', ' öğrenmeye hoşgeldiniz: TÜRKİYE’DE KAMU YÖNETİMİ YAPISI VE SORUNLARI

18 Kasım 2007 Pazar

TÜRKİYE’DE KAMU YÖNETİMİ YAPISI VE SORUNLARI

TÜRKİYE’DE KAMU YÖNETİMİ YAPISI VE SORUNLARI

Ø Türk kamu yönetimine bakıldığında her ülkede olduğu gibi iki seviyede örgütlendiği görülmektedir; merkezi ve yerel. Ancak Türkiye’deki yönetim yapısı aşırı merkeziyetçi bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki görev, yetki ve hizmet dağılımına baktığımızda Türkiye’de kamu hizmetlerinin çoğunu merkezi yönetim yürütmektedir. Sağlık, konut, eğitim, güvenlik, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler v.b. Halbuki dünyanın bir çok ülkesinde bu hizmetlerin çoğu yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Ø Yerel yönetim denince Türkiye’de ilk akla gelen coğrafi açıdan belediyeler, il özel idareleri ve köylerdir. İşlevsel açıdan ise üniversiteler ve TRT gibi kurumlardır. Normalde yerel yönetimlerin özerk bir yapıya sahip olduğu, organlarının seçimle geldiği ve merkezi yönetimle organik bağlarının olmadığı bilinmektedir. Ancak bunların merkezi yönetimin ya vesayetinde ve kontrolünde ya da atamalar yoluyla dolaylı bağlılık olduğu söylenebilir. Özellikle üniversite rektörlerinin ve TRT genel müdürünün atanmasında son adım merkezi yönetim tarafından yerine getirilir. Belediyelerde ise özellikle valilerin vesayet denetimi dediğimiz ve yıllık mali denetim şeklinde karşımıza çıkan uygulamalar söz konusudur. Ya da hakkında iddialar çıkan ve görevden el çektirmeyi gerektiren durumlarda seçimle gelmiş ve merkezle organik bağı olmayan belediye başkanını İçişleri Bakanı görevden alabilir. Dolayısıyla yerel yönetimler üzerinde merkezi yönetimin önemli bir denetim mekanizması vardır.

Ø Gerçekten 1961 Anayasası (m.112) olsun, 1982 Anayasası (m.123) olsun “idarenin esasları” kenar başlığı altında “İdare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.İdarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” İlkeleriyle Türkiye’de ancak devlet idaresi, mahalli idareler ve kamu kurumları olmak üzere üç tür teşkilat olabileceğini kabul etmiştir. Bundan başka merkezi idare kuruluşunun ülke üzerindeki örgütlerinin il, ilçe ve bucak bölümlerine ayrıldığı (1961 A.m.115) ya da illerin “diğer kademeli bölümler” den (1982 A.m.126) oluştuğu belirlenmiştir. Yerel yönetimler ise il, belediye ve köy çeşitlerinden ibaret olmak üzere saptanmıştır. Anayasalar ayrıca devlet üniversitelerini “özerk” ve Devlet Radyo ve Televizyon İdaresini “tarafsız “ kamu tüzelkişileri diye nitelemekle beraber, bunlar aslında birer kamu kurumundan başka bir şey değildir. Türkiye idaresinde bu üç tür teşkilattan başka bir örgüt biçimine yer verilmemiştir. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içinde ayrı ve farklı bir konumda tutulmak istendiği söylenebilir. B itibarla, Türkiye İdaresi birimlerinin tür ve çeşitleri sayılı ve sınırlı olarak anayasalarla saptanmış demektir.

Ø 1961 ve 1982 Anayasaları rejiminde özerk üniversitelerin özellikle bütçe ve kesin hesap kanunlarının TBMM’de görüşülmesi sırasında Milli Eğitim Bakanları sorulara muhatap olmaktan kaçınmaya çalışmışlardır. Bu bakımdan 1982 anayasasını çıkaranların merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki denetim aracı “idari vesayet yetkisini” kanunlarda bile geçmesine yer ve gerek olmayan biçimde ayrıntısıyla tanımlayıp düzenlemek ihtiyacını duymaları gerçekten ilginç ve anlamlıdır.

Ø Lütfü DURAN’a göre; 1961 ve 1982 Anayasalarının “kamu kurumu” diye nitelendirdiği meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile 1980 askeri yönetiminin daha önce çıkardığı bir kanunla devletleştirdiği Atatürk’ün özel statüler içinde kurmuş olduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu 1982 Anayasasının tek bir kamu tüzelkişiliği’nde topladığı ‘Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’ bir ölçüde “özerk” olmakla beraber Bağımsız İdari Otoriteleri kategorisinden sayılamaz.

Ø Kamu yönetimindeki diğer bir teknik sorun ise Anayasadaki “idarenin bütünlüğü” ilkesi karşısında özerk kurumların konumunun belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Anayasamıza göre “İdare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Yargı organları da bu ilkeden bazı hukuki sonuçlar çıkarmakta; bağımsız çalışmasına olanak verecek hukuki statüye sahip kimi kuruluşları da bu bütünlük içinde ele almaktadırlar. Örneğin, Danıştay bir kararında T.C. Merkez Bankası ile ilgili olarak “Anayasa’nın ….idarenin bütünlüğü ilkesi, Merkez Bankasına tanına bağımsızlık ve onun Başkanı için öngörülen teminat hükümlerinin, Merkez Bankasını genel idare bünyesi dışında Devlete yabancı bir organ olarak kabulüne olanak vermediğinden…” demektedir. Öğretide, bağımsız idari otoritelerin yasalarında “ilişkili” bakanlığın öngörülmüş olması, “bu kurumlar açısından idarenin bütünlüğünün sağlandığı anlamına gelir”

Ø Yargı organlarımızın bağımsız idari otoriteleri, hizmet yerinden yönetim kuruluşları olan kamu kurumları ile aynı statüye soktukları görülmektedir. Benzer yaklaşım idari hukuku öğretisinde de gözlenmektedir. (Danıştay da SPK için “tüzel kişiliği haiz kamu kuruluşu “ ve “kamu kurumu” deyimlerini kullanmaktadır. 10.D; 25.11.1996, E.995/6027-K.996/7741)

Ø Bağımsız idari otoritelerin anayasal düzenleme konusu yapılmamış olmaları bunların varlık ve yetkilerine gölge düşürmese de, anayasal düzenleme konusu yapılmaları bunlara ayrı bir güç katabilir. Bir başka deyişle, anayasal bir kurum olarak düzenlenmeleri onları siyasal değişikliklerin sonuçlarından koruyabilir ve onlara gelecekleri açısından bir güvence sağlayabilir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin bir kararında, “TRT Kurumu, Anayasamızın 133’üncü maddesinde ifadesini bulan, özerk, tarafsız bir (Anayasa Kurumu), RTÜK Başkanlığı ise, kendi özel kanunu ile kurulmuş anayasal kurum mahiyetine haiz olmayan bir müessesedir. Anayasal bir kurum olmayan ve bu anlamda özerkliği de bulunmayan RTÜK’ü Anayasaya özel bir yeri olan TRT kurumu genel müdürünün görevine son verilmesi anlamına gelen bir işlem tesisinde yetkili kılmak, normlar hiyerarşisi açısından da tartışmasız kabul edilmesi gereken bir husustur” ifadesi bu açıdan düşündürücüdür.

KAMU YÖNETİMİ REFORMU YASA TASARISINDA DÜZENLENEN YENİLİKLER:

Yeni reform yasa tasarısıyla yapılan değişiklikler aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

· Merkezi idarenin görevleri ciddi biçimde kısıtlanmıştır; eğitim ve sağlık başta olmak üzere, birçok görev, yerel yönetimlere devredilmiştir. Merkezi idarenin görevleri yalnızca sıralanıp belirtilenler iken, diğer tüm görevlerin yerel yönetimlere ait olduğu ifade edilmiştir. Taşra teşkilatları kaldırılarak, personeli, malvarlığı ve görevleri il özel idarelerine devredilecek olan bakanlıklar şunlardır: Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Milli Eğitim ve Spor Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı, Sanayi ve ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Orman ve Çevre Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Ayrıca, çeşitli genel müdürlükler tasfiye edilmekte, bu kuruluşların varlıkları ve personeli yerel yönetimlere devredilmektedir.

· Yerel yönetimlere, kendi personelini alma yetkisi verilmektedir.

· Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayet yetkisi kaldırılmaktadır.

· Yerel yönetimlerin mali kaynakları artırılmakta ve ayrıca kendilerinin vergi alma hakkı tanınmaktadır.

· Yerel yönetimlerin kendi aralarında bölgesel birlikler kurmaları mümkün kılınmaktadır.

· İl özel idaresinin başında günümüzde vali varken, öngörülen çok güçlü ve yetkili il özel idaresi yapısında işin başında il özel idaresi meclis başkanı getirilmektedir.

· Hazineye ve kamu kurum ve kuruluşlarına ait olup kullanılmayan araziler bedelsiz olarak belediyelere devredilmektedir.

· Belediyelerin zabıta kuvvetlerinin yetkileri artırılmaktadır; Büyükşehir belediyelerinin ve il özel idarelerinin zabıta kuvvetleri kurma izni verilmekte; il özel idarelerine özel güvenlik kuvveti oluşturma hakkı tanınmaktadır.

· Bağımsız İdari Otoriteler denilen kuruluşlar, “ilişkili kuruluşlar” olarak şu şekilde tanımlanmaktadır: “ İlişkili kuruluşlar, piyasalara ilişkin düzenleyici ve denetleyici görev yapan, kamu tüzel kişiliğini, idari ve mali özerkliği haiz, özel kanunla kurulan kuruluşlardır.”

· Her ilde, mahalli idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelerin, gerçek ve tüzel kişilerle ilgili işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunu değerlendirmek, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak üzere bir halk denetçisinin seçilmesi düzenlenmiştir.

0 yorum: