', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: YILDIRIM BAYEZİT (I.BAYEZİT)

16 Ekim 2007 Salı

YILDIRIM BAYEZİT (I.BAYEZİT)

YILDIRIM BAYEZİT (I.Bayezit) (1389-1402)

Şehzadeliği ve Tahta Çıkışı:

1360-1403 yılları arasında yaşayıp 1389-1402 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan I.Bayezit bilindiği gibi, I. Murat’ın büyük oğluydu. Annesi Gülçiçek Hatun’un iki vakfiyesinden diğer üç kardeşinin Yakup, Savcı ve İbrahim adlarını taşıdığını ve annesinin Rum asıllı (?) olduğunu görmek mümkündür. Annesinin Rum asıllı olup olmadığı hususu tartışılabilir. Bu arada kardeşlerinden İbrahim hakkında bilgimiz yok denecek kadar azdır.

Kaynaklara göre daha şehzadeliğinde sivrilen, 1378 veya 1381’de Germiyanoğlu Beyi Şah Çelebi (Süleyman Şah)’nin kızı Sultan Hatun ile evlendirilen I.Bayezit, Eğrigöz, Simav ve Tavşanlı’nın Osmanlı arazisine katılmasını sağlamış ve yine Şehzadeliğinde:

a) Cihaz olarak alınan yerleri kendi idaresi altına alması,

b) Babasının Karamanoğlu Alâettin Bey’e karşı yaptığı seferle Kosova savaşında kanatlara kumanda edip, her ikisinde de Rumeli askeriyle birlikte başarı kazanılmasında büyük ölçüde rol oynaması,

c) Kardeşi Savcı’nın işyanının bastırılmasında yardımcı olması, ününü arttırmıştı.

Bütün bu olaylar sırasında süratli ve şiddetli hareket etmesi yüzünden O’na “Yıldırım” lâkabının takıldığı söylenir. Avrupa kaynaklarında bu unvan “Şimşek” şeklindedir.

Kosova savaşında da bulunan I.Bayezit, büyük yararlıklar göstermiş, savaş alanında babasının şehadeti üzerine ittifakla Osmanlı Sultanı ilân edilmiştir. Bu arada yine değinildiği gibi, Yakup Çelebi’yi de boğdurunca tahtta rakipsiz kalmıştır.

Devrinin Siyasî Olayları

Ortaçağın bu büyük adamının devrinin siyasî olaylarını:

a) Sırplarla andlaşması ve Bulgar Krallığını tabi kılması,

b) Bizans’ın iç işlerine karışması ve Filadelfiya’yı fethi,

c) I. Anadolu Harekâtı ve Anadolu Türk Birliğini Kurma çalışmaları,

d) İstanbul kuşatmaları – Güzelcehisar’ı İnşası ve Bizans’la yaptığı barış,

e) Haçlı tehlikesinin belirmesi, Niğbolu savaşı ve zaferi,

f) II. Anadolu Harekâtı ve Anadolu Türk Birliğini kurması,

g) Timur’la Ankara Savaşı ve sonucu,

Şeklinde özetlemek mümkündür.

Görüldüğü gibi I.Bayezit özetle verdiğimiz bu icraatıyla babasının gerçekleştirilmeye çalıştığı Tabi beylik ve devletlerden ibaret imparatorluğu Merkeziyetçi bir imparatorluk halinde koymaya çalışmıştır.

Kosova Sonrası Balkanların ve Anadolu’nun Durumu:

I. Murat devrini yazarken Osmanlıların Sırp Sındığı ve Çirmen başarılarıyla Sırbistan, Bulgaristan ve Makedonya fetihlere devam ettiklerini, özellikle Sırbistana ait ünlü Manastır, Pirlepe ve Niş şehirlerini ele geçirdiklerini söylemiştik. Bu Sırpların Balkanlarda Osmanlılara karşı Kosova savaşındaki bağlaşıklarını yanına almasına yol açmıştı. Sırp Osmanlı münasebetleri bu seyri takip ederken öte yandan Osmanlılar başarılı fetihleri ve yanısıra izledikleri başarılı siyasetle diğer Balkan devletlerinden Bulgaristanı – 1388 hareketiyle – istilâ etmişlerdi. Arnavutluk harekâtıyla bu Balkan ülkesinin iç işlerine karışmışlar, Venedik’e ve Bosna Krallığına karşı Draç Prensi Şarl Topia’yı destekleyerek ülkesine sahip olmasını temin etmişlerdi. Bu arada Narda körfezine kadar sokulunmuş, geçici olarak Selânik ele geçirilmişti. İlginçtir:

Jireçek, Bulgarların Tarihi, Hammer, Osmanlı Tarihi (Halkondil’den naklen) adlı eserlerinde, Eflâkların ülkelerini istilası üzerine Bulgarların Osmanlılardan yardım istediklerini kaydederler. Yine bunlar da Osmanlıların Arnavutluktaki ilk faaliyetleri 1383’ten itibaren verilir, Türk akıncılarından korkan Arnavutluğun Avlonya Prensi, Venedik himayesine girince Venedikle bozuşmak istemeyen Osmanlıların harekâttan vazgeçtikleri de kayıtlar arasındadır. Esasen harekât 1385 tarihine rastlar. Arnavutluk senyörlerinden Şarl Topia ve II. Balşa arasındaki mücadeleden istifade eden Osmanlılar Topia’nın yardım talebi üzerine Çandarlı Halil Hayrettin Paşa kumandasında yardımcı kuvvet gönderirler. Paşa Elbasan dağlarını aşar, Balşa’yı ve bağlaşığı Sırp Kralını yener. Topia’ya ailesini iade eder. Harekât “Karlıili harekâtı” diye anılır.

Diğer Balkan devletlerinden Eflûk, Boğdan, Bosna, Hersek ve Raguza devletleriyle de Kosova öncesi direkt bir şekilde değinilmemiş, buna rağmen bunlardan Eflâk Boğdan ve Bosna devletleri Kosova’da Osmanlıların karşısında yer almıştılar.

Anadolu’ya gelince: Yine belirtildiği üzere Osmanlılar burada Orhan Bey’den itibaren Anadolu Türk Birliğini kurmaya çalışmışlar, bu yolda ilk önemli adım ise 1362-1389 yılları arasında I. Murat zamanında atılmıştı. Birlik için çeşitli yollara başvuran Osmanlı Sultanı ne yazık ki yeterince muvaffak olamamış, temas ettiğimiz gibi özellikle Osmanlıların ezeli rakibi Karamanoğullarının kışkırtmasıyla kurulan birlik dağılmış, daha Kosova arifesinde Batı Anadolu beylikleri Osmanlılara karşı isyan etmişlerdi.

Çizilen bu siyasî tablo içerisinde Kosova zaferine rağmen saltanatının ilk gününde büyük sorunlarla başbaşa kalan Yıldırım’ın ilk işi batıda barışı sağladıktan sonra Anadoluya geçmek oldu.

Balkanlarda barışın sağlanması için I. Bayezit:

a) Kosova zaferi. Balkan bağlaşmasını çözüp, çok olumlu bir ortam yaratılmasına rağmen bundan yararlanmama,

b) Sırbistan egemenliğini kaybetmesine rağmen Lazar’ın oğlu Stefan’ı yıllık vergi vermesi koşuluyla Sırp despotu tanıma gibi iki dezavantajı göze aldı.

Buna rağmen Kosova, Sırp Sındığı ve Çirmen gibi Türklerin Rumeli’de ve Balkanlarda yerleşmelerini sağlayan bir zafer oldu. Çünkü Sırbistanla tabiiyet antlaşması imzalanıp akrabalık kurulduğu gibi, savaş sonrası Hoca Firaz bey Vidin’i, Paşa Yiğit Bey Bosna’yı fethetti. Ayrıca 1392 yılına kadar Balkanlardan Osmanlılara karşı bir tehlikede belirmedi. Yıldırım’da süratle Anadolu’ya geçti. Yalnız bu arada Sırp hududu komutanlığına Paşa Yiğit Bey’i, Niğbolu kumandanlığına Firuz Beyi, Makedonya hududuna Evrenoz Beyi atadı. Rumeli Beylerbeyi Timurtaş Paşa’yı da Rumeli muhafızlığında bıraktı. Bu arada bazı kayıtlara göre Yıldırım Anadolu’ya geçmeden evvel (1390) Bizans’la andlaşma yapmıştı.

Yıldırım’ın 1389-1392 Yılları Arasında Anadolu’da Türk Birliğini Kurma Çalışmaları:

Yıldırım’ın Anadolu Türk Birliğinin kurulması konusundaki uğraşının nedenleri çok yönlüydü. Burada bir cümle ile şu kadarını belirtelim, I. Murat’a kısmen de olsa tabi olan Anadolu Beylikleri O’nun ölümü üzerine Karamanlıların kışkırtmasıyla ayaklandıklarından, Yıldırım ise Anadolu Türk Birliğinin kesinlikle kurmak istediğinden I. Anadolu Seferine çıktı.

Yıldırım’ın I.Anadolu Harekâtında izlediği politika önce küçük Anadolu Beyliklerini ortadan kaldırma, bundan sonra Karamanlılar ve Kadı Burhanettin üzerine yürüme şeklindeydi. Bu yüzden ilk iş olarak Osmanlı Himayesinde bulunan Candaroğullarının Kastamonu şubesinin Bey’i II. Süleyman Bey’i yanına aldı. Böylelikle yanındaki yardımcı kuvvetler olan Sırp ve Bizans kuvvetleri arasında Candaroğulları kuvvetleri de katıldı.

Plân ereği süratle hareket edilerek Germiyan Beyliği üzerine gidildi. Yıldırım’ın kayınbiraderi olan Yakup Bey, karşı koyma şöyle dursun, Yıldırım’ı karşıladı ve geri aldığı yerleri iade edeceğini bildirdi. Buna rağmen veziri Hisar Bey’le beraber tutuklanıp İpsala kalesine hapsedildi. 1390 Denizli alındı ve I. Bayezit yine süratle Aydınoğulları Beyliği üzerine yürüdü.

Gerek Aydınoğlu, gerekse komşuları olan Gazi Beyliklerden Menteşe ve Saruhanoğulları daha ziyade denizciliğe önem verdiklerinden karadan gelecek kuvvetlere karşı direnecek güçte değildiler. Bu yüzden Aydınoğlu İsa Bey karşı çıkmayıp teslim oldu ve beyliğin merkezi Ayasoluğ (Selçuk) başta olmak üzere toprakları ele geçirildi.

Daha sonra Menteşe Beyliğinin Balat şubesi üzerine yürüyen Yıldırım teslim olan Mehmet Bey’in topraklarını alıp Ahmet Gazi’ye dirlik olarak verdi. Bu arada ele geçirilen Germiyan, Aydın ve Menteşe oğlu (Muğla) toprakları Şehzade Süleyman ve Ertuğrul’a verildi. Ardından Saruhan Beyliği de alınarak 1390 yılında Bayezit’in Anadolu harekâtının I.safhası sona erdi.

Bu harekâtla Yıldırım Aydınoğlu Umur Bey’den Latinlere geçen sahil İzmir (Gavur İzmir) dışında kalan bütün Batı Anadolu’yu ve Kastamonu yöresini ele geçirip, buralardaki beyliklerin korsan gemilerini de elde etmiş oldu. Bu, Anadolu Türk Birliği konusunda, önemli bir adım olduğu kadar; Osmanlı donanmasının da takviyesi, hattâ Yıldırım tarafından tesisi bakımından önemliydi. Öte yandan I. Bayezit’in sahil İzmir’i almak istememesi de siyaseti icabıydı. Çünkü burasını almak istese Latinler yardım edecek, muhasara uzayacak ve çizdiği plânın uygulanması ertelenecekti. Bu arada batılılar belki de asıl rakibi Karamanoğullarını da destekleyecekti.

Buna rağmen I.Anadolu Harekâtının ikinci safhası olan 1391 Karaman Seferine çıkmadan evvel I.Bayezit , Aydınoğullarının himayesi altında bulunan Anadolu’daki tek Bizans şehri Filadelfiya (Alaşehir) üzerine yürür. Şehir az bir mukavemet sonrası teslim olur.

Osmanlı kaynaklarında ve Bizans kaynaklarında alınış tarihi ve şekli farklı verilen Alaşehir’in fethi sonrası I. Bayezit kısa bir süre Rumeli’ye geçer ve bu arada Gelibolu limanını genişleterek bir kule yaptırır.

I.Karaman Seferi (1391):

Osmanlı tarihlerinde farklı tarihler verilmesine rağmen 1391 veya 1392

Başında Antalya (Teke ili) ele geçirildi ve idaresi Firuz Bey’e verildi. Bundan sonra yeniden Hamitoğulları arazisine giren Yıldırım, orada Karaman hududunu geçti. Karamanoğullarının bu sırada sadece iki bağlaşığı kalmıştı.

1- Kadı Burhanettin Ahmet,

2- Candaroğlu Beyi II.Süleyman.

Karaman Beyi Alâettin Ali Bey bağlaşıklarından yardım isteyip alamayınca I. Bayezit’e karşı duramayacağını anlayarak seleflerinin yaptığı gibi Taşeline kaçtı. Osmanlı kuvvetleri Konya’yı kuşattılar. Barış için ricacılar gönderen Ali Bey’in teklifini kabul eden I. Bayezit, O’nu afetti. Yapılan andlaşmaya göre:

a) İki devlet arasında Çarşamba suyu ve Köşk Bükü sınır oldu.

b) Sefer anında ele geçirilen Beyşehir ve Akşehir Osmanlıların topraklarına katıldı ve idaresi Sarı Timurtaş Paşa’ya bırakıldı.

Yıldırım’ın amacı Karaman Beyliğini tamamen ortadan kaldırmak olduğu halde barış yanaşması büyük bir ihtimalle Balkanlar’da,özellikle Tuna boylarında gelişen hıristiyan hareketlerini dikkate almasıydı. Bu arada O,değiştiğimiz gibi, İstanbul muhasarasını da başlatmağa niyetliydi.

1391’de Yıldırım’ın İstanbul Kuşatması:

I.Anadolu Harekâtı öncesi Yıldırım’ın Balkan ve Akdeniz devletleri yanısıra Bizans’la barış yaptığına değinmiştik. Bunun sonucu V. Yuannis’in oğlu saltanat şeriki Manuel, Yıldırım’ın I. Anadolu harekâtına katılmış, harekât dönüşü Bursa’da rehine iken babasının ölüm haberini duyup Bayezit’e haber vermeden, iznini almadan İstanbul’dan kaçmıştı.

Bizins kaynaklarına göre Manuel, Yıldırım’ın kendisine ve şehre karşı alacağı durumu düşünürken, bu sırada Gelibolu’dan Edirne’ye gelen Osmanlı Sultanının habere fena halde canı sıkıldı. Manuel’e elçi göndererek:

a) İstanbul’da oturan ya da şehre gelip giden müslüman tacirlerin davalarına bakacak bir Türk hakimi bulundurulmasını,

b) Babası zamanında ödenen haracın arttırılmasını,

c) Önceki tabiiyet anlaşmasının yenilenmesini, istedi.Elçi bu şartların kabul edilmemesi halinde İmparator’a şehre kapanmasını, orada istediği gibi saltanat sürmesini, şehir haricinin Türklere ait olduğunu bildirdi.

Osmanlı – Kadı Burhanettin Çatışması - Kırkdilim Savaşı:

Nitekim Yıldırım’a karşı artık açıktan açığa tehditkâr bir tavır takınan Kadı, Osmanlılar bölgede ayrılır ayrılmaz onların ele geçirdiği Çorum yakınındaki Kırkdilim kalesi önünde Aydın Sancakbeyi Şehzade Ertuğrul’un kuvvetleriyle savaşa tutuştu.(1392 Temmuz) Üç gün süren savaşta; Amasya, Mandin ve Çorum beylerinin yardım isteği üzerine az bir kuvvetle yöreye giden Ertuğrul’un kuvvetleri, kahramanca çarpışmalarına rağmen,mağlûp oldular. Şehzade Ertuğrul şehit oldu. Kadı Burhanettin’in izniyle Moğollar İskilip, Ankara ve Sivrihisar’ı yağmaladılar.

Başarısı üzerine, Osmanlıların himayesine giren Amasya üzerine yürüyen Kadı Burhanettin, Osmanlıların Amasya’nın yardımına yolladığı kuvvetlerin Merzifon’a geldiğini duyunca harbe cesaret edemeyip Sivas’a çekildi.Buna rağmen Amasya Beyi Kadı’dan korkup şehri Osmanlılara bırakmak isteyince 1393 yılında Yıldırım’ın emriyle şehzade Mehmet Çelebi şehri işgal etti ve mühim bir kuvvetle burada sancakbeyi olarak kaldı. O’nun Amasya’daki ikametinde Fetret devrinde kardeşlerine galebe çalmasını temin eden Bayezit, Hacı İvaz Biceroğlu Hamza gibi adamları kazandığını söyleyebiliriz. Yine Çelebi Mehmet buradaki ikameti sırasında Kadı ile küçük çapta da olsa savaşlar yapmış, ayrıca Fetret devrindeki saltanat mücadelesini Amasya’dan yönetmişti.

Böylelikle Osmanlıların ikinci Anadolu Harekâtıyla Kastamonu, Osmancık, Merzifon ve Amasya gibi önemli şehirlerle Yeşilırmak havalisi Osmanlı topraklarına katıldı. Özellikle Amasya’nın alınması, Osmanlıların Tokat ve Sivas’a inmeleri için mühim bir adım teşkil etti. Buna rağmen kadı Osmanlıların güneye inmelerine mani olmak için geçitleri tahkim ettiğinden, bu arada zorlu bir rakip olduğundan I. Bayezit O’nun ölümüne kadar bu taraflarda bir harekât yapamadı. Esasen Yıldırım’ı nakledeceğimiz gibi Rumeli’de de önemli sorunlar bekliyordu.

Yıldırım’ın 1392-1397 Yılları Arasında Rumeli’deki İcraatı ve Niğbolu Savaşı:

Yıldırım Bayezit yukarıda değindiğimiz faaliyetlerle Anadolu’da üstünlüğünü kabul ettiripAnadolu Türk Birliğini kurduktan sonra Macar himayesindeki Eflâk Beyliğinin Tuna’nın güneyine saldırarak Silistre ile Dobruca’da yerleşmesine karşı harekete geçti.

Oysa daha önce de ifade ettiğimiz gibi 1386 yılında I. Murat – o zamanlar,

a)Dobruca,

b)Tırnova,

c)Vidin beyliklerinden ibaret olan – Bulgaristan üzerine Ali Paşa’yı göndermiş, Tırnova’yı ele geçiren Ali Paşa Osmanlı himayesini kabul eden Bulgar Kralını Niğboluya yerleştirerek Bulgaristan meselesini halletmişti. Bu arada Eflâk sorununa da el atılmış, Macarlarla – Osmanlılar arasında anlaşmazlık konusu olma durumundaki bu topraklarla Osmanlılar arasına Bulgar Krallığı tampon olarak düşünülmüştü. Yine tems edildiği üzere Kosova sonrası Yıldırım, Eflâklılar ve Macarlardan kuşku duyduğundan Bulgarlara ve Sırplara karşı toleranslı davranmıştı.

Eflâk Seferi:

Bütün bunlara rağmen Osmanlıların Kastamonu seferi sırasında Macarlar tarafından kışkırtılan Eflâk Beyi Mirçea Dobruca’yı istilâ edince Bayezit 1393’te Rumeli’ye döndü. Tuna Bulgaristan’ı ve Doğruca’yı yeniden fethetti. Tırnova’nın kesin işgal tarihi olan 17 Temmuz 1393’te Kuzey Bulgaristan artık Osmanlılarındı ve Ali Paşa’nın gevşek idaresi yerine Bayezit’in tatlı sert tutumu söz konusu olunca Tuna’nın güneyinden Eflâk ve Macar nüfuzu sökülüp atıldı.

Macaristan Seferi:

I.Bayezit’in bu seferi Osmanlılar’ın Macaristana ilk seferleri olması

bakımından önemlidir.Sefer yakın zamana kadar bilinmiyordu. Prof İnalcık’ın Fatih Devri üzerine Tetkikler ve Vesikalar adlı eserinden öğrendiğimize göre Macaristan’a sefer yapmak isteyen Fatih, önce seferler konusunda rapor istemiş ve bu raporda I. Bayezit’in Macaristan seferinden bahsedilmiştir. Buradaki kayda göre I.Bayezit Salankamen’e gitmiş, Güney Macaristan’ı çiğnedikten sonra seferin ilk etabında Eflâk’a girmişti. Ancak daha kuzeye çıkmak isteyip daglar arasındaki Arges ırmağını aşarken yöredeki bir geçidi tutan Eflâk Beyi, Mirçea çetin bir savaştan sonra Osmanlı kuvvetlerini durdurdu.(1394)

Arges’i geçemeyen ve dolayısıyla Mirçea’yı mağlup edemeyen Yıldırım, anlaşmak zorunda kaldı. Andlaşmaya göre Eflâk’a yeni bir Bey tayin edildi ve bu bey daha sonra Mirçea’yı Erdel’den kaçırttı.

Bulgar Krallığının Ortadan Kaldırılışı (1394) :

Yarım kalan Macaristan seferinden sonra yeniden Balkanlara dönen Yıldırım, Niğbolu’yu aldı ve Eflâklarla anlaşmak suretiyle iki yüzlü bir politika izleyen Bulgar Kralı Yuvan Şişman’ı tevkif, daha sonrada idam ederek Bulgar Krallığını tamamen ortadan kaldırdı. Sadece Vidin’de küçük bir Bulgar Krallığı kaldı.

Osmanlılara Karşı IV. Haçlı Seferi Hazırlığı ve

Niğbolu Savaşının Nedenleri:

Osmanlıların bu son fetihleri,Macar Kralı idaresinde bütün Avrupa’dan gruplar halinde şövalyelerin katıldığı yeni bir Haçlı dalgasına yol açtı.Değişik bir söyleyişle 1394 yılında Papa’nın aracılığıyla Macarlar ve Venedikliler Osmanlılara karşı bağlaşma yapıp bunu Avrupa Hıristiyan alemi de destekleyince:

a) Macarlarla Osmanlılar arasındaki Aşağı Tuna hakimiyeti meselesi, (Tuna’nın güneyi ve Bulgaristan’da üstünlük kavgası),

b) Venedik-Osmanlı rekabeti, (Ege denizi,Mora ve Arnavutlukta),

c) Bizans’ın Osmanlılar tarafından ikinci kez ablukası,

Niğbolu Haçlılar savaşının ana nedenleri oldu.Ancak hemen belirtelim.Balkanlarda üstün bir duruma gelen Osmanlılara karşı bu 4. Haçlı seferinin hazırlanması hiç de kolay olmadı. Örneğin Türklere karşı tek başına yapacağı bir savaşta hiçbir şey elde edemeyeceğini anlayan,düşündüğü Büyük Macaristan hülyası için Türkleri Tuna’dan uzaklaştırmanın şart olduğunu düşünen Macaristan Kralı Sigismund, bu konuda yoğun çaba sarfetti. Bu arada Papa’nın 1394 yılındaki ilk çağrısı üzerine Macarların yanına çok az sayıda gönüllü gitmişti.Esasen seferin diğer Haçlı seferlerinden farkı,O’na halkın ve kralların katılmaması,Avrupanın en seçkin şövalyelerinin Sigmund idaresinde Türklere karşı savaşmasıydı.

Kısaca ancak iki yıllık bir hazırlık sonrası Haçlı alemi Türklerin karşısına çıkabildi ve bu arada Yıldırım hem Anadolu’da yeni girişimlerde bulunma, hem de Bizans’ı 1395’te ikinci kez kuşatma imkanı buldu.

Niğbolu Savaşı (25 Eylül 1396) :

A.S. Atiya’nın “The Crusade of Nicepolis” (Niğbolu Haçlılar Seferi) adlı eserinde teferruatlı bir şekilde verilen bu Haçlı Seferi hazırlığı, önce de belirttiğimiz gibi iki yıl sürdü. Hemen bütün Avrupa’nın çıkarabileceği seçkin ve teçhizatlı bir ordu meydana getirildi. Macaristan, Fransa, İngiltere, Lehistan Krallıkları, Almanya İmparatorluğu ve Venedik Cumhuriyeti gibi büyük devletlerin kuvvetleri yanısıra, Kastilya ve Aragonya Krallıkları, Eflâk Prensliği, Rodos Şövalyeleri ve Papalık kuvvetleri de sefere katıldı. Bu arada Norveç ve İskoçya Krallıkları, Küçük İtalyan Devletleri ve Töton Şövalyeleri de küçük sembolik birlikleriyle Haçlıların yanında yer aldılar. Bizansla da harb hali dikkate alınır, Venedikle denizlerde esasen savaş halinde bulunulduğu hatırlanırsa bütün Hıristiyan aleminin Türklerin karşısında yer aldığı görülür. İşin daha zor yanı, Türk ve Batı kaynaklarında hemen ittifakla ifade edildiği gibi bu kuvvetin toplamı 130.000 kişiyi buluyordu.

Seferin asıl hedefi – önce de değinildiği gibi – Macarlar yönünden Aşağı Tuna, Venedikliler yönünden Ege, Arnavutluk ve Mera hakimiyetiydi. Bizans İstanbul'u kurtarma derdine düşmüştü. Papa ve diğer bağlaşıklar ise A.S. Atina'nın ifade ettiği gibi Memluklular tarafından ortadan kaldırılan Kudüs Krallığını ihya etmeyi düşünerek eski Haçlı ruhunu canlandırmak istemekteydiler.

IV. Haçlı Seferine katılan Fransız şövalyeleri 1396 yılının nisan ayı sonunda Fransa’dan hareketle Bavyera – Viyana yolunu takiben Budin’e geldiler. Haçlıların hareketini duyan Yıldırım ise İstanbul sargısını kaldırarak süratle Edirne’ye geldi. Macaristan’a ilân – ı harb etti. Burada kendisine katılan Mora’daki kuvvetlerle birleşip yine “ Yıldırım” hızıyla Tırnova’ya ulaştı ve burada da Sırp kuvvetleriyle birleşti. Ancak bu katılmalara rağmen Anadolu ve Rumeli’deki garnizonlarda asker bırakma zorunluluğu yüzünden bütün kuvvetlerini seferber edememiş, yanına sadece 70.000 kişi toplayabilmişti.

Nevers Kontu (Burganya veliaht Prensi) idaresindeki Fransızlardan meydana gelen Haçlı kolu ise Segedin sonrası diğer Haçlılardan ayrılıp Transilvanya’yı baştanbaşa açıp Rotterturm geçidini aşarak Eflâk’a girmişti. Burada Osmanlılara tabi oldukları için halka görülmedik zulümler yaparak Küçük Niğbolu yakınındaki Vid suyunu geçerek diğer kolla birleştiler.

Birleşen Haçlılar önce Küçük Niğbolu’yu aldılar. Burada, Tuna’nın batısından gelen İtalyan, doğusundan gelen Venedik ve Bizans deniz kuvvetleriyle de birleşip yine Tuna kıyısındaki büyük Niğbolu’yu kuşattılar. ( 10 Eylül 1396 )

Niğbolu’da mühim bir Türk garnizonu olduğu gibi şehir halkının çoğunluğu Türk’tü. I. Murat devrinin seçkin akıncılarından olan kale kumandanı Doğan Bey, kuşatma üzerine halkı müstahkem surlarla çevrili olan kaleye aldı ve Yıldırım’dan yardım isteyip savunmaya geçti.

Osmanlı Sultanından ve ordusundan haber alınamayıp, Haçlılar arasında “Türk Sultanının devletini savunmaktan ümidini keserek Kahire’ye kaçtığı, Memluk Sultanına sığındığı” söylentisi yayılınca muhasara gevşek tutulmaya başlandı. Hatta Ati’ya değindiği gibi ( sh.64), Haçlılar tam 15 gün bu yüzden çepeçevre sarılmasına rağmen teslim olmayan Türk muhariplerinin karşısında içki içip, türlü rezaletler yaparak onlarla alay dahi ettiler. Bu arada mantıki olmamasına rağmen Hıristiyan tarihçisi Launclavius ile bazı Türk tarihçilerinin yazdıkları bir husus, Haçlılarının muhasarayı ne denli gevşek tuttuklarını, Türk cesaretini göstermesi bakımından ilginçtir, naklinde yarar vardır.

Rivayete göre Tırnova’da son hazırlıklarını yapan Yıldırım, Niğbolu’ya yaklaştığı bir sırada büyük bir cesaretle Macar kıyafetine bürünüp kalenin önüne kadar gelmiş ve surların altında muhteşem beyaz atının üzerinde Doğan Bey’le görüşmüştür. Görüşmede Yıldırım Niğbolu kalesine yaklaşarak kale muhafızı Doğan Bey’e seslenir.

- “Bre Doğan, bre Doğan,

- (Doğan Bey bu sesi çok iyi tanımaktadır. Heyecanlanır.) Benim Saadetlû Sultanım.

- Nicesin Doğan Bey?

- Hünkârım, asker var, yiyecek yok.

- Sabret geliyorum.”

Bundan sonra süratle Nikepolis (Niğbolu) önüne gelen Türk Sultanı onları

Tam bir bozguna uğratır. ( 25 Eylül 1396 ). Haçlıların çoğunu tutsak eder.

O’nun tutsaklardan sadece Kont Neveres’i serbest bırakmadığı söylenir. Avrupa Iiteratüründe henüz 22 yaşında olmasına rağmen Niğbolu’da cesurca savaştı. Tutsaklığı sırasında korkmadı diye bu konta “Korkusuz Jan” denir. Bizim tarihlerimizde ise Yıldırım’ın huzuruna kabul ettiği Korkusuz Jan’a: “ Bir daha benim aleyhimde silah kullanmak üzere ettiğin yemini sana iade ediyorum Eğer şerefini muhafaza eden bir adam isen bilakis silahını şer’an eline almaya ve hıristiyanlığın bütün kuvvetini aleyhime toplamağa davet ederim.” Dediği kaydedilir.

Niğbolu Zaferi:

a) Haçlılar kesin olarak hezimete uğratılıp Türkleri Balkanlardan atmak konusundaki son Haçlı teşebbüsü neticesiz bırakıldı.

b) Savaş alanında ölen 30.000 Haçlı yanısıra 10.000 de tutsak alındığından Haçlılar Kurtuluş Akçesi (Fidye – i Necat) ödemek zorunda kaldılar.

c) Haçlıların bütün ordugâhı, ağırlıklarıyla birlikte ele geçirildiğinden pek çok ganimet alındı. Bu gelirle Edirne’deki Yıldırım Camii kurduruldu.

d) Macaristan ve Orta Avrupa’ya komşu olunarak Avrupa içlerine de Türk nüfuzu hissettirilmeye başladı.

e) Bizans’a batıdan yapılacak yardıma mani olunup İstanbul’un fethi için müsait bir ortam hazırlandı.

f) Aynı şekilde Osmanlılar; Eflâk Boğdan ve Arnavutluk’daki fetihleri için de avantajlı duruma geldiler.

g) Yıldırım’a Anadolu Türk Birliği’ni tamamlama çalışmaları ve Timur tehlikesine karşı bağlaşık bulabilme fırsatı doğdu.

h) Avrupa’nın yanısıra bütün İslâm aleminde Gazi Sultan’ın nüfuz ve şöhreti en yükset noktasına eriştirdi. Bundan sonra Osmanlı padişahları Sultan sanını kullandılar.

Değişik bir söyleşiyle: Feodal şövalyeliğin en büyük ve de son girişimi

- belki de – olan Niğbolu Savaşı askerliğin en büyük ve de son girişimi – belki de – olan Niğbolu Savaşı; askeri ve siyasî sonuçları bakımından I.Kosova’yı tamamladı. Öte yandan Yıldırım’ın bu muzafferiyeti: Türk ve İslâm aleminde, hatta Balkanlarda, büyük bir memnuniyetle karşılanıp, Türklere:

a) Balkan fütuhatını ve burada takip ettikleri iskân siyaseti,

b) Uzun süredir ekonomik abluka altında tutulan İstanbul’un fethi,

c) Anadolu Türk Birliğinin tamamıyla gerçekleştirilmesi gibi gerçekleştirmeyi düşündükleri yarım kalmış konular için çok müsait birz ortam doğdu.

İstanbul Kuşatması ve II. Anadolu Harekâtı (1397-1402):

Niğbolu’da Macarlar ve bağlaşıkları yenilmiş, Batı alemi susturulmuş, yalnız kalan Venedik Bizans’a yardımdan vazgeçmişti.

Öte yandan da Niğbolu Savaşı sırasında 1373’ten beri Osmanlılara tabi olan Paleoloğlar:

a)İstanbul’un dini ehemiyeti,

b)Günün koşullarıyla aşılması zor surlar,

c)Kuvvetler Rumeli’de ise Anadolu’dan, Anadolu’da ise Rumeli’den gelen tehdit şeklindeki emniyet subaplarına güvenerek başkaldırmışlardı.

Bu yüzden Niğbolu sonrası Yıldırım’ın ilk işi yarım kalan İstanbul muhasarasına devam etmek oldu. Esasen önce de belirttiğimiz gibi İstanbul’un fethi:

1 – Stratejik bir zaruret olması,

2 – Venedik’in araya girip Osmanlıları ikiye bölmesinin önüne geçirilmesi için lüzumluydu. Hatta bu yüzden Bayezit elini de çabuk tutmak istiyordu.

İstanbul’u mutlaka ve süratli bir şekilde ele geçirmek isteyen Türk sultanı bunun için önce boğazları tamamiyle güvence altına almayı düşündü. Anacak donanması kuvvetli olmadığından :

a) Önce başlanan Güzelcehisar’ın yapımını hızlandırdı.

b) Gelibolu limanını daha savunulur hale koymak suretiyle bu yerde kara tahkimatı yaptı.

Ne yazıktır ki Osmanlılar Rumeli’de ve Bizans’a karşı Niğbolu zaferinin sonucundan politik alanda faydalanmaya başladığı sırada Anadolu’da daima böyle fırsatlar kollayan, menfî tutumlarını devam ettiren Karamanlıların tehlikesi kendini gösterdi. Karamanoğlu beyi Osmanlı topraklarının bir kısmını alıp Bursa üzerine yürüdü. Bu arada Bizans imparatoru I. Manuel Papa’ya gidip yardım istedi. Yardıma gelen Busiko 1399’da İsmit’e saldırdı. Ancak başarılı olamayıp İstanbul’a döndü.

Yıldırım güçlü olmasına rağmen Memluklardan ve Timur’dan kuşku duyduğundan böyle nazik bir zamanda (1397) Karaman tehlikesi ortaya çıkınca İstanbul muhasarasından yine vazgeçti. Rumeli’den ayrılıp Anadolu’ya geçti. Buradaki kuvvetlerini de toplayıp Karamanoğulları üzerine yürüdü.

İki taraf arasında Akçay ovasında yapılan savaş uzun sürdü. Büyük kayıplar verildi. Neticede Karaman beyi öldürüldü ve Osmanlılar beyliğin topraklarının çoğunu istila ettiler. Bu Karamanoğulları beyliğinin ilk defa ortadan kaldırılmasıdır (1397). Ancak I. Bayezit bu başarıya rağmen anılan beyliğin oplitik varlığına son verememiş, İçel bölgesinde dağlık bir arazide varlıklarını devam ettiren Karamanoğulları yeniden tarih sahnesine çıkmışlardır.

II. Anadolu harekâtının ilk etabı olan Karaman seferi sonrası I. Bayezit, Anadolu’da ikinci tehlike olan Kadı Burhanettin üzerine yürüdü. Amacı Timur tehlikesi belirmeden Kızılırmak’ın doğusundaki kargaşalığa son verme, Anadolu Türk Birliğini kesinlikle kurmaktı.

Bu maksatla 1398 baharında mühim bir kuvvetle Samsun üzerine yürüyerek Müslüman Samsun’u ele geçirdi. Ceneviz Cumhuriyeti’yle dost olduğu için onların elindeki Gavur Samsun’a dokunmayan Türk Sultanı Canik havzasını ele geçirmekle yetindi. Oradan da Kadı Burhanettin’in ülkesine hareket etti.

Daha Samsun civarında iken oğullarının idaresindeki bir kuvvet Sivas üzerine gönderildiğinden rahatlıkla Sivas ele geçirildi. Yanı sıra Tokat, Niksar, Şarkikaraağaç, Kayseri, Kırşehir ve Aksaray’da Osmanlı ülkesine katılınca Orta Anadolu’nun doğusu Anadolu Türk birliğine dahil oldu (1398). Aynı yıl Elbistan, Divriği ve Harput’ta alındı.

Özellikle bu son fetihlere Kadı Burhanettin’in ülkesi yanı sıra Dulkadiroğulları arazisi de ele geçirilmiş ve Niğbolu zaferinin Neticeleri de dikkate alınırsa böylelikle Yıldırım’ın II. Anadolu harekâtıyla Anadolu Türk Birliği kurulmuştu.

Hemen işaret edelim. Başarı sonrası 1399 yılında Osmanlıların Dulkadiroğulları arazisini istilâsı, o zamana kadar dostluk çerçevesi içerisinde cereyan eden Osmanlı – Mısır ilişkilerini sarstı. İki taraf bundan böyle birbirini rakip ve hatta düşman görmeye başladılar. Bunu duyan Timur ise her iki devleti de ayrı ayrı ezmek için ortamın müsait olduğunu düşünerek bu devletler üzerine sefere çıkma kararı aldı.

Yıldırm’la Timur Arasındaki Ankara Savaşı (1402) ve Sonuçları:

I.Bayezit’in Suriye – Mısır sınırına dayanmasıyla Osmanlılarla Memlut Devleti’nin arası açılmıştı. Bu durumu fırsat bilen Timur, büyük ordusu ile doğuya geldi ve Mataharten’in elindeki Erzincan’ı alarak Osmanlı arazisine girdi.

Moğolların Sivas’a doğru ilerleyip şehri sargı içerisine alması üzerine Sultan Bayezit, Timur’un ordusuna baskın yapmak üzere oğlu Mehmet Çelebi’yle Anadolu Beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa kumandasında kuvvet gönderdi. Ancak bunu haber alan Timur, daha önce davranarak bunlar karşısına daha üstün sayıda kuvvet gönderdi. Bu kuvvetler, Osmanlı askerini yendiler.

Bundan sonra Sivas teslim oldu. Sivas’ın düştüğünü duyan I. Bayezit, hazırlıksız olduğundan derhal karşı koyamamış ve Timur’un daha içerilere gireceğini sanarak O’nu içerde karşılamayı uygun bularak Kayseri’de rakibini beklemişti. Fakat Timur düşünülenin aksine Sivas’ta büyük katliam yaptıktan sonra dönüp Suriye ve Irak üzerine yürüdü. Türkçe konuşan, Türk töresine çok bağlı olan Timur’un Sivas katliamı yadırganır. O bu yüzden Türk kamu oyunca bir türlü affedilemez.

Timur, aynı süratle ve yine maalesef gittiği yerleri kana ve ateşe boğarak Suriye ve Irak’ı aldı. Oradan Azerbeycan’a dönüp hazırlandı. O’nun bu arada Arrah’a gelmesinden kuşkulanan ve tekrar Anadolu’ya yürüyeceğini zanneden Yıldırım, kuvvetlerini toplayarak Sivas’a doğru ilerlemeye başladı. Bunu duyan Timur, şehzadeleriyle ümerasından bir kısmını Osmanlı taarruzunu durdurmakla görevlendirip kendisi de bütün kuvvetiyle Nahcıvan’a geldi.

Muhtelif kayıtlara göre Timur’un birbiri ardına kazandığı bu son zaferlerden ve özellikle Sivas ve havalisinin, daha sonra Suriye ve Irak halkının başına gelen felaketlerden dehşet içinde kalan Osmanlı ileri gelenleri, O’nun çok üstün kuvvetlere sahip olduğunu zannediyor ve barış yanlısı görünüyorlürdı. Bu barış ve uzlaşma taraflarının tesiriyle Osmanlı Sultanı Timur’la anlaşmaya karar verdi. Fakat karşılıklı mektuplaşmalar sonunda andlaşma mümkün olmayıp aksine karşılıklı ithamlarla iki tarafın arası daha da açıldı ve savaş kaçınılmaz oldu. Bu mektuplar Feridun Bey ve Sarı Abdullah Çelebi Münşeat mecmualarındadır.

Nahcivan’dan hareketle Avnik’e gelen Timur, iki ay sonra Erzincan’a vardı ve Kemah’ı muhasara etti. Bu müstahkem kale 15 günden fazla dayanamayarak teslim oldu. Timur burada Sivas’a doğru yürüyünce Yıldırım ötedenberi savaşa hazır bulundurduğu ordusunun başına geçerek rakibini karşılamaya çıktı.

Timur, Sivas’ta iken Osmanlı Sultanı’nın bütün kuvvetlerini toplayarak Tokat’a geldiğini duydu. Kızılırmak kıyısını takip ederek Kırşehir havalisine gelen Timur’un ileri karakola çıkan kuvvetleri Osmanlı ordusunun yaklaşmakta olduğunu bildiriyordu. Bunun üzerine Timur, çoğu piyade olan Osmanlı ordusunu iyice yormayı da düşünerek savaşı kabulden vazgeçerek Ankara’ya doğru ilerlemeye başladı. O da önçüleri gibi Kızılırmak kıyısını takip etti ve kendisini izleyen Yıldırım’dan daha süratle hareket ettiği için Ankara kalesini kuşattı.

Kuşatma ilerlediği sırada osmanlı Sultanı’nın Ankara’ya yaklaştığı haberi geldi. Bu yüzden Timur, sargıyı kaldırıp yine Yıldırım’dan önce Çubuk ovasına varıp Çubuk çayını ardına alarak ordusunu savaşa hazırladı.

Yıldırım, Tokat’tan süratle yola çıkmış ve Timur’un yolunu kesmeye çalışmıştı. Ancak buna muvaffak olamayınca ve Ankara’nın da kuşatıldığını öğrenince Sivas örneği katliam yapılır kuşkusuyla ikinci bir hataya düştü. Yorulan kuvvetlerini dinlendirmeden alelacele Çubuk ovasına gelip Timur kuvvetlerinin karşısında mevzilendi.

Kayıtlara göre 160.000 kişilik Timur ordusu ile ancak 70.000’i bulan Yıldırım Bayezit’in ordusu, 28 Temmuz 1402’de savaşa başladı. Aşağıdaki genişçe ele alınacağı gibi Çubuk ovasına gelişi ve dizilişi itibariyle de avantajlı olan Timur ordusu bundan da anlaşılacağı gibi ilk hamlede sarsıldı ve bozulmaya başladı. Fakat daha önce aldığı tedbirlerle yedek kuvvetlerini öğleden sonra savaşa sokan Timur, susuzluk ve sıcağın tesiriyle daha da yorulan Osmanlı ordusuna karşı genel taaruz emrini verdi. Bu sırada görüldüğü üzere Timur ordusu, dört bir taraftan Osmanlı ordusunu sarmış ve savaşın en şiddetli dönemi başlamıştı da.

İkindiye doğru Şehzade Süleyman Çelebi ile Vezirlâzam Ali Paşa, savaşın kaybedildiğini görerek dövüşe dövüşe geri çekilip, bu arada diğer kanadın komutanı olan Şehzade Mehmet Çelebi de savaş alanını terkedince harbin kaderi tamamen Yıldırım’ın aleyhine döndü. Buna rağmen kahramanlıkta askerine örnek olmak isteyen Osmanlı Sultanı sonuna kadar savaşa devam etti.

Anadolu Türk beyliklerinin Timur tarafına geçmesi ve savaş anında iki oğlu ile sadrazamının kendisini bırakmasına, bu arada her taraftan sarılmış olan kuvvetlerinin yenileceği açıkça görülmesine rağmen Minnet Bey’in kaçma teklifini red ve şerefle ölmeyi tercih eden I. Bayezit, akşamüzeri yanında kalan 3.000 kişi ile yakındaki Çataltepe’ye çekildi. Burada bir süre hücum eden Timur kuvvetlerine dayandı. Nihayet gece vaki iki beylerbeyi başta olmak üzere Osmanlı ordusunun ileri gelenlerinde bir kısmı kendilerini tamamen saran kuvvetleri yarıp kaçmaya çalıştılar. Ancak bunlardan çoğu askerinin başında öldü ve bir kısmı Yıldırım’la birlikte tutsak edildi.

Osmanlı tarihlerinin çoğu Mustafa Çelebi’nin Ankara savaşında kaybolduğunu yazarlar. Sadece Dusturname-i Enveri’ye göre Timur bu şehzadeyi beraberinde Semerkand’a götürmüş, ölümünden sonra serbest kalan Mustafa Anadolu’ya gelmişti. Dukas’a göre “Düzmece” diye adlandırılan Mustafa budur ve Prof. İnalcık’a göre O’na Düzmece denmesi hatadır.

Yıldırım’ın Tutsaklığı, Ölümü – Şehzadelerin Durumu ve Timur’un Anadolu’dan Ayrılması:

Ankara savaşını kaybeden Yıldırım’ın tutsak edilişi ve ölümünü Osmanlı tarihleriyle Timur’un Fetihnamesi oldukça farklı verirler.Bu arada ünlü Seyahatname yazarı Clavio’da bu konuda oldukça ilginç nakillerde bulunur. Dahası Timur’un Bayezit’i demir bir kafes içersinde gezdirdiği konusunda özellikle halk arasında yaygın bir söylenti de vardır.

Bütün bunları aydınlatabilmek için teferruat ta olsa bir sentez yapmamız yararlı olur.

Bizim kaynaklarımıza göre ; Ankara savaşının son haftasında Osmanlı Sultanı çarpışmaya devam ederken,Timur yanlısı Germiyan Beyi O’nu tanımış ve Timur’un canlı getirilmesi şeklindeki emri gereği yakalayarak rakibinin huzuruna götürmüştür.

Timur’un Fetihnamesine göre; Yıldırım kaçarken bir gürz darbesi ile atından düşürülmüş, bu sırada “ Ben Bayezit’im, beni hükümdarınızın yanına götürünüz” dediği için

Timur’un otağına götürülmüştür.

Kaynakların ortak nakline bakılırsa; yatsı namazı sırasında Osmanlı Sultanı huzuruna götürüldüğünde, Timur durumdan haberdar olduğu halde önem vermiyormuş gibi görünmek için, oğlu Şahruh'’a satranç oynar bir tavır takınmış, rakibini görünce gülümseyerek ayağa kalkmıştır. O zaman Yıldırım’ın:

“Allah’ın bedbaht ettiği insanla alay etmek fenadır, fena “ dediği, Timur’un’sa: “ Hayır,maksadım alay etmek değildir.Allah’ın, bu dünyayı senin gibi bir körle benim gibi topala bıraktığına gülüyorum,” diye cevap verdikten sonra O’nu teselliye çalıştığı, savaşın sorumluluğunu Yıldırım’a yüklediği söylenir. Yine kayıtlara göre Timur bu sırada Yıldırım’a hayatını bağışladığını, arzularını yerine getirmeğe çalışacağını da ifade etmiş, Bayezit’ te bundan yararlanarak savaş sonuna kadar kendisi ile beraber kalan oğullarından Musa ile Mustafa’nın bulunmasını istemiştir. Musa’nın bulunup babasının yanına getirildiği konusunda bütün kaynaklar müttefikse de Mustafa’nın durumu hayli karışıktır. Timur’un Fetihnamelerinde Osmanlı Sultanıyla birlikte iki oğlunun tutsak edildiği kaydedildiği halde Osmanlı tarihlerinin çoğu Mustafa Çelebi’nin Ankara savaşında kaybolduğunu yazarlar. Sadece Düsturname_i Enveri'ye göre Timur bu şehzadeyi beraberinde Semerkand'a götürmüş, ölümünden sonra serbest kalan Mustafa, Anadolu’ya gelmişti. Dukas’a göre “ Düzmece” diye adlandırılan Mustafa budur ve Prof.İnalcık’a göre O’na Düzmece denmesi hatadır.

Kaynakça: Türkiye Tarihi

Yazarlar: Atatürk Eğitin Enstitüsü Öğretim Üyeleri

* Adem KAYMAZ * Halim ŞENGÜL * Dr. K. Ekrem Uykucu

* Dr. Cahit BALTACI * Dr. Hüseyin DAĞTEKİN * Mesut TALASLIOĞLU

* Dr. Cemal GÖKÇE * Dr. Hüseyin SALMAN

9

0 yorum: