VİTRAYIN TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ
Camın tarihi çok eski devirlere uzanır. Arkeologların yaptıkları kazılarda Neolitik çağlara ait cam veya cama benzer maddelerden yapılmış süs eşyaları bulunmuştur. Fakat camın ilk önce nerede ve kimler tarafından yapıldığı ortaya konulamamıştır.
"I. yüzyılda Pliny'nin hikayesine göre cam Fenikeli tacirler tarafından bulunduğu söylenmektedir. Suriye'deki Caraıelus Tepeleri arasında, bataklık bir bölge vardır. O zamanlar Belus Nehri bu bataklıktan başlayarak Ptolemars eyaletine yakın bir yerde denize dökülür.
Tacirler Belus kıyılarına taşıdıkları nötron (Soda karbonatı) yükleriyle kamp kurarlar ve kamp ateşinin üzerine koydukları yemek kaplarını nötron bloklarla ateşin üstünde tutarlar. Ertesi gün uyandıklarında çok şaşırırlar. Ateş nötron ve kumu eriterek o ana kadar görmedikleri camı oluşturmuştur.
Bununla birlikte bulunan en eski cam parçaları bu buluştan birkaç yy. öncesine aittir. Mısırlıların üfleyerek cam eşyaları bulma yönteminden sonra gelişmiş ve yayılmıştır. Üzerinde tarihi yazılı en eski cam M.Ö 1551-1527 yıllarında yaşayan Firavun Amen Hatep'e ait bir boncuktur. Bu da Mısırlıların teknik yönden ne kadar ileri olduklarına işaret etmektedir.
1.1. Vitrayın Doğuşu ve Batı'daki Gelişimi
Arkeologların yaptıkları kazılarda sığınmak amacıyla kullanılan yapılara rastlanmıştır. Bu sığınaklarda ışığı ve havayı alabilmek için delikler açmışlar ve günlük ve mevsimlik hava değişimleri yüzünden tamamen yada kısmen bu delikleri çeşitli gereçlerle örtmeye çalıştıkları görülmüş, bunun içinde taş, alçı, ahşap ve madenden parmaklık ve kafesler, yine ahşap,maden, deri, kumaş vb. malzemelerden kapak ve panjurlar yapmışlar böylelikle yağmur, kar, rüzgar, toz, duman, sıcak,, soğuk, hayvan ve böceklerden korunmuşlardır.ü
İlerleyen zamanla birlikte estetik duygusuna sahip kişiler çeşitli geometrik şekiller kullanarak, değişik örneklerle, motiflerle, materyallerini geliştirerek düzenlemeye başlamışlardır. Saray ve köşklerde değerli ve aynı zamanda ışık geçiren taşlar kullanılmıştır (elmas, zümrüt, vb.). Böylece vitray ortaya çıkmış, ilkel ve öncül örneklerde doğmuş oldu.
1.1.1. Roze pencere
Gül biçimi desenlerle süslü yuvarlak pencerelerdir. Avrupa mimarisine Fransız katkısı olan bu büyük yuvarlak pencerelerin merkezinde İsa ile edebiyat ve sonsuzluğu mükemmel bir uyumla belirlemektedir. Gotik mimarinin gelişimiyle bu pencereler önemli bir özellik kazanmışlardır.
1.1.2. Rönesansın etkisi
Rönesansla birlikte 1400'de matbaanın bulunuşu, tahta kalıpla basılmış resimleri yaygınlaştırdı. Bu olayda vitray sanatını etkiledi. Çünkü popüler desenler bir sanatçı olmaksızın bir boyacı tarafından yeniden üretilebiliyordu.XV. yüzyılın sonlarında zararlı olan Rönesans ustalarının etkisi, gelişimi 300 yıldan daha uzun olan yeteneklerin kaybolmaya başlamasına neden olmuştur.
Vitray ustalığında daha düşük bir azalma görülen XVII. yüzyılın 2. yarısında hanedan armacılığına ait resimli boyamalar ortaya çıkmış Avrupa'da XVIII. yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. XVIII. yüzyılın sonlarında vitraya olan ilgi oldukça düşüktü ve daha önceden yapılmış eserler bakımsızlıktan ve gerçeğe benzemeyen restorasyonlardan dolayı zarar görmekteydi. Fakat bu yüzyılda vitraya olan ilgideki küçük bir ateş sonraki yüzyılda olağanüstü bir aleve dönüşmüştür.
1.1.3. Almanya'daki gelişmeler
Werden, Dijonda, Bergen'de Reim kadetralin en eski renkli vitray kalıntılarına Almanya'da rastlanır. Biri Lorschta IX. de küçük şekillerle süsleyen cam eşyalar vardı. Camlar kurşunla çerçevelenmiş, killerin içinde renklendirilmiş bir çok "gırzay" tabakalarıyla boyanmıştır. XVI. yüzyıla kadar taslak çıkartmaya yarayan siyah beyaz tekniği kullanılmıştır. Daha sonra kurşunlanıp birleştirilip lehimlenen vitraylar demir çubuklar arasına yerleştirilerek kullanıldı. 1827'li yıllarda Alman vitraycılığı İtalya sanatından etkilenmiş vasat, sadece İncil'e yönelik eserler verilen bir sanat olmuştur. Barok ve Rokoka stilindeki zengin ve heyecan verici eserleri Amerika ve İskoçya'da dahil olmak üzere Avrupa ülkelerine ihraç edilmiştir. Bu eserlerin birçoğu yaşanılan iki Dünya savaşı sırasında kaybolmuştur.
Savaş sonrası Alman vitrayı sanatçılarından Georg Meistermann, savaş öncesi ve sonrası vitray sanatçıları arasında bir bağ kurmuştur.1952'de Köln'de Batı Alman Radyo istasyonu İçin oluşturduğu azametli pencere büyük bir yankı uyandırdı.
Devrin diğer yetenekli sanatçıları ise; 1983’de Manster Hilltrup'taki Polis Akademisinin pencerelerini savaş sonrası Alman vitrayının tipik özelliklerine uygun olarak yapan Joachi'm Klas ve Jochem Paensgen ve Zarif desenleri vurgulayan Wilhelm Buschulte’dir.
1.1.4. Fransa'da Vitray
Fransa'da XII. Yüzyıla ait birçok vitray bulunmuştur. Minyatüre benzeyen Roma üslubundaki vitraylar Mans Katedral'inde ve Angeriste Gargilesse-Dampresre'de, Vendöme'da bulunmaktadır. İle-de-France'to Jaint Denis'in XII. Yüzyılın ortasında büyük bir vitray merkezi olduğu sanılmaktadır.
Fransa'da kilise vitrayları her iki dünya savaşında da zarar görmüş, ortaçağa ait birçok pencere korunmak için sökülmüş, kilise ve katedrallerin çoğu tamamen yıkılmış, ayakta kalmayı başaranların ise çıkarılmamış pencerelerinin büyük bir kısmı savaşta kaybedilmiştir.Sanatçılar iki savaş arasında, 1919'da kurdukları "Ateliler d'Art Jacre" gibi vitray sanatı atölyelerinde toplanıp zarar görmüş camların restorasyonuyla ilgilenip, bu arada yeni fikirler geliştirmişlerdir.
Jean Hebert-Stevens o dönemin en beğenilen atölyesine sahipti ve 1927'de Oussuarre de Douaumonf taki kilisenin işini yapmadı için istek gelmiş ve o Georges Desvallieres'i desinatör olarak yayına almıştır. 1937'de birçok ünlü vitray sanatçısına Notre-Dame-de Toute-Grace Kilisesinin dizaynı için çağrı yapılmasıyla, farklı stillerin birleşiminden doğan ama tam anlamıyla başarı gösteremeyen yeni dini vitray yorumu oluşturulmuştur. Bu da dini vitray camlarında soyut tarzın kullanımına yönelik bir başlangıç olmuştur.
1.1.5. Amerikan Vitray Çalışmaları
Eski Amerikan kolonilerinde çok az sayıda olan cam ustaları ülkedeki yetersizliklerden dolayı bu konudaki becerilerden yoksundular. Çoğunluğu İngiltere'den gelen sanatçıların Avrupa gelenek ve modasını getirmesiyle gerçek anlamda vitrayın ne olduğu anlaşılmış ve bununla ilgili bir okul açılmıştır. Amerika, Avrupa'nın savaş sonrası sanatçıları ve desinatörleriyle kıyaslanabilecek etkili isimlere sahip olmakla birlikte, daha çok vitrayın mimaride kullanım yollarım araştırmıştır. Bunun en iyi örneği 1960'larda Robert Sowers tarafından yapılmış Kennedy Havaalanındaki Amerikan Hava Yollan Terminalinin 650 m²lik cam duvarıdır. Bu yıllarda Amerika'da renkli camlara yönelik canlı ve popüler bir hareket yayıldı. Hareketin verdiği mesaj basitçe, vitrayın zevkli olduğuydu.
Louis Comfort Tiffany adlı genç bir sanatçı 1880 yılında kendisi gibi çalışmalar yapan John la Forge ile tanışarak birlikte "Favrile" olarak adlandırdıkları yeni bir cam ürettiler. " Favrile" cam kendisinin ve diğer renklerle yol yol boyanmıştı ve renk güçlü olup ihtimaller sınırsızdı.Gökkuşağı görünümündeki bu taşa " Opalescent" (ışıklan renk renk yansıtan) adı verildi. Çok kısa sürede popülaritesi Amerika'dan Avrupa'ya yayıldı.
Resim ve Sanat stüdyolarının en iyi camı kullanmak istemeleri sonucu parlak renklerle ince zarafeti birleştiren yeni bir cam üretildi. Bu camın özelliği merkezinin kenarlara göre daha kalın olması ve bu şekilde ortada daha yoğun bir renk yaratmasıydı. Bu yeni camın kullanımı, kurşun ara çerçeveleri kompozisyonun daha önemli bir parçası haline getirdi. Duna keza pembe, mavi, altın pembesi ve zümrüt yeşili gibi güçlü ve canlı renklerin kullanımı Resim ve Sanat vitrayında ayırt edici bir özellik olarak belirdi. Bu cama ise "Jlab Cam" adı verildi.
Amerika'da yüzyılın değişimi sırasında en önemli nokta, Opalescent camların kullanımıydı. Mimari Rönesans, güçlü ve net çizgilerin kullanıldığı ince klasizme doğru ilerliyordu. Bu devirde her ne kadar Louis Tiffany, kiliseler için kendine özgü dizaynlarda, pencereler ürettiyse de kilise vitrayları genellikle Gotik geleneğine bağlı kaldı.
Amerika'nın Avrupa'daki büyük savaşa girmesiyle Opalescent, cama olan rağbet düştü. Aynı şekilde vitraylarla dekore edilmiş muazzam büyüklükte evler inşa etme coşkusu azaldı ve bunun yerini dış mahallelerde küçük evler aldı. Bu olayın çok fazla renkli cam kullanımına karşı duyulan tepki ile birleşince, vitray eserleri moda dışı ve istenmez oldu.
Kilise geleneğinin yıkıldığı dönemlerde Opalescent camlara duyulan ilgi sona ermiş ve yeni bir Neo-Gotik stil ortaya çıkmıştı. Avrupa'da olduğu gibi burada da, resimli kilise pencerelerinin tek düze geleneğinin sınırlamalarından kurtulmak için, entelektüel ve estetik bir hareket geliştirdi. Çoğu Hıristiyan olmayan sanatçılar tarafından soyut tarz ve sembolizmle camlarda, hızla değişen dünya şartlarında barış ve düzeni anlatan motiflerle kilisede yeni bir amacı ifade etmişlerdir. Hıristiyan olanlarda bu yeni sanat şekli içinde tinsellik konusunu işlemeye başlamışlar ve böylece yeni bir vitray kavramı ortaya çıkmıştır.
Bununla birlikte geleneksel resimli stil ve boyama, Almanya'da çok az olmakla birlikte İngiltere ve Amerika'da hala geçerliliğini koruyor ve bunun en iyi örnekleri İrlanda'nın kuzeyinde yüzyılın ilk yarısı içinde kendini göstermektedir.
1.1.6. İngiliz Vitrayının dönemleri
İlk saf diğer ülkelerdeki vitraylardan etkilenmemiş İngiliz vitrayını belirleyebilmek oldukça güç bir iştir. Bu dönemde çok az miktarda cam vitray üretilmekte ve renkli camlar Avrupa'dan getirilmekteydi. En eski vitrayın 1178'de tamamlanan Cartenbury Katedralindeki kuzey gülü penceresi olduğu sanılmakla birlikte, York Manastırında 1150'lerden kalma daha eski örneklerin var olduğu da düşünülmektedir. Büyük İngiliz katedralinin kurulması ve önemli Sakson kiliselerinin büyütülmesi monastik manastırların azametiyle rekabet başlattı. Zengin vitraylar, mütevazı mahalle kiliseleri de dahil olmak üzere komşularını ve cemaatlerini etkilemek için kısa bir zamanda tüm camlar dolduruldu.
Buna karşı inzivaya çekilmiş kişiler kilisede çok fazla süs olmasının insanın aklını çeldiğini iddia ederek, 1134 yılında kiliselerinin pencerelerinde sadece düz cam kullanılabileceğini ilan ettiler. Bunun sonucunda "grisaille" olarak bilinen gri / yeşil renkte basit geometrik ve doğal desenlerden oluşan dizayn gelişti. Bu çalışmanın en iyi örnekleri York Manastırında bulunan 5 Kız kardeş Penceresi Hereford Katedralinde yer alan Lady Chapel penceresidir.
John Piper'in dizayn ettiği vaftiz bölümündeki pencere, katedral 1962'de takdis edildiğinde büyük ilgi uyandırdı ve ingiliz vitrayı bir atılım gerçekleştirerek önceki yargılan kırıp kendini geliştirmeye başlamıştır.
1.1.7. Türklerin vitrayla tanışması nasıl oldu?
Osmanlılar 16.asırda kendi dinî mekânlarına vitrayı ulaştırmışlar. Osmanlı'da vitray Hıristiyanlardaki gibi dini temaları işleyemediği için, Osmanlı dini mekânlarında cam, bir süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Birleştirme unsuru da farklı; Batı kurşun kullanıyor, bizimkiler alçı Maalesef, ağının bağlayıcılığı hem çok zayıf, hem büyük bir yüzeyi perdeler, maskeler Camın geçirgen yüzeyi azalmış olur. Alçı vitrayın bir zaafı bu. ikincisi;bakım ve restorasyonunun fevkalâde güçlüğü. Alçı vitray demotabl değildir. Kimse onu söküp, iskele kurup, bakımını yapamaz. Alçı vitray en olgun dönemini 18-19. asırlarda yaşamış. Bugün ise çok yozlaşmış durumda. Dinî mekânlarda vitray kullanımı konusunda bu arada başka bir şey daha söylemek istiyorum. Hat sanatı Osmanlıda fevkalade geliştiği halde -ki İslâm aleminde en gelişmiş hat bizdedir-vitray teknolojisiyle bütünleştirilememiş. Sanatçı zamanında bunu kullanmak istemişse de, alçı vitrayla başarısız olmuş. Ama, hat sanatını kurşun vitraya uyguladığınızda çok başarılı oluyor, Tifanny tekniğiyle çok daha iyi çözümler bulmak mümkün tabii.
1.1.8. Vitrayla ilgili çeşitli dönemlerdeki yaklaşımlar
İngiltere ve Avrupa'daki Resim ve Sanat hareketi vitray çalışmalarını etkilediği zamanlarda Louis Comfort Tiffany'nin eserleri Amerika'da büyük ilgi uyandırmaya başladı. Kendisine ait Opalescent camı kullanarak 1885 yılında Samuel Colman ile Tiffany Cam Şirketini kurdu ve stili tüm ülke de moda haline gelip ünü Avrupa'ya yayıldı. New York'ta bir çok önemli işi üstlendi.
Tiffany'nin vitrayları ilgi çekti ve birçok ünlü, zengin kişinin evlerinin vitray işlerini aldı. Özellikle kendi Opalescent camını kullandığı ve üzerinde milli amblemler bulunan parlak renklerden oluşan paravana yaptığı Başkan Chester Arthur döneminde Beyaz Saray'ın dekorasyonuyla mesleğinin zirvesine ulaştı.
Fransa'da Samuel Bing ile tanışıp Paris'te birlikte çalıştılar. 1892'de güçlü ve ayrılmış renkleri mücevher benzeri küçük cam parçalarının kullanımı ve serbest akıcı tarzıyla sade bir dekorasyon olup yeni resim anlayışı olan herkesi memnun etti.
Samuel Bing, 1895'de Paris'te pencereleri Pierre Bonnard Edouard Vuilland ve Ker-Xavier Roussel'in dizaynlarına göre Tiffa tarafından yapılan "La Maison de L'Art Nouveau adında bir dükkan açtı ve dükkanın adını taşıyan yeni bir sitil ortaya çıktı. Bu sitil; Girdap şeklinde dönen asimetrik naturalizm, bir kamçı ucuyla sona eren net yılansı çizgiler zarif, duygulara hitap eden bayan figürleri ve abartılmış çiçek ve diğer organik motiflerle karakterize edilebilir.
Yeni ticari binaların ve mağazaların bu sitil ile şık bir görünüm kazanabilmesi işlemleri hızlandırıldı ve vitray binalar da temel eleman haline geldi. Kiliseler ve hatta orta sınıf evler bile pencerelerini doldurmak için vitray talep etmeye başladılar.
Çağdaş vitray sanatının en güzel örneklerini yaratanlardan biri olan Chagall, ilk vitray penceresini 1957 yılında Assy'de kurulduğunda 70 yaşındaydı. Diğer sanatçılardan bağımsız kalmış ve sanata eşsiz katkıları, heyecan verici ve sürekli bir etki yaratmıştır.
Assy'den sonra yaptığı en önemli çalışma 1960 ve 1965 yıllan arasında Metz'deki katedral için yaptığı çalışmadır. 1962 yılında Kudüs'teki Hadassah Tıp Merkezi için 12 pencere üretmiştir. Yahudi sanatında yasak olduğu için insan resmi yapmaktan kaçınmış, insan karakteristiklerine sahip sembol ve hayvanlar resmetmiştir.
John Piper 1962'de Coventry Katedrali için dizayn ettiği vaftiz bölümündeki büyük pencere İngiliz vitray dizaynında bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Piper İngiliz geleneğinden çok Fransız geleneğinde dizaynlar ve kartonlar üretmiş fakat bunların cama uygulanmasını Patnck Reyntiens'e bırakmıştır.
Vitray Sanatı, esintisini dinden alan Avrupa'nın ortaçağa ait büyük kilise binalarının süslemesinde ortaya çıkmıştır. Fakat Neo-Gotik sitilinin hızlı gelişimi dini olmayan bir vitray ihtiyacı doğurdu. Binalarda bol miktarda süsleme ve dekorasyon yer almaya başladı ve tahta, taş veya tuğla işi pencereler özenle hazırlanmış renkli camlarla birleştirildi.
Amerikalı tanınmış mimar Louis Sullivan vitrayı geniş ölçüde kullanmıştır. Sullivan ve Frank Lloyd VVright binalarda vitrayın ahenkli ve fonksiyonel kullanımını farketmişlerdir.
XIX. yüzyılın başları ile I. Dünya savaşı arasındaki yıllarda, vitraya olan ilgi rağbet azalmaya başladı. Frank Lloyd Wright'm Prairie sitili evleri bu konuda bir sondur ve bundan sonra yeni mimar ve desinatörler renkli cam kullanımından uzaklaşmışlardır. 1904'de Başkan Roosevelt, Tiffany'nin Beyaz Saray'daki vitray çalışmalarının sökülmesini emretmiş ve dini binalara yönelik olmayan vitray çalışmaları giderek azalmıştır. Art Nouveau dekorasyonuna duyulan rağbette azalarak yerini serbest-akıcı tarzda naturalistik Art Deco sitiline bırakmıştır Bu sitil geometrik ve köşeli motifleriyle, o dönemin daha az gösterişli ve fonksiyonel mimari tarzına daha iyi uyum göstermiştir.
Vitrayla ilgili bu düşüş sırasında Almanya'da vitraya karşı taze ve canlı bir yaklaşım görülmekteydi. Soyut ressam Jan Thorn Prikker'in çalışmaları etkili ve kalıcıydı. Basit renk ve biçimlerle sade bir sitil geliştirdi. 1932'de ölümünden sonra Anten Wendling ve Hemnch Camperdonk, soyut Alman vitrayının etkilerini sürdürüp bu sitili savaş sonrası elde ettiği üstün pozisyona taşıdılar.
1.2. Osmanlı Döneminde Vitray Sanatı
İslam mimarisine cam, pencere vitrayı olarak girmiş, kadeh, sürahi, kandil, tabak gibi günlük yaşantının gereçleri olarak geniş ölçüde kullanılmıştır. İslam sanatında cami İşleri XII. Yüzyıl sonlarında Memluklu ve Eyyubi devirlerinde en parlak devresine ulaşmıştır. Türk sanatı içinde camın kullanıldığı Orta Asya' da yapılan kazılar sonucu ele geçen cara parçaları ile açıkça görülmektedir.
Anadolu' ya gelip yerleşen Selçuklular cam eşyayı da beraberlerinde getirmiştirler. Selçuklu mimarisinde genelde Artuklular da görülen şemsiye denen camlar kullanılmıştır. Selçuklu yapılarındaki cam işlerinin çok iyi geliştiği de pencerelerdeki bazı izlerden anlaşılmaktadır. Bu devir mimarisinde cam abidevi yapılarda binaları aydınlatmaktan ziyade dekoratif bir güzellik veren Filgüzü desenli, alçı pencereler kullanılmıştır. Selçuklularda bu işçiliğe Revzen denilmektedir. Konya ile Beyşehir Gölü batısında Selçuklu Sultanı Alaadin Keykubat (1219-1237) m yaptırdığı Kubat - Abad Sarayları kalıntılarında, saray odalarını dolduran molozlar temizlenirken, saray pencerelerine ait ve çoğu yuvarlak ve çoğu bombeli pek çok renkli cam parçası bulunmuştur. 1965 yılında Kubat - Abad' ta yeniden yapılan kazılarda yine bol miktarda mavi, yeşil, san, kahverengi renklerdeki kalın kenarlı yuvarlak bu cam parçalarının kalın alçı gözeneklere yerleştirilerek vitray halinde sarayı süslemiş olacağı düşünülmektedir.
Osmanlı cam işleri önceleri Selçukluların etkisi altında gelişip daha sonra kendine özgü yeni bir üslup meydana getirmiştir. İstanbul fethinden sonra Osmanlıların cam imalat merkezi olmuş ve cam sanayi büyük gelişme göstermiştir.
Özellikle bu gelişmeyi renkli pencere camlan ile kandiller, sürahiler, vazolar, fincanlar üzerinde görmek mümkün XVI – XVIII. yüzyıllarda İstanbul' da yapılan cam İşlerinin ünü diğer ülkelere de yayılmıştır. Cam imalatından ayrı olarak bazı dış memleketlerden de ithalat yapılmıştır.
Osmanlı döneminde birçok cam atölyesi bulunduğu halde büyük tabaka cam dökülmesi mümkün olmamıştır. Çubuklu ve Beykoz' da bulunana cam atölyelerinde iyi kalite cam ve billur cam eşyalar üretilmiştir. Özellikle " çeşni bülbül " denilen vazo türüyle büyük ün yapmışlardır. Düz cam, renkli cam ve billur cam olmak üzere3 tür cam üretilmiş ve Revzen-i menkuş (nakışlı pencere) uygulamaları yapılmıştır. Büyük pencere düzeylerinin kaplaması için, küçük boyutlu cam parçalan bir kayıt sistemi içinde bir araya getirilerek kullanılan bir teknik olan Revzen-i menkuş cam dökme tekniğinin gelişmesi, renkli camların dökülmesi, cam kesimini kolaylaştıran aletlerin ortaya çıkmasıyla bu pencereler çok değişik tekniklerde yapılır olmuş ve böylece kendine özgü bir sanat dalı olmuştur. İşlevsel görevi yanı sıra dinsel yapıların iç süslemelerinde vazgeçilmez bir öğe olmuştur.
Osmanlı döneminde, öbür sanat dallarında olduğu gibi alçı revzenlerin en iyi örnekleri XVI. yüzyılda görülür. Bunlarda nar çiçeği, lale, karanfil gibi klasik süsleme sanatının en kendine özgü motifleriyle geometrik süslemeler büyük yer tutar. Bu dönemin en başarılı revzenleri arasında günümüze ulaşan en ünlü Örnek İstanbul Süleymaniye.
0 yorum:
Yorum Gönder