. Görüldügü gibi Ermeni meselesini siyasi alana tasiyan önemli olaylarin cereyan ettigi dönemde, Osmanli nüfus bilgileri yabancilarin kontrolü altindadir. Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanit olmadigina göre Osmanli nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir.

Ermenilerin Yerlestirildikleri Bölgeler

Yer degistirme uygulamasi çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çikarilan Ermeniler, Musul’un güney kismi ile Zor ve Urfa sancagina; Adana, Halep, Maras civarindan çikarilan Ermeniler ise Suriye’nin dogu kismi ile Halep’in dogu ve güneydogusuna yerlestirilmislerdir.

Yeni yerlesim bölgelerinin Bagdat demiryoluna en az 25 km. uzaklikta kurulmasina, Ermeni nüfusunun yöredeki Müslüman nüfusun yüzde 10’unu geçmemesine ve köylerin 50 haneden fazla olmamasina dikkat edilmistir.

Yer Degistirmeye Tabi Tutulan Ermeni Nüfusu

Yer degistirme uygulamasi sirasinda çesitli yollardan göç ettirilen Ermenilerin ayrildiklari ve vardiklari yerlerdeki sayilari devamli sekilde kontrol edilmistir. 9 Haziran 1915'ten 8 Subat 1916 tarihine kadar Anadolu'nun çesitli bölgelerinden yeni yerlesim bölgelerine tasinan ve yerlerinde birakilan Ermeni nüfusun ne kadar oldugu, Osmanli Arsivi’nin ilgili tasniflerindeki belgelerden su sekilde derlenmistir: Buna göre; 438.758 kisi yer degistirme uygulamasi çerçevesinde sevk edilmis, bunlardan 382.148’i ise yeni yerlesim bölgelerine sag salim ulasmistir(7).

Görüldügü gibi, göç ettirilenlerle yeni yerlesim bölgelerine varanlar arasinda 56.610 kisilik bir fark bulunmaktadir. Bu fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, su sekilde ortaya çikmistir:

500 kisi Erzurum-Erzincan arasinda; 2.000 kisi Urfa Halep arasindaki Meskene’de; 2.000 kisi Mardin civarinda eskiya ve Arap asiretlerinin saldirisi sonucu katledilmis, ayrica bir o kadar, yani yaklasik 5.000 ve belki de biraz daha fazla kisi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapilan saldirilar sonucu öldürülmüstür. Bu kayip miktari, Ermenilere karsi, hiçbir sekilde katliam yapilmadigini göstermektedir. Katliamin olmadigi yerde ise soykirimdan hiç söz edilemez(8).

Bu bilgiler isiginda toplam 9-10 bin kisinin yer degistirme uygulamasi sirasinda katledildigi tespit edilmektedir. Ayrica yollarda açliktan da ölümler oldugu belgelerden anlasilmaktadir. Bunun disinda tifo, dizanteri gibi hastaliklar ve iklim kosullari sebebiyle de yaklasik 25-30 bin kisinin öldügü tahmin edilmektedir ki, bu sekilde 40 bine yakin kisi yollarda kaybedilmistir.

Kalan 10-16 bin kisinin ise bir kismi, yola çikarilmis olmakla birlikte, henüz iskan mahalline varmadan tehcirin durdurulmasi sebebiyle, bulunduklari vilayetlerde alikonulmustur. Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazi gönderilmistir. Öte yandan yer degistirme kapsaminda bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Bati ülkelerine ve Amerika’ya kaçirildiklari da tahmin edilmektedir(9).

Yer degistirme uygulamasinin yapildigi dönemde, Osmanli ordusunda silah altinda bulunan Ermenilerden 50.000’inin Rus ordusuna katildigi, yine Türklerle savasmak üzere 50.000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yildir egitim gördügü gibi kayitlar yer almaktadir. Gerçekten de, Amerika’da yasayan bir Ermeni’nin Elazig’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdigi mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadir(10).

Mektupta, bir kisim Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçirildiklari ve Amerika’da egitilen 50.000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte oldugu açikça ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de anlasilacagi gibi, Osmanli vatandasi pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya basta olmak üzere çesitli ülkelere dagilmislardir. Mesela ticaret maksadiyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adli bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel Müdürlügü’ne gönderdigi bir mektupta çesitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçirildigi ve bunlarin aç ve perisan bir halde yasadiklari ifade edilmektedir(11).

Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çesitli bölgelerinden yer degistirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayilari ile, yeni iskan merkezlerine ulasanlarin sayilarinin birbirini tuttugunu göstermekte ve dolayisiyla sevk ve iskan sirasinda herhangi bir katliam olayinin olmadigini ortaya koymaktadir.

1918 yilinda, Ermeni Delegasyonu Baskani olan Boghos Nubar Pasa’nin Fransa Disisleri Bakanligi Yüksek Yetkili Bakani Monsieur Gout’a gönderdigi raporda: Kafkasya’da 250.000, Iran’da 40.000, Suriye-Filistin’de 80.000, Musul-Bagdad’da 20.000 olmak üzere 390.000 kisinin Türkiye’den sürgün edildigini, aslinda sürgünlerin toplam sayisinin 600-700 bin kisiye ulastigini ve bunlardan ayri olarak çöllerde suraya buraya dagilmis sürgünleri kapsamadigini bildiriyor(12).

Boghos Nubar Pasa’nin verdigi rakamlardan 290 bin kisinin yer degistirme uygulamasi disinda Osmanli topraklarini terk edenler oldugu anlasiliyor. Dolayisiyla göç ettirilenlerin toplam sayisi olarak verilen 600-700 bin kisiden 290 bin kisi çikarilacak olursa, yer degistirmeye tabi tutulan nüfusun 400 bin civarinda oldugunu gösteriyor ki, bu da Ermeni delegasyonu baskaninin, yer degistirmenin gerçeklestirilmesi sonrasina, yani 1918 yilina ait verdigi sayilarla, Osmanli belgelerinde verilen rakamlar arasinda büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve Ermenilerin iddia edildiginin aksine sag salim iskan yerlerine vardiklarini ve dolayisiyla soykirim iddialarinin ne kadar dayanaksiz oldugu ortaya çikmaktadir.

Bu konuyla ilgili yabanci ve özellikle de Ermeni kaynaklarinda su bilgiler yer almaktadir:

Noradungian Gabrial’in Lozan Konferansi Tali Komisyonu'na sundugu rapora göre; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarina 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin, Iran'a 50 bin olmak üzere toplam 695 bin Ermeni 1. Dünya Savasi döneminde ülke disina gitmistir.

Ermeni ileri gelenlerinden Hatisov, (daha sonra Ermenistan Cumhurbaskani olmustur), Trabzon Konferansi'na (14 Mart-14 Nisan 1918) katilan Hüseyin Rauf Bey'e gönderdigi mesajda, Kafkasya'da Osmanli memleketinden kaçan 400 bin Ermeni'nin bulundugunu bildirmistir(13).

Ermeni Prof. Dr. Richard Hovannisian, Ermeni nüfus incelemelerini ortaya koydugu eserinde; Suriye disindaki Arap ülkelerinden; Lübnan’a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Misir'a 40 bin, Irak'a 25 bin, Fransa ve Amerika'ya 35 bin Ermeni'nin göç ettigini belirtmektedir(14).

Ermeniler ve yabancilarin verdigi bu rakamlardan hareketle; göç ettirme disinda çok sayida Ermeni’nin Türkiye’den kendi iradesiyle ayrildigini göstermektedir. Ayrilanlara genel baktigimizda; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarina 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin. Iran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Misir'a 40 bin, lrak'a 25 bin, Fransa, ABD, Avusturya vd. 35 bin olmak üzere, toplam 855.000 Ermeni'nin gittigi anlasilmaktadir.

O halde Ermenilerin iddia ettigi gibi bir Ermeni soykirimi veya 2-3 milyon Ermeni’nin yok edilmesi mümkün degildir.

Bunun da ötesinde eger Osmanli devleti Ermeni tebaasindan kurtulmak isteseydi; bunu asimilasyon yoluyla veya savasi gerekçe göstererek halledebilirdi. Oysa Ermeniler, imparatorluk içerisinde Türklerden bile rahat bir yasam sürmüslerdir. Belirtildigi gibi, Birinci Dünya Savasi’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verilecegi ve bagimsiz bir Ermenistan kurulacagi gibi hayallere kanan Ermeniler, vatandasi bulunduklari Osmanli devletini arkadan vurmaya baslayinca, yer degistirme uygulamasi zorunlu hale gelmistir. Ermenilerin yerlerinin degistirilmesi, onlari imha etmek degil, devlet güvenligini saglamak, onlari korumak amacini gütmüstür ve dünyanin en basarili yer degistirme uygulamasidir.

Ermeni Kafilelerine Yapilan Saldirilar ve Devletin Önlemleri

Ermenilerin yeni yerlesim bölgelerine nakilleri sirasinda bazi kafilelere, özellikle Halep-Zor arasinda bölge hakli tarafindan saldirilar düzenlenmistir. 8 Ocak 1916 tarihli bir telgraftan anlasildigina göre; Halep'e bir saat mesafeden Meskene'ye kadar olan yollarda Arap eskiyasinin gasp için yaptigi saldirilar sonucu pek çok Ermeni’nin öldürüldügü; Diyarbakir'dan Zor'a ve Suruç'tan Menbiç yoluyla Halep'e nakledilen Ermenilerden 2.000 kadarinin yine Arap asiretlerinin saldirilarina maruz kalarak soyulduklari anlasilmistir. Diyarbakir bölgesinde çeteler ve eskiya tarafindan 2.000’e yakin kisinin öldürüldügü; Erzurum-Erzincan arasinda 500 kisilik baska bir kafilenin de bazi asiretlerin saldirisi sonucu öldürüldügü anlasilmaktadir.

Osmanli hükümeti, bir yandan cephelerde düsmanla savasirken bir yandan da kafilelerin emniyetlerini saglamak için olaganüstü gayret sarf etmistir. Ermeni kafilelerinin sevki sirasinda ihmali veya yolsuzlugu görülen görevlileri tespit etmek üzere inceleme heyetleri kurulmus ve göç bölgelerine gönderilmistir. Bu heyetler, suçu sabit görülenleri Divan-i Harp’e sevk etmistir. Ihmali bulunan görevliler isten el çektirilirken, bir kismi da agir cezalara çarptirilmistir.

Yerleri Degistirilmeyen Ermeniler

Yer degistirme karari bütün Ermenilere uygulanmamistir. 2 ve 15 Agustos 1915 tarihlerinde ilgili valiliklere gönderilen telgraflarda, Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yani sira, Osmanli ordusunda subay ve sihhiye siniflarinda hizmet gören Ermeniler ile Osmanli Bankasi subelerinde, reji idaresinde ve bazi konsolosluklarda çalisan Ermenilerin devlete sadik kaldiklari sürece göçe tabi tutulmayacaklari bildirilmistir. Göçe tabi tutulan sadece devlete bas kaldiran Gregoryan mezhebine mensup Ermenilerdir.

Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaslilar ile yetim çocuklar ve dul kadinlar da göçe tabi tutulmamis, yetimhaneler ve köylerde koruma altina alinarak ihtiyaçlari devlet tarafindan karsilanmistir. Korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkinda yayinlanan 30 Nisan 1916 tarihli genel bir emirde ise; erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin Ermeni disinda yabanci bulunmayan köy ve kasabalara yerlestirilmesi, geçimlerinin göçmen ödeneginden saglanmasi bildirilmistir(15).

Göç Ettirilen Ermenilerin Geri Getirilmesi

Ermenilerin yeni yerlesim bölgelerine gönderilmeleri 8 Subat 1916’da durdurulmustur. Birinci Dünya Savasi’nin bitmesinin ardindan yer degistirmeye tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönebilmeleri için bir kararname çikarilmistir. Içisleri Bakani Mustafa Pasa'nin 4 Ocak 1919'da Basbakanliga gönderdigi yazida, dönmek isteyen Ermenilerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere tâlimat verildigi ve gereken tedbirlerin alindigi ayrintili bir sekilde belirtilmistir(16).

Yer Degistirme Uygulamasinin Yurtdisindaki Yansimalari

Yer degistirmenin yapildigi bölgelerde bulunan yabanci gözlemciler, Birinci Dünya Savasi’nin içinde birçok cephede savasmasina ragmen Osmanli Hükümeti'nin bu isi büyük bir titizlikle ve iyi bir sekilde yürüttügünü yazdiklari halde, Bati basini olaylari saptirarak vermeyi tercih etmistir. Nitekim Amerika'nin Mersin'deki konsolosu Edward Natan, sevkiyatin son derece düzen içinde yapildigini raporunda belirttigi halde, Istanbul'daki büyükelçi Morgantau, olaylari gerçeklere tamamen ters sekilde ülkesine bildirmis ve Amerikan basini da bunlari Türkler aleyhine kullanmistir.

Iran'da bulunan Ingiliz konsoloslarinin raporlari çerçevesinde 1.000.000 Ermeni’nin öldürüldügü gibi iddialar Ingiliz parlamentosunda tartisilmis ve Türk Hükümeti'nin protesto edilmesi karari alinmistir. Ayrica, Ingiltere'de Ermeni olaylari hakkinda yayinlanan "Mavi Kitap"ta Osmanli ülkesinde bulundugu savunulan 1.800.000 Ermeni’den üçte birinin katledildigi iddia edilmistir.

Yabancilarin Incelemeleri

Bu konuda ilk inceleme, Birinci Dünya Savasi’nin bitiminden hemen sonra Istanbul'un isgali sirasinda Ingilizler tarafindan yapilmistir. Savas suçu isledikleri gerekçesiyle tutuklanan 143 Türk’ü mahkum ettirebilmek için, savastan galip gelmelerinin üstünlügünü de kullanarak yaptiklari incelemelerde soykirimin varligina yönelik bir bilgi ve belgeye ulasamamislardir.

Sonraki yillarda soykirima yönelik uydurmalar durmamis, sahte bilgi ve belgelerle kamuoyu olusturulmaya çalisilmis, bazi ülkelerin siyasileri de bu oyuna alet edilmistir. 1985’te ABD Temsilciler Meclisi’nin sözde Ermeni soykirimina yönelik bir karar alma çalismasi üzerine, 69 bilim adaminin 19 Mayis 1985’te Temsilciler Meclisi’ne sunduklari rapor, son derece önemlidir. Raporda özetle söyle denilmistir(17):

14. yüzyildan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha dogrusu ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olarak adlandirilan bölge, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanli Imparatorlugunun bir parçasiydi. Nasil Habsburg Imparatorlugunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile es saymak yanlissa, Osmanli Imparatorlugunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlistir.

Türk, Osmanli arastirmalari ve Ortadogu üzerine uzmanlasmis, asagida imzalari bulunan Amerikali akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayili kararinda kullanilan dilin birçok açidan yaniltici ve yanlis oldugu görüsündedirler. Çekincelerimiz ‘Türkiye’ ve ‘soykirim’ sözcüklerinin kullanilmasi konusunda odaklanmakta olup asagidaki sekilde özetlenebilir:

Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yilinda kurulmasiyla sonuçlanan Türk Devrimiyle 1922'de tarih sahnesinden silinmis olan Osmanli Imparatorlugu, su anda Güneydogu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadogu'da bulunan ve sadece bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti oldugu 25'ten fazla devletin topraklarini ve halklarini bünyesinde barindiran bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanli zamaninda gerçeklesen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz.

‘Soykirim’ suçlamasina gelince; bu açiklamayi imzalayanlarin hiçbiri Ermenilerin çektikleri acilarin boyutlarini küçümseme amacini tasimamaktadir. Ayni sekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkin da acilarinin farkli sekilde degerlendirilemeyecegi görüsündeyiz. (...) Ancak saldirgan ve masum olani ayirt edebilmek ve olaylarin nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulasmalari gereken daha birçok belge ve bulgular vardir.

Temsilciler Meclisinin 192 sayili kararindaki gibi ithamlari kaçinilmaz olarak Türk halki hakkinda adaletsiz yargilara varilmasina ve belki de tarihçilerin bu trajik olaylari anlamakta kaydetmeye basladiklari gelismeye zarar verilmesine yol açacaktir.

Kongre bu karari kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yaninin dogru olduguna yasa yolu ile karar vermeye çalismis olacaktir. Tarihsel olarak süpheli varsayimlara dayali böylesine bir karar, dürüst tarihsel arastirmaya zarar verecek ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliligini sarsacaktir.

DIPNOTLAR

1) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), TTK Yayini, Ankara 2001, s. S. 70 (SFR., nr. 54/315 (Ek-III)

2) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. S. 70 (DH. EUM. 2. Sube, 68/80)

3) Orel, Sinasi; Yuca Süreyya; Ermenilerce Talat Pasa'ya Atfedilen Telgraflarin Gerçek Yüzü, TTK Yayini, Ankara 1983.

4) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. S. 70

5) Dr. Hüsamettin Yildirim, Ermeni Iddialari ve Gerçekler, Ankara, 2000, s. 35

6) Karpat, Kemal H. Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of Winsconcin Press, 1985, London

7) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 76

8) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 77

9) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 77

10) DH. EUM. 2. Sube, nr.2F/14.

11) Bkz. DH. EUM. 2. Sube, nr.2F/94.

12) Archives des Affaires Etrangéres de France, Série Levant, 1918-1928, Sous Série Arménie, Vol. 2, folio 47’den naklen bkz. Bilal ªimºir, Les Departén de Melte et les Allégations Armeniennes, Ankara 1998, p. 49.

13) Akdes, Nimet Kurat; Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990, s. 471

14) Hovannisian, Richard, The Ebb and Flow of the Armenian Minortiy in the Arab Middle East, Middle East Journal, Vol. 28 no. 1 Winter 1974, s. 20

15) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 62

16) Halaçoglu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 82

17) FEIGL, Erich-, A Myth of Terror: Armenian Extremism: Its Causes and Its Historical Context, Edition Zeitgeschichte-Freilassing, Austria.

SOYKIRIM NEDİR?

Yer degistirme uygulamasi Ermeni çevreleri ve hasim devletlerce "Ermeni katliami ve soykirimi" olarak adlandirilmis ve Osmanlilara karsi büyük bir propaganda kampanyasi baslatilmistir.

Oysa soykirim; “irk, milliyet, etnik ve din farkliliklari nedeniyle insan gruplarinin yok edilmesi”dir. Bu suç, direkt olarak bir hükümet tarafindan veya onun riza göstermesi ile islenebilir. Birlesmis Milletler Genel Kurulu, dünyada soykirim suçunu önlemek ve cezalandirmak için 1948'de "Soykirim Sözlesmesi”ni kabul etmis ve Türkiye de bu sözlesmeye 1950 yilinda taraf olmustur.

Soykirim dendigi zaman Nazilerin, Yahudilere ve diger etnik gruplara karsi giristikleri kitlesel kiyim akla gelir. 1939-1945 yillari arasinda 5-6 milyon Yahudi, 3 milyondan fazla Sovyet savas tutsagi, birer milyondan fazla Polonya ve Yugoslavya sivil halki, 200.000 civarinda Çingene ve 70.000 özürlü insanin canina kiyilmistir. Iste soykirim budur.

Bunlara ilave olarak, Birlesmis Milletler'in önleyici yönde sözlesmesi olmasina ragmen, modern çagda da sayisiz soykirim olayi görülmüstür.

Örnegin, bizzat olayin kahramani 2 emekli Fransiz generalin Le Monde’da yayinlanan itiraflarina göre; Fransizlar 1954-1962 yillari arasinda Cezayir’de en az 1 milyon Cezayirliyi katletmis, 1965-1966 yillarinda Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüs, 1975-1979 yillari arasinda Kamboçya'da Kizil Kmerler 1.7 milyon Kamboçyali'yi katletmis, 1994'de Ruanda'da 500.000 Tutsi, Hutular tarafindan öldürülmüs ve nihayet 1991'den sonra Bosna-Hersek ile Kosova'da binlerce Müslüman Sirp vahsetine maruz kalmistir.

Soykirim suçu, gerçek anlamda bu olaylarda islenmistir. Ermeni iddialarinin ve yalanlarinin aksine, 1915 yilinda Dogu Anadolu bölgesindeki Ermenilerin daha güvenli topraklara göç ettirilmesi uygulamasi, Ermenilerin ve cephelerin güvenligini saglamaya yönelik bir harekettir ve soykirimla hiç bir ilgisi yoktur. Ermenilerin Dogu Anadolu'da savas ve göç sirasinda kayiplar verdikleri dogrudur. Ancak bu kayiplar, Dogu Anadolu'da yasanan savas ve isyanlar nedeniyle asayisin saglikli olarak saglanamamasi, araç, yakit, gida, ilaç yetersizligi, agir iklim kosullari ile tifüs gibi salgin hastaliklar nedeniyle meydana gelmistir. Hiçbir sekilde kasitli ve planli bir katliam söz konusu degildir.

Aslinda Ermeniler, geçmiste hakimiyeti altinda yasadiklari devletlere ihanetlerinden dolayi bir çok kez buna benzer göç hareketlerine tabi tutulmuslardir. Sasaniler 379'larda 70.000 Ermeni’yi Iran'a, Bizanslilar 1025'lerde Dogu Anadolu'daki 40.000 Ermeni'yi Sivas ve Kayseri'ye, Memluklar 1250'lerde 10.000 kadar Ermeni'yi Misir'a, 1743'de Iranlilar 24.000 Ermeni'yi Iran içlerine ve 1777'de Kirim'i isgal eden Ruslar bölgedeki binlerce Ermeni'yi steplere sürmüstür.

Tarih boyunca sayisiz göç ve sürgün olayina maruz kalan Ermeniler, bunlarin hiç birini gündeme getirmeden, sadece 1915'te Osmanli devleti tarafindan son derece hakli gerekçelerle yer degistirmeye tabi tutulmalarini sözde soykirim adi ile sorun haline getirmeye çalismaktadirlar. Bu tavir, maksatli ve Türkiye'nin bütünlügünü bozmaya yönelik politikalarin bir ürünüdür. Bazi ülkelerin, Afrika ve Balkanlarda yasanmakta olan gerçek anlamdaki soykirim hareketlerine seyirci kalarak, sözde Ermeni soykirimi iddialarina ve yalanlarina destek vermeleri de bunun en açik göstergesidir.

ERMENİ TERÖRÜ

Türkiye açisindan Ermeni sorununun önemli bir boyutu da, Ermenilerin Türklere karsi silahli terör metodolojisini kullanmaya baslamalaridir. Türk devlet adamlarina yönelik bu saldirgan strateji, ilk defa 1905'de II.Abdülhamit'e yapilan bombali saldiri ile baslamistir. Anadolu disinda kurulan Hinçak, Tasnak, Ramgavar, Hinçak Ihtilal Komitesi, Silahlilar Cemiyeti, Ermenistan’a Dogru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, Ittihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi halki silahli ayaklanmaya sevk eden örgütlenmeler meydana getirilmistir. Bütün bunlarin sonucunda binlerce Türk ve Ermeni’nin hayatina mal olan isyan hareketleri ülkenin dört bir yanina yayilmistir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasindan 1965 yilina kadar sakin bir dönem geçirildikten sonra, Ermeni lobisinin destegiyle terör hareketleri birdenbire tekrar ortaya çikarilmis, Türk diplomatlari öldürülmeye baslanmistir. 1972 yili sonuna kadar çesitli ülkelerde 20'ye yakin anit dikilmis, basin ve yayin yolu ile karalama faaliyetleri programli olarak uygulamaya konmustur. Bu yeni dönemde terörü özendiren, gelistiren, hazirlayan, daha genis alanlara yayilmasini, ve hedeflerinin çesitlenmesini saglayan; terör tim ve gruplari olusturan, yeni örgütlenme çabalarina destek, temas ve iliskiler ortami hazirlayanlar, Tasnak ve Hinçak terör örgütleridir. Bunlarin yaninda isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile es anlamda kullanilan “Ermenistan'in Kurtulusu Için Ermeni Gizli Ordusu” örgüt adinin kisaltilmis sekli olan ASALA'dir. Geleneksel terör örgütleri içlerinden çikardiklari terör tim ve gruplariyla, ASALA ise terörün en acimasiz ve insanlik disi uygulamalariyla yeni dönemin terör yaraticilari olmuslardir. ASALA da manevi ve psikolojik destegi, temas ve iliskiler ortamini Hinçaklardan almistir. Ermeni terörü, yurt disindaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluslarina yönelik silahli saldirilar seklinde kisa zamanda hizli bir tirmanis göstererek yogunluk kazanmistir. Bu dönemde, Avrupa ve dogu ülkeleri ile Suriye ve Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kibris Rumlari ve Yunanistan ile isbirligi içine girerek eylemlerini gerçeklestirmislerdir. Ermeni terör örgütleri, dis dünyanin tepkileri üzerine 1980’li yillarda taktik degistirerek, PKK terör örgütü ile isbirligine girmislerdir. 1984 yilinda bölücü terör örgütü PKK sahneye itilmis ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmistir. Ermeniler ile PKK arasindaki baglantiyi ortaya koyan bazi somut örnekler sunlardir: · Bölücü terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini “Kizil Hafta” olarak ilan etmis ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak, toplantilar yapmaya baslamistir. · 8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'in Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basin toplantisi düzenlemisler ve toplanti sonucu bir deklarasyon yayinlamislardir. Ancak bu olayin tepki çekmesi üzerine iliskilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlastirilmistir. Bu uzlasmadan sonra, 9 Kasim 1980 tarihinde Strazburg Türk Baskonsoloslugu’na, 19 Kasim 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yollari bürosuna yönelik olarak düzenlenen saldirilar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafindan ortaklasa üstlenilmistir. · Bölücü terörist Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birligi tarafindan “Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkilarindan dolayi” onur üyeligine seçilmistir. · Ermeni Halk Hareketi’nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde oldugu gibi bir Kürdistan Komitesi olusturulmustur. · 4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hinçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarinin katilimiyla Bati Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplanti yapilmistir. Ermeni-PKK iliskisiyle ilgili bir baska çarpici örnek ise, 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayri kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Baspiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katildigi toplantilarda kullanilan su ifadelerdir: · Simdilik Türkiye'ye karsi sakin tutum gösterilmelidir. · Ermeni toplumu gittikçe büyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir. · Gelistirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soykirim daha iyi bilinmeye baslanmistir. · Ermenistan devleti kurulmustur, her geçen gün topraklari genislemektedir ve atalarinin intikamini mutlaka alacaklardir. · Basta ABD olmak üzere, diger batili ülkeler de Karabag'da sürdürülen savasta Ermenileri hakli bulmaktadirlar. Bu firsati degerlendirmek gerekir... Karabag'da savasan Ermeni gençlerine yenileri katilacaktir. · Türkiye'de -PKK terör örgütü ile yapilan mücadele kastedilerek- iç savas devam edecek, Türk ekonomisi sifir noktasina gelecek ve vatandaslar bas kaldiracaklardir. · Türkiye bölünecek ve bir Kürt devleti kurulacaktir. · Ermeniler Kürtlerle olan iliskilerini iyi bir sekilde yürütmeli ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemelidirler. · Bugün Türklerin elinde olan topraklar, yarin Ermenilerin olacaktir. Özetle; Ermeni terör örgütlerinin müsterek amaci; her firsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsizliga sürüklemek ve sözde isgal altindaki Ermeni topraklarini kurtararak "Bagimsiz Büyük Ermenistan"i kurmaktir. Bugün devlet olma özelligini de elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin degisik basliklar altinda devam ettigi görülmektedir.

BUGÜNKÜ DURUM

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi'nin dagilmasindan sonra, 23 Eylül 1991'de bagimsizligini ilan eden Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye'ye yönelik "sözde soykirim" iddialarini bir devlet politikasi haline getirmistir. Ermeniler, zulme ve haksizliga ugramis bir toplum imaji yaratarak, basta ABD ve Fransa olmak üzere belli basli devletleri ve uluslar arasi kuruluslari, Ermeni davasi lehine çekmeye çalismaktadirlar.

Soykirim iddialarinin kabulü ve tesciline bagli olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son asamada ise Türkiye sinirlari içerisinde bulundugunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarinin, “Bati Ermenistan”in iadesini saglayarak Büyük Ermenistan'i kurmak yönünde bir siyaset izlemektedirler.

Nitekim Ermenistan Parlamentosu’nca 23 Agustos 1990'da kabul edilen bildiride; "Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanli Türkiyesi ve Bati Ermenistan'da gerçeklestirilen 1915 soykiriminin uluslar arasi kabul görmesi çabasini destekler" maddesine yer verilmistir.

Sözde soykirimin taninmasini hedefleyen girisimler, birçok ülkede yogunlasmis, bu ülkelerde ardi ardina soykirim anitlari dikilmis, hatta bazi ülkelerin okullarinda “sözde soykirim” ders olarak okutulmaya baslanmistir.

Türk-Ermeni iliskileri Ter-Petrosyan yönetiminde nispeten ilimli bir havada geçmistir. Ancak Nisan 1998'de Tasnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan'in cumhurbaskani olmasiyla birlikte asiri milliyetçi hareketler serbest birakilmis ve Ermenistan, Türkiye ile iliskilerinde sertlik yanlisi bir politika izlemeye baslamistir. Koçaryan, yapmis oldugu resmi bir açiklamada; "soykirimi hiçbir zaman unutmayacaklarini, dünyaya bu trajediyi hatirlatmak durumunda olduklarini, soykirimin cezasiz kaldigini, uluslar arasi tanima ve kinamanin layik oldugu sekilde gerçeklesmedigini" ifade etmis, Birlesmis Milletler Genel Kurulu'nun 53. oturumunda da bilinen iddialarini tekrarlayarak, Ermenistan'in Türkiye ve Azerbaycan tarafindan abluka altina alindigi savunmustur.

Koçaryan gibilere en güzel cevabi süphesiz, Türkiye'de yasayan Ermeni cemaati vermektedir. 7 Ekim 2000 tarihinde yayinlanan Ceviz Kabugu adli TV programinda konusan Kandilli Ermeni Kilisesi Baskani Dikran Kevorkan soykirim iddialari ve yer degistirme uygulamasi hakkinda unlari söylemektedir:

"Soykirim ve tehcir (bir yerden alip baska bir yere götürmek) farkli anlamlara gelir. Emperyalistlerin oyunlari, Ermeni idarecilerin apolitik düs öncüleri (medya, kiliseler, din adamlari) bütün bu olaylara sebep olmustur. Patrik ruhani bir liderdir, siyasi konularda patrikten görüs alma gibi bir yanlis yapiliyor. Emperyalist güçler ASALA ve PKK'nin arkasinda olmasaydi onlar ne yapabilirlerdi? Yer degistirme meselesinde Almanya'nin Istanbul'a baskisi vardi. Burada Almanya'nin, yerlesik düzeni sarsmak ve Bagdat demiryolu mevzusunda ekonomik menfaatlerini saglama almak amaci vardi(1)."

Kevorkan'in "asimilasyon" iddialari hakkindaki görüsleri ise söyledir:

"Bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlikla, en güçlü sekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye'dir. Yurtdisindaki, Diasporadaki Ermeni, ismini degistirerek mücadeleye giriyor. Çünkü oralarda, bir kültür agirligiyla, o insanlarin kültürünü eritmek var. Bugün Türkiye'nin aleyhine konusulan Diasporadaki Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika'nin belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri Ingilizce yapiliyor, Ermeniler ana lisanlarini kaybediyorlar.

Bunu söyledigin zaman kötü kisi oluyorsun. Biz onun için Türkiye'deki Ermeni vatandaslar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz. Ne için? Atatürk'ün emanet ettigi Kuvay-i Milliye ruhuna bir haksizlik yapilmaktadir. Bütün bunlar disaridakilerin oyunudur. PKK, ASALA, bu kararname, bütün bunlar disaridakilerin oyunu. Biz Türkiye'deki vatandaslar olarak bir haksizlik yapildigini düsünüyoruz. Ermeniler eger akilliysa masa olarak kullanilmasinlar(2)."

Türkiye Ermeni Patrigi II. Mesrob ise, 22 Mayis 1999'da Istanbul Hilton Oteli'nde düzenlenen bir resepsiyonda yaptigi konusmada, sözde Ermeni iddialarinin pek çogunu çürüten su mesajlari vermistir:

"Istanbul Ermeni Patrikligi'nin kurulusu tarihte esine rastlayamayacagimiz bir olaydir. Fatih Sultan Mehmet'in Istanbul'u fethinden sekiz yil sonra, 1461'de Bati Anadolu'daki Ermeni Piskoposlugunu çikardigi bir fermanla Istanbul Patrikligi'ne dönüstürmesi Fatih'in ve Osmanli Sultanlarinin gelecek vizyonu ve diger dinlere gösterdigi hosgörünün çok açik bir örnegidir.

Tarihte bir dine mensup bir hükümdarin baska bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makami tesis etmesi, ne Fatih'ten önce, ne de sonra görüldü. Yeni bir binyila girerken dünyada yasanan gerginlikleri, özellikle yakin çevremizdeki savas ortamini göz önünde bulunduracak olursak, 538 yil önce gerçeklesen bu olayin degerini, dinler ve kültürler arasi hosgörünün önemini, saniyorum daha iyi kavrayabiliriz.

Imparatorluk sinirlari içindeki Ermeni toplumunun hayatini onun örf ve adetlerine göre düzenleyen Fatih Sultan Mehmet'i, onun dogrultusunda ülkeye hizmet eden devlet adamlarini ve 1461'deki ilk Istanbul Ermeni Patrigi Bursali Hovagim'den baslayarak bu makama sadakatle hizmet eden 83 patrigimizi sevgiyle ve minnetle aniyoruz.

Biz Türkiye Ermenileri, ülkemizde yasayan en kalabalik Hiristiyan cemaati olarak 75. yilini coskuyla kutladigimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin aydinlik gelecegine tüm kalbimizle inaniyor ve yarinlara ümitle bakiyoruz(3)."

Tasnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan, Ermeni Devleti’nin baskani olduktan sonra “4 T Plani”nin uygulanmasina hiz verilmistir. Nihai hedef, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlügüne yöneliktir ve onu parçalamayi öngörmektedir. Bu strateji, geçmisteki üç-bes Ermeni örgütünün hedefi olmaktan çikmis, bugünkü Ermenistan’in da ülküsü halini almistir. Eger bugünkü Ermenistan’in en önemli üç belgesine bakarsak bu durumu açikça görürüz.

Bunlar “Bagimsizlik Bildirgesi”, “Bagimsizlik Karari” ve 1995 yilinda kabul edilen “Ermeni Anayasasi”dir. Ermenistan Sovyet sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin 23 Agustos 1990 tarihli “Bagimsizlik Bildirisi”nin 12. Maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanli Türkiyesi ve Bati Ermenistan’da gerçeklestirilen soykirimin uluslar arasi alanda kabulünün saglanmasi yönündeki çabalari destekleyecektir” denilmektedir.

Ermenistan Parlamentosu, 23 Eylül 1991 tarihinde aldigi bagimsizlik kararinda ayni konuyla ilgili olarak “Ermenistan Bagimsizlik Bildirisi’ne sadik kalacagini” beyan ve taahhüt etmis, 1995 yilinda kabul edilen Ermeni Anayasasi’nda ise “Ermenistan’in bagimsizlik bildirisindeki ulusal hedeflere bagli kalacagi” bir anayasa hükmü haline getirilmistir.

Dolayisiyla olmayan bir soykirimin kabul ettirilmesi ve Bati Ermenistan olarak nitelendirilen Türkiye’nin dogusundan toprak talebi, gizli bir emel olmaktan çikmis, belki de bir baska ülke anayasasinda rastlanilmayacak sekilde, resmen dünyaya açiklanmistir. Anayasadan ayri olarak haritalarla bu durumun propagandasini yapmaktadirlar.

Ermenistan’in bu yayilmaci politikasi karsisinda, NATO ve AGIT’in anlasma metinlerine bakmak gerekecektir. Her iki kurulus ve bu kuruluslarin temel mantigini olusturan belgeler, üye devletlerin toprak bütünlügünü teminat altina almaktadir.

Bilindigi gibi NATO bir askeri pakttir. Ancak, AGIT’e temel teskil eden Paris Sarti’na bakacak olursak;

“... Birlesmis Milletler Yasasi ile yüklendigimiz mükellefiyetler ve Helsinki Nihai Senedi’nin getirdigi taahhütlere uygun olarak, herhangi bir ülkenin toprak bütünlügüne ya da siyasi bagimsizligina karsi kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinde bulunmaktan ya da bu belgelerin ilke ve amaçlariyla bagdasmayan bir tarzda eylemde bulunmaktan sakinacagimiz taahhüdünü tekrarlariz. Birlesmis Milletler Yasasi ile yüklenilen mükellefiyetlere uymamanin, uluslar arasi hukukun ihlali oldugunu hatirlatiriz...”

hükmünü görürüz.

Bu madde de oldugu gibi, her iki organizasyonun mantigi açik iken, diger tarafta “Türkiye’den toprak talep eden” ya da Türkiye topragini “Bati Ermenistan” olarak yorumlayip Anayasasi’na koyan bir ülkeye yönelik NATO ve AGIT üyelerinin tavri tartisilmalidir. Uluslar arasi isbirligi taraflarin karsilikli hak ve menfaatlerine saygiya dayalidir. Bir tarafta her iki uluslar arasi kurulusun üyesi olan Türkiye, diger tarafta Türkiye’nin topraklari üzerinde hak iddia eden ve yayilmaci politika güden Ermenistan...

DIPNOTLAR

1) Kanal 6 Televizyon, Ceviz Kabugu Programi, 7 Ekim 2000)

2) Kanal 6 Televizyon, ayni program.

3) 23 Mayis 1999, Gazeteler

SONUÇ

Tarihte oldugu gibi günümüzde de Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çikar saglamaya çalisan ülkeler bulunmaktadir. Bazi ülkelerde Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykirimla suçlayan anitlar dikilmekte, bazi ülkelerde sözde soykirimi tanimaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarinda kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere birakilmasi gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çikar araci haline dönüstürülmektedir.

Ermeni sorununun ortaya çikisindan bugüne kadar, katliami ve katletmeyi meslek edinen Ermeni terörünün amaci; tarihi gerçekleri tamamen görmezlikten gelerek, sözde Ermeni soykirimi iddialarini ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmaktir. Ulasmak istedigi son ise, "Büyük Ermenistan" rüyasidir.

Ermeniler ve destekçileri, Büyük Ermenistan rüyasini gerçeklestirmek amaciyla, Ermenilerin göç ettirilmesini soykirim seklinde istismar eden “Dört T Plani”ni uygulamaya koymuslardir. Bu plan, Ermeni iddialarinin dünyaya “tanitilmasi”ni, Türkiye tarafindan “taninmasi”ni, Türkiye’den “tazminat” alinmasini ve nihayet “Bati Ermenistan” olarak adlandirilan “toprak” parçasinin Türkiye’den koparilmasini amaçlamaktadir.

Ermeni sorunu, Osmanli devletini parçalayarak çikarlarina ulasmayi amaçlayan ülkelerce ortaya çikarilmis, bugün ise isimleri degismekle birlikte ayni çikar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçeklestirmek için sicak tuttuklari temelsiz, yapay ve maksatli bir sorundur.

Bu temelsiz iddia ve iftiralarla çikar elde edenler, Türkiye Cumhuriyeti sinirlari içinde kendi örf-adetlerini ve dinlerini özgürce yasayan Ermeni asilli Türk vatandaslari degil; açlikla karsi karsiya bulunan Ermenistan topraklarindan fiziken ve ruhen çok uzakta bulunan diaspora Ermenileri ve oy avciligi yaparak halkini bos ve tehlikeli emeller ugruna pesinden sürükleyen firsatçi politikacilardir. Bu firsatçilarin, tarihi gerçekleri hiçe sayarak tamamen politik ve ekonomik çikarlar amaciyla Türkiye’ye yaptiklari haksizliklara son verilmelidir.

Tarihi gerçekleri ve hakli davamizi dünya kamuoyuna anlatmak, her Türk vatandasinin, özellikle de devlet idarecilerimiz, bilim adamlarimiz ve basin-yayin organlarimizin vazgeçilmez görevidir.

0 yorum: