', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: VİYANA KONGRESİ

16 Ekim 2007 Salı

VİYANA KONGRESİ

VİYANA KONGRESİ

Giriş

Viyana Kongresi’nin Toplanma Sebepleri

Kongre Kararları

Viyana Kongresi’nin Sonuçları

Liberalizm

Milliyetçilik

Sosyalizm

Sonuç

Bu araştırmada, 19. yüzyılın başlarında Fransa’nın yenilgisi üzerine barış şartlarını saptamak ve galip devletler yararına yeni bir Avrupa haritası hazırlamak için, büyük Avrupa devletlerinin temsilcilerinin katıldığı Viyana Kongresi’nin (1814 – 1815) oluşum süreci, toplanma nedenleri, tarafların istek ve beklentileri, kongre kararları, kongre sonrası genel durum ve Fransız Devrimi ile önem kazanan düşünce akımlarının (liberalizm, milliyetçilik, sosyalizm) kongreyle birlikte yarattıkları ortam tartışılmaya çalışılmıştır.

GİRİŞ

Viyana Kongresi, Napolyon’a karşı savaşmak için daima bir koalisyon halinde mücadele etmiş olan Avrupa devletlerinin çeşitli menfaat çalışmalarına sahne olmuştur. Napolyon İmparatorluğun yıkılması sonucu Avrupa’da meydana gelen boşluğu, her büyük devlet, kendi çıkarına bir şekilde doldurmak için çaba harcamıştır.[1] Napolyon’un varlığı Avrupa devletlerini birleştirmiş, yokluğu ise birbirine düşürmüştür.

İngiltere Viyana Kongresinde başlıca iki gayeyi gerçekleştirmek için çalışmıştır: Birincisi, Napolyon savaşları sırasında Fransa ve Hollanda’dan ele geçirdiği sömürgeleri elinde tutmak , ikincisi de Avrupa’da kuvvetler dengesinin bozulmamasını sağlamaktı. Bunun için de gerektiğinde Rusya’ya karşı kullanabilmek için, Prusya’nın kuvvetlendirilmesine önem veriyordu. Avusturya karşısında da Fransa’nın çok ezilmesine taraftar değildi. Bununla beraber, Fransa’nın tekrar Manş kıyıları

na yerleşmesini önlemek için de, Hollanda ile Belçika’nın birleştirilerek burada kuvvetli bir tampon devletin kurulmasını istemekteydi.[2]

Avusturya ise, Rusya’dan çekinmesinin yanısıra Prusya’nın kuvvetlenmesinden ve Almanya üzerinde nüfuz kurmasından korkmaktaydı. Almanya üzerindeki bu Prusya - Avusturya mücadelesi Alman milli birliğinin kuruluşuna kadar devam edecektir. Avusturya, Prusya’nın Saksonya’ya göz dikmesinden de hiç hoşlanmıyordu. Avusturya’ya göre, Prusya’nın toprakları Ren boylarında genişletilmeliydi ki, Prusya Fransa ile bir çatışma durumuna girsin ve bunun sonucu olarak da Avusturya’dan çekilsin.[3] Bunlardan başka, Avusturya, kuzey İtalya’ya da yerleşmek istiyordu. Bunun birinci sebebi Fransa’yı kontrol altında tutmak, ikincisi de İtalya’yı dağınık bir halde tutmak suretiyle buranın kuvvetlenmesini önlemekti.

Rusya’nın önemle üzerinde durduğu nokta Polonya’ya yerleşmek ve ondan sonra da Osmanlı İmparatorluğu’na dönmekti.

Prusya ise Almanya üzerinde nüfuz kurmak için hem Saksonya’yı hem de Ren boylarını ele geçirmek istiyordu.

Viyana Kongresi, Napolyon’un Elbe’den kaçarak tekrar Fransa’ya dönemsi üzerine, 9 Haziran 1815’te imzalamış olduğu kararlar, işte bu menfaat çatışmaları temelinde gerçekleşmiştir.

VİYANA KONGRESİ’NİN TOPLANMA SEBEPLERİ

Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları sonucunda Avrupa’da 1789’dan sonra büyük değişiklikler meydana geldi. Çünkü Napolyon 25 yıla yakın bir süre içinde Avrupa haritasını kendi isteğine göre çizmişti. Napolyon kişiliği sebebiyle birçok devlet kurdu, bir kısmını kaldırdı ve kurduğu devletleri bir arada tutmayı başarabildi.[4] Müttefik devletler karşısında daha fazla dayanamayan Napolyon, yenilerek imparatorluktan çekilmeye mecbur oldu. Onun imparatorluktan çekilmesiyle Avrupa’da güçler dengesi ve siyasi harita bir boşluğa düşerek pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. Viyana Kongresi bu boşluğu doldurmak, Avrupa’da yeniden siyasi düzen kurmak için toplandı. Fakat Fransa’ya karşı birlikte hareket eden İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya devletleri, Napolyon’un siyasetten çekilmesinden sonra kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek birbirlerine düştüler. Bunun üzerine Viyana’da toplanmaya ve bu toplantıya birer temsilci göndermeye karar verdiler. Eylül 1814’te toplanan Viyana Kongresi kendisinden bekleneni geciktirirken, kongre üyeleri ardı arkası kesilmeyen eğlencelerle esas vazifelerini ihmal ettiler.[5] Kongre 1 Ekim 1814 tarihine ertelendi ve bu tarihte yeniden toplanarak çalışmalarına başladı. Osmanlı Devleti hariç bütün Avrupa devletlerinin katıldığı bu kongreye Avusturya başbakanı Prens Von Metternich seçilerek başkanlık etti. Galip devletler adına Metternich ve mağlup devletler adına da Fransız Dışişleri bakanı Talleyran kongrede önemli rol oynadılar. Metternich, liberal ve milliyetçi akımlardan büyük korku duyduğu için Avrupa’da 1789 Devrimi öncesi rejim ve kralla yönetilen devlet şekline dönüşü sağlamaya çalıştı. Talleyran da Fransa’nın eski sınırlarını muhafaza etmek ve Fransa’yı dağılmaktan kurtarma çabası gösterdi. Kongrede Metternich’in peşinden koşan Talleyran’a en çok İngiltere yardımcı oldu.[6] Çünkü İngiliz Dışişleri Bakanı Castlereagh, Fransa çok zayıf kalırsa Avrupa dengesi Rusya ve Avusturya lehine bozulacağından endişe duyuyordu.[7] Tartışmalı ve uzun süren kongreden her ülkenin beklentileri farklıydı.

İngiltere deniz ticaret üstünlüğünü devam ettirmek, adasının güvenliğini sağlamak, koalisyon savaşları sırasında ele geçirdiği İspanya, Portekiz ve Hollanda’yı sömürge olarak tutmak istiyordu. Fransa ve Rusya’yı belli bir seviyede tutarak, İstanbul ve boğazlar üzerinde emelleri olan Rusya’nın güney ve batıya yayılmasına engel olmak, Avrupa’da denge unsuru gereği Belçika ve Hollanda’nın birleştirilmesi ve Almanya prenslikleri üzerinde söz sahibi olma siyasetini takip ediyordu.[8]

Prusya Ren bölgesini ve Saksonya’yı ele geçirerek Lehistan’a verdiği toprakları geri alma arzusundaydı. Almanya’nın parçalamış olarak kalması bu devletlerin ortak isteğiydi. Bunu bilen Prusya, Alman Prenslikleri üzerinde de nüfuzunu geliştirmek düşüncesindeydi.

Avusturya, İtalya ve Almanya’da nüfuzunun güçlü bir şekilde devamını istiyordu. İleride Rusya ve Fransa’nın tehdidi altında kalmamak için statükonun kurulması taraftarıydı. Belçika – Hollanda ve Ren bölgesindeki Alman Prensleri vasıtasıyla Fransa’yı kontrol altında tutmak, İsviçre’yi de tarafsız hale getirmek emelindeydi. Panislavizmin geriye atılmasına çalışırken Rusların Tuna’ya inmesine Prusya’nın fazla büyüyüp Almanya içinde dengenin Avusturya aleyhine bozulmasına dikkat ediyordu.[9]

İngiltere ve Avusturya’nın istekleriyle çatışan Rusya, Varşova Büyük Dükalığı ile eski Lehistan’ın tamamını isterken Prusya’nın Avusturya karşısında Alman Konfederasyonu üzerinde nüfuzunun geliştirilmesini destekliyordu. Avusturya karşısında güçlü bir devletin bulunmasını arzulayan Rusya Baserabya ve Tuna nehrinin ağzının kendi kontrolünde bulunmasından istifade ederek doğuya yönelik yeni fetihler düşünüyordu.

Sonuç olarak Viyana Kongresinde bir araya gelen dört büyük devletin çıkarları birbiriyle çakışıyordu. Avusturya – Macaristan, Rusya, Prusya ve İngiltere yapılacak olan anlaşmayı kendi çıkarlarına göre düzenleyip diğer temsilcilere onaylatmak çabasındaydılar.

VİYANA KONGRESİ KARARLARI

Viyana kongresi görüşmeleri devam ederken ve henüz sonucun alınmadığı sırada Napolyon, Elbe Adası’ndan kaçarak Fransa’ya döndü ve 20 Mart 1815’te tahta oturdu. Kongreye katılan devletler Napolyon’u barış düşmanı ilan ettiler. Çünkü büyük devletler barışı muhafaza için ilk defa Viyana Kongresinde anlaşmaya teşebbüs ediyor, savaş ve işgallere karşı ortak kuvvet dengesi meydana getiriyorlardı.[10] Napolyon’un yeniden tahta oturması üzerine görüşmeleri hızlandırarak kendi aralarında yapmış oldukları anlaşmalar birleştirildi. Viyana Kongresi kararlarına göre:

1. İngiltere Akdeniz’de Malta adasını ve Yedi Adayı, güney Afrika’da Hollanda’ya ait Cape Colony’yi, Seylan adasını, güney Amerika’da Güyan ile Trinidat adasını, Danimarka’dan da Heligoland adasını alarak, imparatorluğunun denizaşırı yollardaki stratejik noktalarını kuvvetlendirmiş oluyordu.

Yedi adayı almakla İngiltere, Rusya’nın Balkanlardan Akdenize sarkmasını kontrol etmek için bir ileri karakol elde etmiş oluyordu. Cape Colony ise, XIX. Yüzyılın sonlarına doğru İngiltere’ye bütün Afrika kıtasını boydan boya egemenliği altına almak için bir basamak teşkil edecektir.[11]

2. Rusya, Tilsitt Antlaşması ile eline geçirmiş olduğu Finlandiya’yı muhafaza ediyordu. Ayrıca, yine Tilsitt’de kurulmuş olan Varşova Büyük Dükalığı ortadan kaldırılıyor ve topraklarının büyük kısmını Rusya alıyordu. Böylece Rusya, Prusya ve Almanya üzerinde hakim bir duruma geçmiş olmaktaydı.

3. Avusturya ise, Varşova Büyük Dükalığının ortadan kaldırılması ile, Doğu Galiçya’yı tekrar kazanmaktaydı. Güneyde ise, Kuzey İtalya’da bulunan Lombardiya ve Venedik’i eline geçirmekteydi. Fakat Fransa’ya kaptırmış olduğu Belçika’yı geri alamadı, İngiltere’nin istediği gibi Belçika, Hollanda ile birleştirildi ve başına Oranj hanedanı getirildi.

Avusturya’nın asıl başarısı Almanya’yı yine dağınık bir halde tutabilmesiydi. Fakat kazandığı yeni topraklarla, esasen çeşitli milletlerle dolu olan bünyesine yeni yeni unsurlar katmış olmaktaydı.

4. Prusya, Varşova Büyük Dükalığına vermiş olduğu pozen bölgesini tekrar kazandı. Ayrıca, Saksonya’nın beşte ikisini, Westphalia’nın büyük bir kısmını ve Ren’in batı kıyılarından (Rheinland) bir kısım toprağı da sınırları içine kattı. Prusya oldukça büyümüştü.

5. Napolyon’un 1806 da kurmuş olduğu Ren Konfederasyonu, 38 devletten oluşan Germen Konfederasyonu haline getiriliyordu. Bu konfederasyonun başkanlığı Avusturya’ya veriliyordu.

6. İtalya’da ise; Sardunya Krallığına, Nice, Savoie ve Cenova cumhuriyetinin toprakları katılarak Fransa’nın güneyinde kuvvetli bir devlet meydana getirildi.

Modena ve Toskana dükalıklarının başına da Avusturya prensleri getirildi ve Napolyon’un ikinci karısı ve Avusturya İmparatorunun kızı Marie Louise’e de Parma Dükalığı verildi ki, bu suretle Avusturya’nın İtalyadaki nüfuzu daha da artmış oluyordu.

Papalık Devleti yeniden kuruldu

8. isveç’e, Rusya’ya kaybettiği Finlandiya’ya karşılık, Danimarka’ya ait Norveç verildi. Danimarka Napolyonla işbirliği yapmıştı ve şimdi cezalandırılıyordu.

9. İsviçre 22 kantondan oluşan bağımsız ve daimi tarafsız bir devlet oluyordu.

Napolyon’un alt üst ettiği Avrupa haritasını Avrupa’nın büyük devletleri bu şekilde düzenlediler. Fakat bu düzenlemeler tamamen toprak sınırlarına ait bulunuyordu. Hiç kimse Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı ve Napolyon savaşlarının ortaya attığı fikirlerin toplumlar üzerinde yaptığı etkileri hesaba katmamış ve bu yolda bir düzenlemeye gitmemişti.[12]

VİYANA KONGRESİ’NİN SONUÇLARI

Eski yönetimleri geri getirmek amacıyla Viyana’da alınan kararlardan zengin işadamları, liberal aydınlar ile milliyetçiler memnun olmadılar. Bu gerçeği Viyana düzeninin mimarı Metternich de biliyordu.

Viyana kuralları gereği, Avrupa’da yeni bir statü kuruldu. Fransa, devrimden önceki sınırlarına çekilecek, yeniden kurulan meşruti krallık yönetimine geçti. Avrupa’yı çember içine alan İngiltere, denizaşırı yerleri ele geçirerek denizlerdeki egemenliğini güçlendirdi. Böylece dünyada birinci derecede söz sahibi devlet haline geldi. Rusya, Orta ve Güney Avrupa’da etkili bir seviyeye yükseldi. Avusturya, İtalya ve Almanya üzerindeki nüfuzunu devam ettirmeyi başararak söz sahibi bir devlet oldu. Prusya’nın Alman devletleri üzerinde nüfuzu artarken, Almanya ve İtalya parçalanmış vaziyete düşürüldü.[13]

Büyük Avrupa devletleri İngiltere, Avusturya-Macaristan, Rusya, ve Prusya çıkarları doğrultusunda Avrupa’nın siyasal haritasını yeniden düzenlerken, hak ve hukuk tanımadılar. Çıkarlara dayalı bir sınır sistemi konulduğundan anlaşma tabi olmaktan uzak kaldı. 1789 Devrimi ile çıkan ve Napolyon savaşlarıyla yayılan Milliyetçilik ve Liberal düşünce akımları itibara alınmadı.

Kongrede beş büyük devletin katılımıyla yeniden Avrupa güçler dengesinin temelleri atıldı. Bu kongreye kadar devletlerarası ikili ilişkiler esastı. Kongreden sonra iki taraflı diplomasi yerine çok taraflı diplomasi metodu gelişti. Uluslararası münasebetlere eşitlik prensibine dayanan diplomasi kuralları ile diplomasi hukuku getirildi.

Avrupa siyasi tarihinin yeni döneminin başlangıcı olan Viyana Kongresi; Avrupa statüsünü bazı değişikliklere rağmen I. Dünya Savaşı sonuna kadar devam ettirdi.[14]

Yıpratıcı savaşlar sonunda yorgun düşen Avrupa tarafından Viyana Kararları zoraki kabul edildi. Dört büyük devletin çıkarları birinci sırada yer aldığı için bunların dışında kalanlar ilk fırsatta kongre kararlarını kaldırma teşebbüsünde bulundular. Önce 1819’dan itibaren Alman devletlerinde milliyetçi aydınlar, onların arkasından Napoli ve Piyemonte Krallıklarındaki liberaller Anayasa isteği ile ayaklandılar, 1882 yılında. İspanya’da Burbon hanedanına karşı halk başkaldırdı. Metternich bunun üzerine yeniden kongreler yapmaya mecbur oldu. Napolyon’un da Elbe’den kaçarak 100 gün süre ile Fransa’nın kaderine yeniden egemen olması ve Fransız halkının da Napolyon’u kucaklaması, Avrupa’yı garip bir tedbire sevketti[15] ve Viyana Kongresinden sonra Rus Çarı 1. Aleksandr’ın teklifi üzerine Prusya, Avusturya ve Rusya hükümdarlıkları Hıristiyanlık adına birleşerek din kardeşi olmak,nerede çıkarsa çıksın devrimin başını ezmek için 26 Eylül 1815’de Mukaddes İttifak Antlaşması yaptılar. Bu antlaşma daha ziyade Hıristiyanları biraraya getiren bir beyanname niteliğindeydi.[16]

Böylece milletlerarası münasebetlerin yeni bir anlayışı ortaya çıkmaktaydı. Bu münasebetler şimdi dinsel ilkelere dayandırılmaktaydı. Monarkın siyasal iktidarının ilahi hukuk temelini yıkmak için harekete geçen Fransız Devrimi, sonunda, doğurmuş olduğu tepkilerle, bu ilahi hukuku şimdi de milletlerarası münasebetlerin temeline sokmuş oluyordu.[17]

Liberalizm, hürriyet ve demokrasi fikirlerinin doğal sonucu olarak Avrupa’da çıkacak ayaklanmaları bastırmak için Metternich liderliğinde; İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya arasında düşmana karşı savunma amacıyla ortak müdahale sistemi anlayışıyla 20 Kasım 1815’te dörtlü anlaşma yaptılar. Yeni Avrupa statüsünden Almanlar memnun olmadı. Alman gençliği ve üniversiteli liberaller ayaklanmalara öncülük ettiler. Bunu bastırmak için dörtlü ittifak 7 Ağustos 1819’da Karlsbad şehrinde bir kongre yaptılar. Karlsbad Kongresiyle Alman üniversiteleri kontrol altına alınarak ayaklanmalar önlendi.

Fransa 1815’ten beri yabancı kuvvetlerin işgali altındaydı. Bu durum XVIII. Louis’ye karşı halkın antipatisini artırdığı gibi, hürriyetçi fikirleri benimsemiş olan liberal muhalefet de gittikçe kuvvetleniyordu. Bu sebeple, 1818’de yapılan Aix-la-Chapella Kongresi ile Fransadaki bu işgal durumuna son verildi ve ayrıca Fransa’nın da Dörtlü İttifak’a katılması kabul edildi ki, Dörtlü İttifak böylece Beşli İttifak haline geldi. Devrim ile yoğrulmuş olan Fransa şimdi devrime karşı cephe almış bir düzene üye oluyordu.[18]

İtalya’da mutlak krallık kurularak Avusturya’nın hegemonyası altına sokulmuştu. Vatanseverlik hisleriyle hareket eden liberaller Carbonarı derneğinin öncülüğünde Sicilya Kralına 6 Temmuz 1820’de yeni anayasa kabul ettirildi. İspanya’nın da durumu İtalya’ya benziyordu. Avusturya; Napoli’de savaşarak Sardonya ve Piyemonte krallıklarındaki isyanı, 20 Ekim 1820’de toplanan Tropau ve 1821’de toplanan Leibach kongrelerinde alınan kararlara uygun olarak bastırdı. İtalya üzerinde 1821’de yeniden Avusturya hakimiyeti kuruldu.

Fransa kaybettiği prestiji İspanya’da kazanmak istiyordu. Fransa’nın bu liberal düşünce girişimlerine karşı Metternich’in bu son zaferi oldu. Kutsal anlaşmalara dahil olan devletler samimiyetsizlikleri neticesinde gizlice çeşitli ülkelerdeki ayaklanmaları desteklemekten geri durmadılar.[19]

Özet olarak, büyük devletler Fransız Devriminin fikirlerde yaratmış olduğu değişikliklere karşı reaksiyoner bir ittifak sistemi içinde birleşmişler, fakat bu yeni düşünce sisteminin gerektirdiği düzeni kurmaya hiç yanaşmamışlardı. Bu durum 7815 – 1848 arasında bütün Avrupa’da zaman zaman eski rejim ile ‘devrim’ ve muhafazakarlarla liberaller arasında çatışmaların çıkmasına sebep olmuş, fakat liberalizm biraz daha mesafe almıştır.

LİBERALİZM

1789 Fransız devrimi liberalizm, milliyetçilik ve sosyalizm akımlarının gelişmesine sebep oldu. Liberalizmde, hükümetlerin siyasetinde ve toplumların teşkilatlanmasında hürriyet, temel prensip kabul edildi. John Locke (1650) tarafından formüle edilen liberalizmin gelişmesine Fransız hümanistleri sosyal prensip anlayışı ile katkıda bulundular. Fransa’da aydınlanma felsefesinden çıkan liberalizm, Almanya’da kanun prensibine ve haklar üzerine dayandırıldı.[20]

Hükümdarın sınırsız otoritesine karşı kişinin varlığı, insan olması sebebiyle temel hak ve hürriyetleri sınırlayıcı birer unsur olarak kabul ediliyordu. Siyasi yapı hükümdarın otoritesi ile insanın insanca yaşaması esası arasında kurulan bir dengeye dayandırılmak isteniyordu. 28 ağustos 1789’da yayınlanan İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesi bu dengeyi açıkça oortaya çıkarttı.

İnsan ve Vatandaşlık Hakları beyannamesinin ortaya koyduğu temel hak ve hürriyetlere sahip olma esaslarını Avrupalılar ilk defa istiyordu. Fransız Devrimi ile ortaya çıkan bu yeni siyasi düşünce, liberalizm ve hürriyetçilik hareketleriydi. Kişinin temel hak ve hürriyetlerinin hükümdar tarafından kabul edilmesi yeterli olamazdı. Bu hak ve hürriyetler anayasada belirtilip yine anayasa ile hükümdarın yetkileri esaslara bağlanmalıydı.

1789 Devrimi ile Fransa’da başlayan hürriyetçilik hareketlerine karşı Avusturya, Prusya, Rusya ve İngiltere gibi devletler cephe aldılar. 1815 Viyana Kongresinde Fransa’yı inkılaptan önceki sınırına sokarak, hürriyetçi fikirleri kaldırmak prensibi kararlaştırıldı. Avrupa’nın toprak sınırlarını belirlerken hürriyet fikirlerinin bastırılması konusunda anlaşmaya varıldı. 1815 Viyana Kongresinin sağladığı düzenden sonra Avrupa’da 1818 – 1822, 1830 ve 1848’de olmak üzere bir dizi ayaklanmalar meydana geldi.

1818 – 1822 döneminde Almanya, İtalya’da ve İspanya’da liberalist ayaklanmalar oldu. Özellikle Alman Üniversiteleri hürriyetçi ayaklanmaların öncülüğünü yaptılar. Fakat Viyana Kongresi’ni kendi çıkarlarına göre düzenleyen Avrupa’nın büyük devletleri liberalist ayaklanmaları bastırmada başarılı oldular.[21]

1830’da Avrupa’da basın hürriyetinin kısıtlanmasıyla meydana gelen ayaklanmalar, Paris sokaklarında kanlı çatışmalara sahne oldu. Belçika, Hollanda, Almanya ve İtalya da hürriyetçi anasacılığı kabul etti. Fakat bu ayaklanmaları Avusturya sert bir şekilde durdurdu. Buna rağmen önemli gelişme gösteren liberalizm hareketleri ile Viyana düzeninde değişiklikler oldu.

1848’de Avrupa’da milliyetçi hareketlerin ağır bastığı ayaklanmalar yeniden başladı. Liberalizm anayasalı ve normal bir siyasi düzen haline geldi. Fransa’da işçi hakları ve toplantı hürriyetleri sonucunda meydana gelen ayaklanmalarla Cumhuriyet rejimi kuruldu. 1852’ye kadar dört yıl süren Cumhuriyet yerini imparatorluğa bıraktı. Uzun süren ayaklanmalar sonunda 19. yüzyılın ortalarında Avrupalılar hürriyetçi ve anayasalı liberal bir rejime kavuştular.[22]

MİLLİYETÇİLİK

Milliyetçilik; millet duygusunu bütün davranışlara kazandırmak ve her işte milli varlığın korunma ve geliştirilmesi gayesini gütmektedir. [23] Milliyetçilik akımının esası milli bağımsızlığı kazanmaktır.

Milliyetçilik hareketi 1789 Fransız Devrimine dayanır. 18. yüzyılda imparatorluklar içinde çeşitli milletler bulunuyor veya bir ülkede aynı milletin insanları ayrı ayrı devlet halinde yaşıyorlardı. Napolyon Bonapart Avrupa topraklarına girerken, bu topraklardaki milletleri bağlı oldukları devletlere karşı ayaklandırdı, milliyetçilik ve hürriyet fikirlerini yaydı. Bu kışkırtmalar milliyetçilik hareketlerini hızlandırdı.

1815 Viyana Kongresinde Avrupa haritası yeniden yeniden çizilirken, milletler ya parçalandı ya da başka devletlerin sınırları içine sokuldu.

Milliyetçilik akımları 1830 – 1848 yılları arasında Alman ve İtalyan birliklerinin gerçeklerşmesini sağladı.

Avusturya İmparatorluğunda milliyetçilik akımına Macarlar, Slav ve köylüler sahip çıktı. Osmanlı devletinde ise milliyetçilik hareketlerini Balkan topraklarındaki zengin Hıristiyanlar teşvik etti.

Milliyetçilik hareketleri büyük devletlerin parçalanmasını kolaylaştırırken diğer yandan büyük siyasi birliklerin kurulmasına etki etti. Milliyetçilik başlangıçta ayrılıkçı bir politika görünümü verirken, bu defa bir milletin diğerlerini hakimiyeti altına alması için bahane olarak kullanıldı. Ruslar’ın Panislavizm ve Almanlar’ın Pabcermanizm hareketi bunlardandır.

SOSYALİZM

Sosyalizm akımı da kaynağını liberalizm ve milliyetçilikten alır. 1930’lardan sonra Avrupa’da liberal ve milliyetçilik akımlarını güçlendirmekle birlikte işçi sınıfının ideolojisi oldu.

Fransa’da çıkan 1848 ayaklanmaları diğer avrupa devletlerine de sıçradı. Avusturya’da da halk Viyana sokaklarında toplanarak Metternich’in sarayına yürüyerek anaysalı yönetim istediler. 30 yıl Avrupa’nın polisliğini yapan Metternich Başbakanlıktan istifa ederek İngiltere’ye kaçmaya mecbur oldu. Sosyalistlerin başkaldırması Metternich ve dönemini sona erdirdi.

İktisadi faaliyetlerini merkezi planlama ile tanzim etmeyi hedefleyen sosyalizmde toplumun menfaati her şeyin üstündeydi. Bu sağlandığı zaman işsizlik, sosyal adaletsizlik ortadan kalkacaktı. Kapitalizme bir reaksiyon olarak ortaya çıkan sosyalizm temel prensipler itibariyle kapitalizme ters düştü. Sanayileşme neticesinde toplumda meydana gelen işsizlik, düşük ücret, kadın ve çocukların fazla çalışmaları, ekonomide gelir dağılımının adaletsizliği kapitalizmden kaynaklandı. Bu aksaklıkları gidermek isteyen işçiler arasında sosyalizm bir ideoloji halini aldı.[24]

SONUÇ

Fransız Devrimi sonrasında Avrupa'da ortaya çıkan sorunlara ilişkin görüşmelerin yapıldığı kongre Viyana Kongresi’dir. Fransız Devrimi'ni izleyen çağ "milliyetçilik çağı" olarak nitelenmektedir. Çok uluslu Avusturya İmparatorluğu Başbakanı Franz von Metternich, tehlikeli gördüğü milliyetçilik akımının ortaya çıkarabileceği sorunların çözümlenmesi için, Avrupa'nın tutucu güçlü devletlerinin ortak hareket etmelerinin ortamını sağlamak amacındaydı. 1 Ekim 1814'te başlayan kongreye, Rusya, İngiltere, Avusturya, Prusya ve Fransa dışında tüm Avrupa devletleri yüksek düzeyde temsilciler ile katıldılar. Komisyonlar biçiminde çalışmalarını yürüten bir uluslararası kongrenin ilk örneği olması açısından ilginç ve önemlidir.

Osmanlı imparatorluğu Viyana Kongresi'ne katılmamıştır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu böyle bir konferansta Balkan sorununun gündeme geleceğinden ve ödün vermek zorunda kalmasından korkuyordu. Ayrıca Avusturya'nın "toprak bütünlüğünü garanti etme" önerisini de iyi karşılamıyordu. Viyana Kongresi kararlarının en önemli maddeler şunlardır: Fransa'nın 1792 sonrasında ele geçirdiği tüm toprakları geri alınıyordu. İngiltere Malta'yı ve Yeni adaları, Hollanda'ya ait olan Cope Colony'yi, Seylan'ı Honduras'ı, Guyan'ı ve Trinidat'ı, Danimarka'dan de Helgoland'ı alıyordu. Rusya, Finlandiya'yı, İsveç, Norveç'i alıyordu. Prusya Posen bölgesini, Saksonya'nın önemli bir bölümünü, Ren'in batı kıyılarını alıyordu. Avusturya'da topraklarını genişletiyordu. Belçika Hollanda'yla birleşerek Niederland adlı bir devlet oluşturuyordu. Almanya otuz sekiz devletli Germen Konfederasyonundan oluşacaktı.

İtalya parçalanıyordu, esir ticareti yasaklanıyordu, bunun uygulanması taraf devletlere veriliyordu; uluslararası nehirlerde ilke olarak ticaret ve ulaşım serbestisi tanınıyordu.

Viyana Kongresi Avrupalı devletlerin aralarındaki sorunları toplantılar yoluyla çözme girişimlerinin başlangıcı oldu. Ayrıca, Avrupa kökenli klasik uluslararası hukukun geliştirilerek nispeten sistematize edildiği dönemin başlangıcı olarak da kabul edilir. Diğer yandan, Viyana Kongresi ile ortaya çıkan Avrupa Ahengi Sistemi çerçevesinde belirginleşmeye başlayan uluslararası hukuk sistemi ise, bu "ahengi" sağlayan temel aktörler olan büyük devletlerin "güdümünde" bir nitelik taşımaktadır. Genel Hatları ile I. Dünya Savaşına kadar süren dönemde, uluslararası hukuk kurallarının oluşması, başta Viyana Kongresi olmak üzere devletler arasında yapılan antlaşmalar çerçevesinde gelişmiştir.

KAYNAKÇA:

  1. ARMAOĞLU, Fahir; 2o. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914 – 1980, Ankara: 1991

Siyasi Tarih 1789 – 1960, Ankara: 1964

  1. ALTUĞ, Yılmaz; Siyasi tarih Ders Notları 1776 – 1920, İstanbul: 1977
  2. EYİCİL, Ahmet; Siyasi Tarih, Ankara: 1991
  3. KÜRKÇÜLER, Orhan Melih; Siyasi tarih 1789 – 1945, Ankara: 1964
  4. SANDER, Oral; Siyasi Tarih, İlkçağlardan 1918’e, Ankara: 2001
  5. UÇAROL, Rıfat; Siyasi Tarih, İstanbul: 1985
  6. ÜLMAN, Haluk; Birinci Dünya Savaşına Giden Yol, Ankara:1972
  7. Yeni Türk Ansiklopedisi
  8. YELISEYEVA, N.V. & MANFRED, A.Z.; Yakın Çağlar Tarihi, İstanbul: 1978



[1] N.V.Yelinseyeva & A.Z. Manfred, Yakın Çağlar Tarihi, s. 78

[2] Fahir H. ARMAOĞLU, Siyasi Tarih 1789 - 1960, s.30, 31

[3] ARMAOĞLU, s. 31

[4] Ahmet EYCİL, Siyasi Tarih, s. 31

[5] EYCİL, s. 31

[6] Haluk ÜLMAN, Birinci Dünya Savaşına Giden Yol, s. 19

[7] Orhan Melih KÜRKÇÜLER, Siyasi tarih 1789 – 1945, s.36

[8] Ahmet EYCİL, Siyasi Tarih, s. 32

[9] EYCİL, s. 33

[10] Yılmaz ALTUĞ, Siyasi tarih Ders Notları 1776 – 1920, s. 49-50

[11] Fahir H. ARMAOĞLU, Siyasi Tarih 1789 - 1960, s. 32

[12]Fahir H. ARMAOĞLU, Siyasi Tarih 1789 - 1960, s. 33

[13] Ahmet EYCİL, Siyasi Tarih, s. 35

[14] Rıfat UÇAROL, Siyasi Tarih, s. 38

[15] ARMAOĞLU, s.44

[16] Orhan Melih KÜRKÇÜLER, Siyasi Tarih 1789 – 1945, s.36

[17] ARMAOĞLU, s. 46

[18] ARMAOĞLU, s. 47

[19] KÜRKÇÜLER, s. 40

[20] Yeni Türk Ansiklopedisi, Liberalizm maddesi.

[21] Fahir ARMAOĞLU, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914 – 1980, s. 5-7

[22] ÜLMAN, s. 22, ARMAOĞLU, s. 9

[23] Yeni Türk Ansiklopedisi, Milliyetçilik maddesi.

[24] ARMAĞANOĞLU, s.14-18. Yeni Türk Ansiklopedisi, Sosyalizm maddesi.

0 yorum: