', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: YUNUS EMRE’NİN YAŞADIĞI DEVİRDE ORTA ASYA VE ANADOLUDAKİ GENEL DURUM

15 Ekim 2007 Pazartesi

YUNUS EMRE’NİN YAŞADIĞI DEVİRDE ORTA ASYA VE ANADOLUDAKİ GENEL DURUM

1.YUNUS EMRE’NİN YAŞADIĞI DEVİRDE

ORTA ASYA VE ANADOLUDAKİ GENEL DURUM

Anadolu Selçuklu devletinin zamanla zayıflaması, özellikle Kösedağ savaşında Moğollar’a yenilmesi Anadolu’daki Moğol felaketinin başlangıcı olmuştur. 1260 yılından sonra zayıflayan otorite kuramayan Anadolu Selçuklu Devleti’nin yerine Moğol egemenliği hüküm sürmeye başlamış, ancak Moğollar da her tarafta askeri üstünlük sağlayamamış, gönderilen Moğol güçleri merkezlerini tanımayarak isyan etmiş ve bağımsızlıklarını ilan etme gibi girişimlerde bulunmuşlardır. Bunun nedeni olarak o devir her iki yerde; gerek Anadolu gerekse Orta Asya’da karışıklar ve belirsizlikler hakim durumdaydı. Çünkü Yunus Emre’nin yaşadığı zaman olan (12.asrın sonları ve 13 asrın başları) Anadolu’da; Selçukluların dağılması ve beyliklerin otaya çıkmasıyla ortada tam bir kargaşalık vardı. Kısmen Anadolu’ya Moğollar hakimdi. Bu durum Karamanoğulları’nın bağımsızlık ilan etmesine sebep olmuştur. Ve Karamanoğulları Beyliği 1256 yılında bir Kolonizatör Türkmen dervişi olan Nure Sofi’nin oğlu olan Kerimüddin KARAMAN önderliğinde kurulmuştur. Diğer taraftan Orta Asya’da da yine Moğollar her tarafı yıkıp döküyorlardı. Özellikle bu devirlerde Anadolu’da bir iç isyanın çıkmamasında ve Moğolların onca istilalarına ve baskınlarına rağmen ayakta durmalarında başta Yunus Emre olmak üzere Anadolu’da bulunan birçok Türk dervişinin Alp-Erenlerinin ve Türkiye mutasavvıfların tesiri büyüktür. Bu bakımdan tekke ve dergahta bulunan dervişler ve onların erlerine büyük görevler düşüyordu. Çünkü Anadolu'da devlet otoritesi iyice zayıflamış ve Moğollar gibi dış güçlere karşı her zaman hazırlıklı ve moralli olmak gerekiyordu. Bunu da Yunus Emre gibi dervişler ve Erenler sağlıyordu. Orta Asya’da durum bundan farklı değildi. Hoca Ahmet Yesevi bir taraftan Orta Asyada durumu düzeltmeye çalışırken diğer taraftan yetiştirdiği yüzlerce Türkiye Mutasavvıflarını Anadolu'ya gönderiyor ve Anadolu'nun Müslümanlaşmasını sağlıyordu. 12. asırda başlayan bu İslamlaştırma hareketi gerek Selçuklu gerekse Osmanlı devletinin Anadolu’da yerleşmesi bakımından büyük kolaylık sağlamış bir çok yöre kılıçsız ve kalkansız birden İslam’ı kabul etmişlerdir. Bu konuda en büyük görevi tartışılmaz bir şekilde bir çok ilim adamımızın da belirttiği gibi kolonizatör Türkiye dervişleri üstlenmişlerdir. Anadolu’nun Müslümanlaşmasında daha Türkler Malazgirt savaşından önce Anadolu’ya ayak basmamışken ve Anadolu bir Rum diyarı iken Orta Asya’da bulunan Hoca Ahmet Yesevinin telkinleriyle burulara gelen ve burada aileleriyle yerleşen geldikleri yöreleri Müslümanlaştıran Alp-Erenler yani Türk dervişleridir.

2. YUNUS EMRE’NİN HAYATI VE YAŞADIĞI YER

Anadolu Moğol istilasıyla ezilmiş, çökmüş bir vücut halinde idi. Kılıçla kargının son şakırtılarının şimşeklendiği bedbaht bir iklimde kuvvet son sözünün söylemiş gibi görünüyordu. Böyle bir beldede bir güneşin doğması bekleniyordu. Bu beldenin üç asırlık gerçek sahipleri bekleniyordu. Ve beklene gün gelmiş, Yeşildere vadisinin kenarında bulunan Aşıklar Öreni’nde yepyeni bir ses yepyeni bir soluk dünya’ya teşrif etmek üzere idi. Hoca Ahmet Yesevi’nin irşatları ve Anadolu'ya Alp erenler göndermesi ve buranın Müslümanlaştırılması faaliyetlerinin bir sonucu olarak Horasan’dan buraya göç eden Türkemen Dervişi olan İsmail Hacı’ya Allah bir torun daha nasip ediyordu. Yıl: H:638/M:1240. Ve nefesiyle, sözüyle tüm çağları aşacak olan bir çocuk dünyaya geliyordu. Bu ıssız vadide. Bu çocuk farklı mı idi ne? Anadolu’nun üstünü kaplayan o kapkaranlık bulutlar birden dağılmış ortaya yepyeni pırıl pırıl, berrak berrak bir gökyüzü çıkıvermişti.

“Ben yürürem yane yane. Aşk boyadı beni kane

Ne akılem ne divane, gel gör beni aşk neyledi.”

diyordu bu çocuk. “sevelim sevilelim bu dünyaya kalmaz” diyordu... Önemli olan sevmektir diyordu. Bu çocuk. Adını da yıllardır bir balığın karnında kalan ve sonra ortaya peygamber olarak çıkan Yunus Peygamber’den alıyordu. Adı Yunus idi. Yunus Emre... soyadı ise Sevgi, Dostluk ve Gönül idi..

Yunus Emre’nin dedesi İsmail Hacı Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiş ve Karaman oğullarından halen Karaman’a 29 km. uzaklıkta bulunan eski yerde geniş bir arazi satın aldığını Başbakanlık arşivlerindeki Yavuz Sultan Selim İl yazıcı defterinden öğreniyoruz. Bulunan belgedeki isimler az değişikle halen günümüzde kullanmaktadır. Karaman oğulları beyliğini seçmelerinde onlarla olan akrabalık bağlarının bulunmasından kaynaklanmaktadır. İsmail Hacı topluluğu Horasan’dan gelip Larende’nin 29 km doğusunda, şu anda Yeşildere Kasabası sınırları içerisinde bulunan vadiye yerleştikten sonra burada bir zaviye kurdu. (1) Yunus Emre İsmail Hacının torunudur ve Karaman’da H:638/M:1240 yılında dünyaya gelmiştir. Doğum ve vefat tarihlerin tam olarak bilinmemekle birlikte bu tarihler tahmini olarak yazdığı kitap olan Risüaletünnushıyye’den çıkarılmaktadır (2) Buradan şu sonuç ortaya çıkıyor. Yunus Emre’nin dedeleri bu bölgeye göç etmişler ve bu bölgede sürekli kalmak için geniş arazi satın almışlardır. Bu kadar geniş arazileri olan bir zatın Hacı Bektaşi kapısına gidip buğday istemesi biraz düşündürücüdür. Ki daha sonraları Yunus Emre bizzat kendisinin Karamanoğlu Mehmet Bey’den eski adı Yerce olan bir köyden arazi satın almıştır. Bu aldıkları arazilerde zaviyeler kurmuş olan Yunus Emre aynı zamanda buradan elde ettiği gelirlerle her gün yüzlerce muhtaca yardım etmiştir. Daha sonraları gerek kendi köyü olan Karye-i Yunus Emre’de gerekse Karaman’da kiriş haneleri ve vakıflar zaviyeler kurmaya devam etmiştir. Bu arada ortaya atılan ve kaynağı sadece birtakım menkıbelere dayanan ve ilmi hiçbir belgeye dayanmayan bir iddia vardı ki o da Yunus Emre’nin Hacı Bektaşi-ı Veliye buğday istemesi için gitmiş olma iddiasıdır. Bu iddia tamamen bin hurafedir ve asırlardır Anadolu’da yaygın olan efsanevari söylentilerden başkası değildir. Çünkü bu iddianın asılsız olduğunu tarih otoritelerinin hepsi kabul ediyor. Kaldı ki Yunus Emre zaten dönümlerce araziye sahip olan bir vadide yerleşmiş ve yanında işçileri ve dervişleri olan varlıklı bir şeyhtir. Yunus Emre Bektaşi değildir, şiirlerinde Bektaşilik ve Hacı Bektaşi-i Veliden de bahsetmemiştir. Demek oluyor ki her ne kadar Yunus Emre çeşitli İslam diyarlarını gezmiş ise bile bu onun oralarda bulunduğu veya mezarını oralarda olduğunun bir delili olamaz. Zaten Anadolu’da onlarca şeyhlik veya müridlik yapan Yunus Emre veya Yunus adında zatlar vardır. Şu anda tarihçilerin kesin gözüyle baktığı iki yer vardı. Bunlardan bincisi Eskişehir’de bulunan Sarıköy'de ki mezar diğeri ise Karaman’da bulunan Yunus Emre camisinin yanında buluna türbedir. Karaman’daki mezara türbe diyorum, çünkü diğer mezarın değil Yunus Emre büyük zatlarla hiç alakası yoktur. Cumhuriyetten sonra Sarıköy’de bir mezar açılmış ve içinden bir sürü cesetler çıkmış ve içlerinden en büyük kafa tasını alarak bu Yunus Emre’nindir denilerek onun için bir abide yaptırılmıştır. Bunun hiç ilmi dayanağı yoktur. Elde bulunan belgeler ise Yunus Emir Bey’ine ve Emrullah Yunus Sami tekkesine ait belgelerdir (3) Bu arada Konya Valiliğinden Yunus Emre’nin Karaman’da olduğuna dair pek çok rapor gelmesine rağmen bu durum kamuoyundan gizlenmiştir. Bütün bu olanlardan sonra anlaşılıyor ki Yunus Emre Karaman’lıdır ve mezarı Karaman’da bulunmaktadır. Zira Osmanlı devleti zamanında bile Yunus Emre’nin mezarının Karaman’da olduğuna dair belgeler ve deliller mevcut ve o zamanlar aksini söyleyen bir kimse yoktu. Çünkü herkes Yunus Emre’nin Karaman’da olduğunu biliyordu. Bu yüzdendir ki Osmanlı Devleti kayıtları Yunus Emre’nin hep Karaman’da olduğunu tasdik ederler. Sözde Sarıköy’de ki Yunus Emre mezarlığı sonradan yapılmış ve içine görgü şahitlerinin bile inanmadığı birtakım hileler karıştırılmıştır. Yunus Emre‘nine mezarı diye açılan mezarda bir sürü cesetleri görenler orada tutulan tutanağı bile imzalamamışlardır. Bu birtakım kimselerin sırf Yunus Emre’yi Eskişehirli yapmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Şurası da bir gerçek ki Sarıköy’deki yatan zatın ismi bile Yunus Emre değildir. Yunus Emir Beydir. Öte taraftan yine tarih araştırmacıları Yunus Emre’nin tahsilini Konya’da yaptığını ve kendisinden 35-40 yaş büyük olan Mevlana’dan ders aldığını belirtiyorlar. Bu durum ister istemez Yunus Emre’nin Karaman’da bulunduğunu kuvvetlendiriyor. Zaten Yunus Emre bu durumu şiirlerinde: “Mevlana hüdavendigar bize nazar kılalı, anın görklü nazarı gönlümüz aynasıdır....Mevlana meclisinde saz ile işret oldu, Arif maniye daldı, çok biledir ferişteh” diye belirtir. Ama bir kere Hacı Bektaşi Veliden bahsetmez. Osmanlı Devletinin aşağı yukarı her tarafını gezen ünlü Türk Seyyahı Evliya Çelebi 1648 yılında Karaman’a gelmiş camileri ve türbeleri gezmiştir.İşte Evliya Çelebi burada Yunus Emre’den de bahsetmiş ve şöyle demiştir:”Kirişçi Baba Camiinde, Yunus Emre hazretlerinin mezarı bulunmaktadır. vs.

Bu arada diğer bir belge var ki halen Başbakanlık arşivi 18304 numarada kayıtlı bulunan bu belge; özetle Yunus Emre’nin türbesinin aydınlatılması için ödenek ayrılması hakkında 1235 tarihinde yazılmıştır. Bunlar:

a) Yunus Emre’nin ataları Horasan’dan gelmişler ve başlarında dedesi İsmail Hacı vardır.

b) Yunus Emre’nin Karamanlı olduğunu gösteren belgelerin hemen hepsi resmi ve sağlam belgelerdir. Bu belgeler Osmanlı Devleti zamanında sıkı bir şekilde korunmuş ve mühür ile mühürlenmiştir.

c) Yunus Emre’nin Karamanlı olduğuna dair ilk bilgiler diğerlerinin aksine Osmanlı Devleti belgelerinden gelmektedir. Ama Yunus Emre’nin başka yerlerde bulunduğuna dair hiçbir resmi ve sağlam kaynak yoktur. Bilakis Yunus Emre’nin Karamanlı olduğuna dair sağlam kaynaklar halen mevcuttur. Ve bizzat kendi ismi geçmektedir. Osmanlı Devletinde Yunus Emre’nin mezarını yeri olarak hep Karaman gösterilmiş ve bu türbenin giderleri için ödenek bile sağlanmıştır.

d) Başta Mevlana olmak üzere Yunus Emre ile defalarca görüşmüşler ve onun bir Türk olduğunu ona Türkmen Kocası demişler ve Karamanoğulları sarayında sözü geçen bir zattır.

e) Yunus Emre çevredeki bütün Türkmenlerin özellikle de Şehzadelerin de şeyhidir.

f) Aynı zamanda varlıklı bir şeyh olan Yunus Emre vakıflar ve zaviyeler kurarak bölgenin sosyal yönden kalkınmasın sağlamış ve diğer kolonizatör Türk dervişleri gibi Moğolların saldırıları karşısında milleti örgütlemişler ve onlara manevi destek olarak morallerini yüksek tutmuşlardır.

g) Belgelerde geçen yer ve köy isimleri halen mevcuttur. Ve hepsi Karaman’ın birer köyü veya kasabasıdır.

h) Bütün bunlardan tek bir sonuç çıkıyor: YUNUS EMRE KARAMAN’LIDIR VE MEZARI KARAMAN’DA BULUNMAKTADIR..

olarak restore edilmiştir.

ŞİİRLERİ

BANA SENİ GEREK SENİ.

Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni

Ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim en yokluğa yerinirim

Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır

Tecelliyle doldurur bana seni gerek seni

Sofilere sohbet gerek ahilere ahret gerek

Mecnunlara Leyli gerek bana seni gerek seni

Yunus’durur benim adım gün geçtikçe artar odum

İki cihanda maksudum bana seni gerek seni

GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

Gönlüm düştü bu sevdaya gel gör beni aşk neyledi

Başımı verdim bu kavgaya gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürem yane yane, aşk boyadı beni kane

Ne akılem ne divane gel gör beni aşk neyledi

Kah eserim yeller gibi kah tozarım yollar gibi

Kah akarım seller gibi gel gör beni aşk neyledi

Akar sulayın çağlaram dertli ciğerim dağlaram

Şeyhüm anuban ağlaram gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni ya vaslına erdir beni

Çok ağladım güldür beni gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim bastan aşağı yareyim

Dost ilinden avareyim gel gör beni aşk neyledi

ALLAH DEYU DEYU

Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu

Çıkmış islam bülbülleri öter Allah deyu deyu

Salınır tuba dalları Kuran okur hem dilleri

Cennet bağının gülleri kokar Allah deyu deyu

Kimi yeyip kimi içer hep melekler rahmet saçar

İdris nebi hulle biçer biçer Allah deyu deyu

Aydan aydındır yüzleri miskü anberdir sözleri

Cennette huri kızları gezer Allah deyu deyu

Hakka aşık olan kişi akar gözlerinin yaşı

Pür nur olur içi dişi söyler Allah deyu deyu

Ne dilesen haktan dile kılavuz ol gir doğru yola

Bülbül aşık olmuş güle öter Allah deyu deyu

Miskin Yunus var yarına koma bugünü yarına

Yarın hakkın divanına varam Allah deyu deyu

AŞKSIZ OLMAYAYIM

İlahi bir aşk ver bana kandalığım bilmeyeyim

Yavu kılayım ben beni isteyüben bulmayayım

Söyle hayran eyle beni bilmeyiym dünlü günü

Daim isteyeyim seni, ayruk nakşa kalmayayım

Senin kokun duydu canım, terkini urdu cihanın

Hergiz belirmez mekanın seni kanda isteyeyim

Aşkın bir od urdu cana, uş yürürem yan yana

Ciğerim gark oldu kana, nice zari kılmayayım.

Ko ben yaanyım tüteyim, bülbül olayım öteyim.

Dost bahçesinde biteyim, açıluben solmayayım

Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı

Yunus Emre eydür bunu bir dem aşksız olmayayım.

G E L D İ M

Benim bunda kararım yok ben bundan gitmeği gelidm

Bazirganım metaım çok alana satmağa geldim

Ben gelmedim davi için beni işim sevi için

Dostun evi gönüldendir gönüller yapmağa geldim

Dost esriği delilim aşıklar bilir neliğim

Denşiriben ikiliğim birliğe yetmeye geldim

Ol hocamdır ben kuluyum dost bahçesinin bülbülüyüm

Ol hocamın bahçesine şad olup ötmeye geldim

Bunda biliş olan canlar orada bilişşler imiş

Bilişiben dost-ila halim arzetmeğe geldim

Yunus eydür aşık oldum maşuka derdinden oldum

Gerek erün kapısında ömrüm harc etmeğe geldim...

İMAM VE CEMAAT

Aşk imamdır bize gönül cemaat dost yüzü kıbledir daimdür salat

Dost yüzün göricek yağmalandı onun için kapıda kaldı salat

Can secdeye vardı dost mihrabında yüz yere uruban eder münacaat

Derildi beşimiz bir vakte geldi beş bölük oluban kim kıla taat

Münacaat gibi vakt olmaz arada ne güzindür bize dost ile halvet

Kimse dinine biz hilaf demezüz din tamam olıcak doğar muhabbet

Yunus öyle esirdir ol kapıda diler ki olmaya ebedi azat.

AŞK P A Z A R I

Aşk pazardır bu canlar satılır satarım canımı hiç kimse almaz

Aşık bir kişidir bu dünya malın ahiret korkusun bir çöpe saymaz

Bu dünya ol ahiretten içeri aşıkın yeri var kimesne bilmez

Aşık öldü diye sala verirler ölen hayvan imiş aşıklar ölmez

Beyim arif ise var sen yoluna bunda başlar yiter kanlar sorulmaz

Erenler meydanı Arş’ta uludur sıdkıla gelenler mahrum günelmez

Yunus bu tevhide gark oldu gitti geri gelmekliğe aklı gerilmez..

O L S U N

Canlar canın buldum bu canım yağma olsun

Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun

Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım

Dost vaslına eriştim gümanım yağma olsun

Benden benliğim gitti hep mülkümü dost tuttu

La-mekana kavm oldum mekanım yağma olsun

Taalluktan üzüştüm ol dosttan yan uçtum

Aşk divanına düştüm divanım yağma olsun

İkilikten usandım aşk donuyla donandım

Derdin hanına kandım dermanım yağma olsun

Varlık için sefer kıldı dost ondan bize geldi

Viran gönül nur oldu cihanım yağma olsun

Geçtim bitmez sağınçdan usandım yaz ve kıştan

Bostanlar başını buldum bostanım yağma olsun

Yunus ne hoş demişsin bal ve şeker yemişsin

Ballar balını buldum kovanım yağma olsun..

G Ö N Ü L

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil

Kanı erenler geldi geçti bunlar kaldı göçtü

Pervaz vurup Hakk’a uçtu hüma kuşudur kaz değil

Yol odur ku doğru vara göz odur ki Hakk’ı göre

Er odur ki alçakta dura yüceden bakan göz değil.

YUNUS EMRE CAMİİ ve TÜRBESİ

Caminin bulunduğu mahallenin adı Kirişçi Mahallesi, burada bulunan zaviyenin adı da Kirişçi Baba zaviyesi olarak geçer. Burası eskiden türbe, cami, zaviye ve mezarlıktan oluşan bir manzume idi. Esasen bugünkü cami zaviyenin mescididir.

Cami ve türbenin dışındaki yapılar zamanla yok olmuşlardı. Karamanoğulları Beyliği devrine ait olar cami, tamamen kesme taştan, merkezi kubbeli bir yapıdır. Son cemaat yerini 4 yığma sütun üzerinde, ortada oval, yanlarda yuvarlak 5 küçük kubbe örter.

Güney duvarında giriş kapısının sağıda stelaklitli birer küçük mihrap bulunmaktadır. Taş kaplama, yuvarlak, kasnaksız, merkezi kubbeye, içten dört köşede yarımşar kubbe ile geçilir. Stelaklitli alçı mihrabı geometrik süs, kıvrık dal motifi ve nesih yazı ile dekore edilmiştir.

Merkezi kubbenin batısından iki kemer aralıklı, dikdörtgen plandaki zikir yerine buradan da Yunus Emre’ye ait türbeye ve minareye geçilir. Batıya açılan kapının üzerini küçük bir kubbe örter. 57 taş basamaklı tuğla minare sonradan yapılmıştır.

Türbe; caminin batı tarafında zikir yerinin bitişiğindedir. Tamamen kesme taşla yapılmıştır. Üzeri beşik tonoz örtülüdür. Zikir yerine iki batıya bir pencere açılmaktadır. Kemeri tek taştan yapılmış olan kapısı basıktır. Türbenin içi zikir yerinden ve caminin zemininden yüksektir. Altında cenazelik katı yoktur. İçeride tahtadan işlemesiz olarak yapılmış 4 sanduka bulunmaktadır.

Kuzeyde olan sanduka Yunus Emre’ye aittir. 2. sanduka Tapduk Emre’ye, 3. sanduka Yunus Emre’nin oğlu İsmail Emre’ye 4. sandukanın da kızına aittir. Türbenin, zikir yerinin ve caminin hiçbir yerinde yapıldığı tarihi ve yaptıranı gösteren kitabe gösteren kitabe yoktur.

Cami ve türbe 1993-1994 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun olarak restore edilmiştir.

0 yorum: