Konuyu word belgesi olarak indir
SÖZLEŞMELİ TARIM 1
Ankara-2001
GİRİŞ
Ekonomide, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin birbirlerine neden-sonuç ilişkileriyle bağlı olduğu gelişim doğrultusunda mevcut işbirliği [1]( entegrasyon ) modellerinin geliştirilmesi ve/veya yeni modeller türetilmesi ihtiyacı hızla artmaktadır. Sektörler arası bütünleşme süreciyle, sektörlerin ya da alt sektörlerin birbirleri için pazar ve kaynak yaratmaları söz konusudur. Böylece sektörlerin ya da birbirlerinin ihtiyaçlarına yönelmeleri ve üretimde kaynaşmaları sağlanmaktadır[2].
Bu çerçevede genel olarak belirlenebilen dört tip entegrasyon modeli vardır:
- Hem girdi sağlanması ve üretim, hem de ürün pazarlamasında çiftçiye serbestlik sağlayan buna karşın fiyat ve miktar belirsizliği gibi bir takım sorunları da beraberinde taşıyan ‘sözleşmesiz ilişki’ dir[3]
Bu sürece devlet düzenleyici olarak girmemişse, tarımsal piyasalar eşitsiz ilişkilere dayanır. Bu tür piyasa ilişkilerinin ortak özelliği çok fazla sayıda üreticiyi az sayıda ticaret sanayi sermayesiyle karşı karşıya bırakır ve sonuçta üretici daima handikaplı olur[4]. İktisadi ve sosyal gelişme sürecinde gerek gelişmiş ülkelerde gerekse az gelişmiş ülkelerde uygulama alanı oldukça azalan bir ticari ilişkidir.
- Arazi, bina vb. sermayelerin mülkiyetini alma ya da kiralama yoluyla sahip sanayici firmanın doğrudan çalışanı olarak üretim sürecine katılan çiftçi ile kurduğu ‘sahiplik altındaki ilişki’’ dir[5]. Kapitalist gelişme sürecinde pazar için üretim yaygınlaşırken, köylü üreticiler ulusal ve uluslararası sermayenin, tüccar ve tefecilerin var olan yapıları çözücü ve farklılaştırıcı etkileriyle karşı karşıya gelirler. Bir görüşe göre , kapitalizmin kırsal alanlara girişiyle birlikte köylülük arasındaki farklılaşmalar giderek artacak, büyük toprak sahipleri güçlenirken küçük üreticiler mülksüzleşecek ve zaman içinde ya kentlere göç edecek ya da büyük toprak sahiplerinin işletmelerinde ücret karşılığı çalışan işçilere dönüşecektir. Böylece köylülük ortadan kalkarken sanayi kesiminde olduğu gibi tarımda da ücretli emek-sermaye ilişkisi egemen olacaktır[6].
- Üreticilerin girdi sağlama, ürünlerini işleme ve pazarlama konusunda kooperatifler şeklinde birleşmeleridir[7]. Gelişmiş ülkelerin deneyimleri tarım sektörü ile ilgili çalışmalarda öncelikle üreticilerin örgütlenmesine öncelik verildiğini gösteriyor. Kurulan çiftçi örgütleri, tarımı sanayi ile bütünleştirerek üreticiyi sadece hammadde satan kişi konumumdan kurtarmışlar, tarım zenginlik üreten bir sektör haline getirmişlerdir. Bugün tarım, bu ülkelerde toprağın üstündeki sabit sermaye birikimine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Uyguladıkları sanayi politikası ile tarımdaki nüfus baskısını azaltarak, tarımdaki verimliliği arttıracak çalışmalara önem vermişlerdir. Sanayi devriminden önce tarım devrimi yaşanmış, tarımsal sorunların çözümü yönünde önemli reformlar yapılmıştır. Tarım, sanayinin itici gücü olmuştur. Gelişen sanayi sektörü de hammadde talepleri ile tarımın pazarı olmuştur. Tarıma girdi üreten sanayiler dev sanayiler haline gelmiştir.
- Firmalar ve üreticiler arasında ürünün ekimi, dikimi veya üretiminden önce yapılan çiftçinin belirli bir ekiliş alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğu yüklemesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli koşullarda almayı garanti ettiği anlaşmaya dayalı üretim ve pazarlama modeli olarak tanımlanabilen ‘ Sözleşmeli Tarım ’ dır[8].
Çalışmada tarım sanayiin ve kesiminin bütünleştirilmesi konusunda ilk düzenlemelerin [9] yapıldığı cumhuriyet döneminden bu yana uygulanan ancak son dönemde gerek ağırlığı gerekse tarafları farklılık gösteren ve/veya göstermesi amaçlanan bu entegrasyon modeli ele alınacaktır.
Çalışmanın amacı iki yanlı: bir yandan modeli anlamlı bir bütün olarak ortaya koyabilmek, diğer yandan da modelin ülkemiz için uygulanabilirliği konusunda tartışmalarla, bir sonuca bağlanabilecek itirazlara zemin oluşturmak.
1. TARIM EKONOMİSİNİN GENEL GÖRÜNÜMÜ
Tarımsal faaliyetler insanlığın ilk iktisadi faaliyetleridir. Çünkü tarımsal faaliyetler insanın beslenme ve giyinme gibi acil ve diğer ihtiyaçlarından önce gelen fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir. Bu bakımdan tarımsal faaliyetlerin insanlığın gelişiminde uzun zaman ilk sırayı tutması rastlantı değil, ‘eşyanın tabiatı gereğidir’.
Avcılık ve toplayıcılık evresinden tarımsal faaliyetlere geçiş; toprağın işlenmesiyle birlikte ortak uygulamaların ortaya çıkışı ve ortak mülkiyet olgusu ile toprak mülkiyeti düzeninde değişmeler; bireyci uygulamaların başlaması ve özel mülkiyetin ortaya çıkışı; endüstri devrimiyle birlikte tarımda modernizasyonun başlaması ve tarımda kooperatifleşme olgusu çok uzun bir zaman süresini kapsayan bu yolculuğun ana uğrak yerleridir.
Gerek ekonomi tarihi içinde, gerekse günümüzde tarım ekonomisi özgün bir bakış açısıyla incelenmek zorundadır. Nedenleri, tarım ekonomisinin doğasında saklıdır.
1.1. Tarımsal Üretimin Özellikleri [10]
Tarım ekonomisi, üretim, tüketim, değişim,bölüşüm ve birikim gibi temel faaliyetlerin yer aldığı ve esas olarak topluma ait olan bir alandır. Ayrıca, genel karakteri itibariyle diğer kesimlerden çok önemli farlılıklar göstermekte, hatta gelişmiş ülkelerdeki ‘tarımın endüstrileşmesi’ olgusuna rağmen bu farklılıkların yarattığı bir özgünlük içermektedir. Bu özgünlüğün de temel nedenini tarımsal üretimin özelliklerinde aramak gerekir.
İnsanlar, hangi cins ve hangi tür tarımsal üretimin nerede, ne zaman, ne miktarda ve nasıl yapılacağını belirlerken serbest seçim yapma imkanına sahip değillerdir. Doğal kaynaklar ve iklim şartları bu seçimde ve yetiştirilen ürünün kalitesi üzerinde doğrudan etkili olurlar. Doğal şartlar ve kaynaklar, üretimde sınırlandırıcı bir rol oynarlar. Oysa, sınai ve ticari faaliyetlerde doğal şartların etkisi çok azdır. Dış etmen ve değişkenler çoğu zaman üreticinin etkileme ve kontrol alanı dışındadır. Üretimin riski fazladır ve risk planlanamaz. Ancak, pasif yararlanmadan aktif etkilemeye geçen üreticiler için riskleri ve doğadan etkilenmeyi sınırlı tutmak mümkündür. Gelişen teknolojiye rağmen, tarımsal üretimin doğa ve iklim şartları ile doğal kaynaklara olan bağımlılığı yüksektir, dolayısıyla doğal etkilemenin gücü fazladır.
Mevsimlere bağlı iklim şartlarının etkisi ile tarımsal üretim de mevsim değişmelerine göre farklı bir seyir izler. Ekim, dikim, hasat vb. faaliyetlerdeki iş organizasyonu ve işlerin sıralanması, mevsimlere göre düzenlenir. Bu nedenle mevsim şartları tarımda ki iş bölümü ve uzmanlaşmayı sınırlandırır. Çiftçi her mevsimde her işten anlamak zorundadır. Ancak bu şekilde işgücünün verimli şekilde istihdam etmek mümkün olur. Bununla birlikte mevsimlerin etkisi tarımda kış faktör talebini yakından etkiler. Örneğin kış mevsiminde atıl kalan işgücü diğer mevsimlerde yıpranacak derecede iş görür. Diğer sektörlerde böyle bir dalgalanma yoktur. Kışın kısa, yazın uzun iş günü söz konusudur. Yani, iş zamanı mevsimlere göre farklıdır. Yazın işin geciktirilmeye tahammülü yoktur. Zamanın da görülmeyen iş ürün israfına yol açar. Üretim dönemi dışında iş hacmi daralır. Sürekli istihdam güçleşir. Mevsimlik işsizlik doğar. Sermaye mallarında atıl kapasite ortaya çıkar. Ancak teknolojinin gelişmesine paralel olarak üretimin mevsimlik karakteri zayıflar ( seracılıkta ve hayvan besiciliğinde olduğu gibi ).
Tarımsal ürünlerin mevsimlik özellik ve bağımlılık göstermesi, ürünlerin piyasaya sürümünü de etkiler. Bu nedenle üretim dalgalanmalarını önlemek için ürünlerin stoklanması zorunlu olur.
Tarım makinalarının kullanımı hem üretim mevsimini hem de arazi şartlarını ve işletme büyüklüğüne bağlı olarak değişir. Bu nedenle yaygın makina kullanımı için elverişli şartlar her zaman mevcut değildir.
Tarım ürünleri, bitkisel ve hayvansal tohumdan ürerler, büyürler, yetişirler çoğalırlar ve olgunlaşırlar. Uzun zaman alan bu biyolojik olaylar üreticinin arzusuna göre hızlandırılamazlar.
Doğa ve piyasa şartlarına bağlılık nedeniyle tarım işletmelerinde genellikle çeşitli ürünlerin bir arada yetiştirilmesi gerekli olur. Bu şekilde ekonomik sakıncalar giderilmiş olur. Özellikle öztüketim oranının yüksek olduğu geçimlik aile işletmelerinde, çiftçi üretimiyle kendi ihtiyacını karşılamak ister. Üretimi çeşitlendirmek suretiyle hem bitkisel ve hayvansal üretimin birbirini tamamlaması, işletmede istihdam edilen işgücünün atıl bırakılmaması, hem de her mevsimde sürekli iş görmek amacı güdülür.
Tarımda maliyetlerin ex ante tahminlenmesi ve ex post itibarıyla hesaplanması zordur. Bu nedenle tarım ürünlerinde fiyat tespiti veya fiyat oluşumu maliyetlere göre değil piyasa şartlarına veya politik amaçlara göre gerçekleşir. Maliyetlerin ve öz tüketim oranının hesaplanması zor olduğu için, işletmenin kar veya zararını hesaplamak güçtür. Kaldı ki diğer şartlar belli olsa dahi, üreticinin kontrolü dışındaki doğal şartlar birim maliyetleri etkileme şansına sahiptirler.
Tarımsal üretimde azalan verim kanunu daha çabuk ve yaygın şekilde işler. Azalan verim kanunun işlemeye başladığı kıvam noktasına sanayiye göre daha çabuk ulaşılır. Teknolojik ilerleme bu kanunun işlemesini önlememiş yalnızca etkisini azaltmış veya geciktirmiştir.
Tarımsal üretimde faktörlerin mobilitesi zayıftır. Bu zayıflık hem mekan hem de sektörler itibariyle geçerlidir. İş gücü, toprağa bağlıdır. Başka bir bölgeye göç son çare olarak görülür. Meslek değiştirme imkanları da sınırlıdır. Toprak taşınmaz bir faktördür. Kurumsal nedenlerle turizm dışında tarım toprağının başkaca kullanılması hemen hemen mümkün değildir. İşgücünün zayıf olan mobilitesi nedeniyle, tarımsal verimlilik azalmakta gizli ve açık işsizlik büyümekte tarımsal fazla küçülmektedir. İşgücünün tarımdan tarım dışı sektörlere kanalize edilmesi beraberin de birçok sosyo-ekonomik sorunlar getirmektedir.
Tarımsal faaliyet alanında teknolojik ilerleme ancak gecikmeli olarak üretime girer ve yayılır. Bunu çok çeşitli sosyo- ekonomik ve teknik nedenleri vardır. Çiftçi kesimi daha çok gördüğü yenilikleri benimsemek eğilimindedir. Tarımsal teknoloji ve yeniliklerin çiftçi kesiminde benimsenip uygulanması ilk önce çok yavaş gerçekleşir. Uygulama hızı zamanla artar. Teknolojinin yayılmasında finansman ve haberleşme imkanlarıyla tarım işletmelerinin büyüklüğü ve piyasayla bütünleşme derecesi etkili olmaktadır.
Tarımsal üretim doğası gereği ekonominin dinamiğine ancak gecikmeli olarak ayak uydurur. Üretim kısa dönemde talep cephesinde değişmelere uyum sağlayamaz. Ayrıca kısa ve uzun dönem kavramları diğer kesimlere göre farklılık arz eder. Bir tarım işletmesinin üretim kapasitesini genişletemeyeceği ve çevresel etmenleri kontrol altına alamayacağı kadar sınırlı bir süreyi kapsayan kısa dönem, bazı tarım ürünleri örneğin ağaç ürünleri için 8-10 yılı kapsayabilir. Hayvancılılık içinde bu olgu geçerlidir. Bu tür ürünlerde işletmenin üretim kapasitesi, çoğalma ve büyüme süresini kapsayan birkaç yıl boyunca değişmemektedir.
Tarımsal üretim konjonktürel kriz dönemlerinde sanayi ve hizmetler sektörleri kadar derinden etkilenmez. Konjonktürel canlanma dönemlerinde ise, tarım ürünleri fiyatları sınai ürün fiyatların dan daha yavaş artar. Genel olarak tarıma dayalı toplumların ekonomik krizler karşısında daha dayanıklı olduğu söylenmektedir.
1.2. Tarımsal Ürünlerin Arz ve Talep Tahlili
Tarım ürünleri talebinin gelir esnekliğini engel kanunu çerçevesinde incelemek mümkündür. Gelir düzeyi yükseldikçe ailelerin gıda maddeleri harcamalarını mutlak olarak yükseldiğini ancak nispî olarak azaldığını ve fakat gıda maddesi dışında diğer tüketim maddelerine yapılan harcamalarına mutlak ve nispî olarak arttığı tespit edilir. Tüketiciler hem dayanıklı tüketim mallarına daha fazla harcama yapmaktadırlar hem de düşük mallar yerine lüks mallar talep etmektedir. Başka bir ifadeyle gelir düzeyi yükseldikçe artan gelirin büyük kısmı giderek tarım dışı mallara ayrılmaktadır. Çünkü gıda maddelerinde belirli bir doyum düzeyine ulaşılmış olmaktadır. Bu yöneliş genelde sınai ürünlere karşı artan taleple eş anlamlıdır[11].
Bu durum iktisadi gelişme süreci boyunca tarım sektörünün nispî payında sürekli olarak izlenen gerilemenin talep cephesinden bir açıklamasını oluşturur. Yani tarımsal ürünlerin talep esnekliği düşüktür. Bir önceki bölümde bahsini yaptığımız özellikler nedeniyle de tarımsal ürünlerin arz esnekliği düşüktür.
Sonuç olarak az esnek bir talep eğrisi ve az esnek bir arz eğrisi söz konusu olunca, bunlardan birindeki bir değişme fiyat üzerinde çok büyük bir etki yaratmakta yani fiyatta büyük dalgalanmalara sebebiyet vermektedir.
Önce tarım ürünlerinin fiyatlarındaki istikrarsızlığa arz ve talep tahlillerinin nasıl ışık tuttuğunu gösterelim:
FİYAT(TL)
A
F3
F2
F1
F4 T1
T
M2 M1 M3 MİKTAR
Talep eğrisi değişik fiyat seviyelerinde alıcıların satın almaya hazır oldukları ürün miktarlarını arz eğrisi de değişik fiyat seviyelerinde üreticilerin piyasaya sürmeye hazır oldukları ürün miktarlarını göstermektedir. Bir başka söyleyişle arz eğrisi değişik fiyat seviyelerinde üreticilerin arz etmeyi planladıkları miktarları göstermektedir. F1 fiyat seviyesinde üreticilerin üretip satmayı planladıkları miktar M1 dir. Eğer üreticilerin planları aynen gerçekleşirse piyasa da oluşacak fiyat F1 dir. Üreticilerin üretim planları aynen gerçekleşmeyebilir. Tarım alanında beklenen ve gerçekleşenin arasındaki küçükse fiyat F1 yakınlarında oluşacaktır. Fark büyükse fiyat F1’ in çok üstünde veya altında olabilecektir. Diyelim ki planlanan üretim miktarı M1 olduğu halde gerçekleşen miktar M2’ dir. Yani planlanan miktarın çok altındadır. Bu durumda fiyat F3’ tür. Çünkü arz edilen miktarın tamamı ancak bu fiyattan talep edilmektedir.
Gerçekleşen üretim planlanandan önemli ölçüde fazla olursa yani planlanan miktarın gene M1 fakat gerçekleşen miktarın M3 olduğunu düşünelim fiyat F1’ in çok altında M4 seviyesinde oluşacaktır. Arz edilen miktar sabit kabul edilince arz ve talep miktarlarını birbirlerine eşitleyen fiyat seviyesi sadece F4’ tür.
Şekildeki T1 talep eğrisi F1’ e yakın fiyat seviyelerinde T talep eğrisinden çok daha esnek bir talep eğrisidir. Arz eğrisinin gene A eğrisi olduğunu varsayarsak planlanan üretim ile gerçekleşen üretimin aynı olmaları durumunda fiyat F1 dir. Ama gerçekleşen üretim M2 ise yeni fiyat seviyesi F2 dir. T1 eğrisi yerine çok daha az esnek olan T talep eğrisi geçerli kabul edildiğinde M2 arz miktarının bize F3 fiyatını verdiğini biliyoruz.
Şimdi de tarımsal nüfusun gelirinin istikrarsızlığını ele alalım.
FİYAT(TL)
A
F1 K
L
F2
T
M1 M2
MİKTAR
Başlangıçta gerçekleşen fiyatın F1 olduğunu kabul edelim. F1 denge fiyatıdır. Bu fiyattan arz edilen miktar talep edilen miktara eşittir. Arz edilen miktarın tamamı satılmaktadır. Bu satış sonunda satıcıların eline geçen para toplamı veya satıcıların geliri fiyat ile satılan miktarın çarpımına eşittir. F1xM1 veya OF1KM1 dikdörtgeninin alanıdır. Ürünün bir önceki dönemin ürününden daha fazla olduğunu varsayalım. Yeni dönemin ürün miktarı M2 dir. Ürünün fiyatı F2 olur, yeni fiyat başlangıç dönemindeki fiyattan daha düşük bir fiyattır. Ama satış miktarı da artmıştır. Ancak satış hasılatı azalmıştır.
2. SÖZLEŞMELİ TARIMSAL ÜRETİM MODELİ
2.1. Modelin Çerçevesi
Sözleşmeli tarım, firmalar ve üreticiler arasında ürünün ekimi dikimi veya üretimden önce yapılan çiftçinin belirli bir ekiliş alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğunu yüklemesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli koşullarda almaya dayalı üretim ve pazarlama modeli olarak tanımlanabilir.
Sözleşmeli tarımı doğuran nedenleri şu şekilde sıralamak olasıdır[12]:
i. Sözleşmeli tarım gibi entegrasyon hareketlerinin en önemli itici güçlerinden birisi tüketici pazarındaki gelişmelerdir. Tüketicinin daha bilinçli hale gelmesi, oluşan talebin sürekli karşılanabilmesi, kalite ve istenen miktarda üretim , sözleşmeli tarım için ana nedenlerden biridir.
ii. Sözleşmeli tarım, yeni üretim tekniklerinin uygulama alanına hızlı bir şekilde aktarılmasının yolu olarak görülmektedir.
iii. İşleme sanayinde sabit yatırım masrafları gelmektedir. Bu durumda üretim dalgalanmaları, işletmeleri olumsuz yönde etkileyecektir. Özellikle hammadde sağlamasındaki dalgalanma bunda önemli rol oynamaktadır. Sürekli istenen miktar ve kalitede girdi sağlamanın en etkin yolu olacak model görünüyor.
iv. Tarımsal faaliyet çok sayıda dağınık ve küçük işletmelerde yürütülüyor ise, sermaye ve yönetin açısından önemli eksiklikler bulunur. Model bu eksiklikleri de giderme iddiasındadır.
v. Bunlara ek olarak riskin azaltılması, maliyetin düşürülmesi,yönetim şeklinin iyileştirilmesi, pazarlık gücünün kazanılması, pazarın iyileştirilmesi, uygun girdi sağlanması, yeni teknolojilerin adaptasyonu ve geliştirilmesi, sermaye temini gibi faktörler de sıralanabilir.
Burada bir uyarıda bulunmayı zorunlu görüyorum. Kırsal kesimde pazara dönük antlaşmalar, örneğin ürün alma antlaşması, ya da iş gücü ve makina kullanımında sözleşme yapılabilir.
Modelde adı geçen sözleşme bu tür sözleşmelerden farklıdır. Üretim-Pazarlama ile ilgili bir veya daha fazla düzenlemeyi içerir. Başkasına devredilemez. Bu tür sözleşmelerde firma davranışlarının üretici üzerinde etkisi vardır.
Modeli sınırlı sözleşme ve tam yetkili sözleşme diye sınıflandırmak mümkündür. Sınırlı sözleşmede, üretici sadece aldığı girdiler nedeniyle bir borç ilişkisine girer. Alım garantisi yoktur. Ya da sadece alım sözleşmesi yapılarak, çiftçinin belirli nitelikte ürünü için bir Pazar garantisi sağlamaktadır. Tam yetkili sözleşmede ise, hem girdi sağlanır, hem de belirli nitelikte ürünü için alım garantisi verilir[13].
Sözleşmeli ürünün temel özellikleri şöyle sıralanabilir[14].
A) Ürünün Yapısı: Dünyadaki sözleşmeli tarım uygulamaları belirli oranlarda yoğunlaşmıştır. Sözleşme yapılacak ürünün sanayide kullanım olanakları, dayanıklılığı, üreticilerin sosyal ve ekonomik özellikleri ve üretim coğrafi dağılımı gibi özellikler, sözleşmeli üretimin tercih edilmesinde etkili olabilmektedir. Nitekim dünyada daha çok şeker kamışı ve pancarı, meyveler, sebzeler, et ve yumurta tavukçuluğunu birtakım arpa, et ve süt üretiminde sözleşmeli üretim başarılı olarak uygulanabilmiştir.
B) Fiyatlar ve Fiyat politikası : Fiyatlandırma politikası modelin başarısı veya başarısızlığını belirleyen ve firma yöneticilerine söz konusu model ile ilgili bir faktör olarak kolaylıkla kontrol edebilen bir araçtır. Sözleşmelerde ürün fiyatlarının belirlenmesinde pazarın yapısı etkili olmaktadır. Sözleşmeler, fiyat değişkeni bakımından dört grupta toplanabilir.
a. Sabit Fiyatlı Sözleşmeler : Sözleşme onayladığı zaman kesin olarak ürünün alıcıya satış fiyatı bellidir. Bu tip sözleşmeler ile pazar riski, üreticiden alıcıya transfer edilmiş olmaktadır.
b. Pazar Fiyatı Esasına Dayanan Sözleşmeler : Bu tip sözleşmeler ise tek ve kesin bir satış fiyatı vermektedir. Alıcı firma ürün bedelini satış zamanı piyasada oluşan fiyat üzerinden ödemekle ve böylece fiyat riski üretici üzerinde kalmakta ve üreticilere sadece pazar garantisi sağlanabilmektedir.
c. Üretim Masrafları Esasına Dayanan Sözleşmeler : Hasattan sonra üreticinin üretim maliyeti hesaplanır. Üretim maliyetine sözleşmede belirtilen bir oranda üretici kar payı ilave edilerek alıcı firmaların ürün satın alma fiyatı elde edilir.
d. Fiyatı Belirli Olmayan Sözleşmeler : Bu sözleşmelerde fiyatla ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Sadece üretici ürününü ilgili alıcıya satış için sözleşme yapmaktadır. Satış fiyatı yukarıdaki üç yöntemden biri esas alınarak belirlenebilir.
Birçok tarım ürünün hasat edilmesi ve pazara arz edilmesinden sonra piyasa fiyatı oluşur. Sözleşmeli üretimde yetiştirilen üründe fiyat belirsizliğine karşı, eğer sözleşme ile güvence altına alınan fiyat, hasat tarihinde piyasa fiyatından daha düşük ise, üretici daha yüksek piyasa fiyatından vazgeçtiği için, yüksek bir fırsat maliyeti ya da faydadan kayıp nedeniyle sözleşmenin maliyeti yükselmektedir. Piyasa fiyatı, garanti edilen fiyattan daha düşük ise, alıcı firma gerekli hammaddeyi en uygun fiyattan tedarik etme avantajını kaybetmiş olacaktır. Ancak sözleşme fiyatının objektif olarak belirlenmesi ve üretici ve alcıların karşılıklı çıkarların çıkarlarının korunması gerekmektedir. Özellikle sabit fiyatlı sözleşmelerde, üretici belli bir satış fiyatı üzerinden ürünü satacağını bildiği ölçüde gözlenen ürünlerde sözleşmeli üretimin yapılması ile ürün fiyatındaki devri dalgalanmadan hem üretici hem de sanayi korunabilir. Ayrıca çiftçi belirli bir sözleşme fiyatı üzerinden elde edeceği geliri belirleyerek üretim ve yatırım hacmini yönlendirebilir.
C) Makro Ekonomik ve Kurumsal Politikalar : Alıcı ve üreticinin ürün bedellerini ödeme sistemi alıcı ve işleyicinin monopol veya monopson (tek alıcı) olma durumları da sözleşme modelinin temel belirleyicisidir. Ayrıca ulusal tarım sanayi ve ticaret politikalarının bir aracı olarak sözleşmeli üretim, devlet tarafından teşvik edilebilir. Bu amaçla özellikle çiftçi eğitimi ve yayım girdi sübvansiyonu ve tarımın kredilenmesi ile sözleşmeli üretimin ilişkilendirilmesi yararlı olacaktır.
D) Sözleşme Süresi : Sözleşme yapılmasında amaç, taraflar arasında arz ve talep uyumunun sağlanması olduğundan, sözleşme süresi bu amaca yönelik olarak kesin bir biçimde belirlenmelidir.
E) Üreticilerin Alıcı Firmalarla Ortaklığı : Modelin uygulanmasındaki başarının yükseltilmesi için, gerektiğinde üreticilerin sanayi ve ticaret işletme belirli bir sermaye ile katılımı ve ortaklığı sağlanabilmektedir.
2.2. Modelin Dünya ve Türkiye’de Uygulamaları
2.2.1. Dünyada Uygulamaları
Sözleşmeli tarım uygulamaları yeni bir yaklaşım değildir. 1885 sonrası dönemde Japonlar tarafından Taiwan’ da şeker üretimi için kullanılmıştır. 20. yüzyılın başlangıcında ise Orta Amerika’da ABD muz firmalarınca uygulanmıştır. Gerçek anlamda sözleşmeli tarımın geçmişi 1940’ lara gitmekte olup bu tarihlerde Avrupa ve Kuzey Amerika’da tohumluk üretiminde kullanılmıştır. 1945 sonrası tohum endüstrisinin yeniden yapılanması 1970 ve 1980’ lerde tohumculuk şirketlerinin birleşmelerini ve işbirliğine gitmelerini gerektirmiştir. Bu kesimde yaşanan küreselleşme eğilimleri endüstride sözleşmeli üretimin gelişmesi ve yayılmasıyla paralellik göstermektedir. Burada genel olarak yerel şirketler uluslararası taleplerini üreticilere bildiriri ve böylece birinde üreticiyle yerel firma, diğerinde ise yerel firma ile uluslararası şirketler arasında olmak üzere iki ayrı sözleşme yapılmış olur. 20. yy sonlarına doğru Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya da sözleşmeli tarım gıda sanayinin kritik bir unsuru olmuştur. Son 20 yılda uluslararası çok uluslu şirketler, Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası gibi uluslararası finans kurumalarının desteği ile az gelişmiş ülkelerde önemli gelişmeler olmuştur[15].
Bunlar sözleşmeli tarımın kırsal kesim kalkınmasında sosyal örgütlenme modeli içinde, incelemişler ve kırsal kalkınma ve iskan projeleri ile birlikte kullanmışlardır.
Sözleşmeli tarım ilkeler itibariyle değişmekle birlikte hemen her ülkede uygulama alanı bulmuştur. Örnek verecek olursak, Orta Amerika da Heinz del Monte, Unitel, Brands gibi şirketler özellikle yaş meyve ve sebze ihracatında büyük Pazar payına sahiptir. Bu firmalar üreticilere ya hasat sırasında ya da üretim faaliyetinin başında sözleşme yapmaktadırlar. Çok uluslu veya uluslararası şirketler tarıma dayalı sanayide sözleşmeli üretim modelini benimsemişlerdir. Uluslararası bir firma olan Nestle süt toplama ve işlemeyle domates gibi ürünlerin üreticilere yaptığı sözleşmeler ile temin etmektedir.
ABD'de sözleşmeli üretim 1950 lerde broiler yetiştiriciliği ile başlamış ve 1970 lerde domuz yetiştiriciliğindi ile uygulanmıştır. Örneğin dünyanın en büyük nira fabrikası olan coors bira sanayi iyi kalitede biralık arpaya Colorado,Nebraska eyaletlerinden 1500 çiftçiyle sözleşme yaparak temin etmektedir. Firma kendi tesislerinde ürettiği arpa tohumluğunu da sözleşme yaptığı çiftçilere vermektedir. Ekimden hasat tarihine kadar teknik elemanlar her dönemde sözleşmeli arpa yetiştirilen tarlaları kontrol etmektedir. Arpa bira üretimine uygun kalitede ise fabrika alır ve yemlik arpanın fiyatının üzerinde bir ödeme yaparak üreticiyi istenen kalitede arpa yetiştirmesi için teşvik etmektedir. ABD'de 1990 verilerine göre sözleşmeli tarım uygulamaları domuz yetiştiriciliğinde%8, gıda ve yemlik donolerde %, pamukta %12 iken, broilerde %90 ve sebze işlemede %80 e ulaşmıştır.
Avrupa Birliği'nde tarım ürünlerinin sözleşmeli yetiştirilme oranları ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Ülkelere göre %5-70 i, dana etinin %3-95 i, sütün %1-99 u, tavuk etinin %15-95 i, yumurtanın %10-70 i, şeker pancarının %100 ü, patatesin %2.5-71 i, bezelyenin %85-100 ü, sanayi tipi domatesin %100 ü sözleşmeli olarak yetiştirilmekte ve pazarlanmaktadır.
2.2.2. Türkiye’de Uygulamaları
Günümüzde Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi (T.Ş.F.A.Ş) 379. 578 çiftçiyle,pancar ekicilerinin istihsal kooperatifler birliği (PANKOBİRLİK) tarafından işletilen Amasya Konya ve kayseri şeker fabrikaları da yaklaşık 57.000 çiftçiyle sözleşmeli pancar tarımı yapmaktadır.
Şeker pancarından sonra sözleşmeli üretimin uygulandığı ürün sanayi tipi domatestir. Şeker pancarı alıcısı sadece birer kamu kuruluşu kooperatifi olmasına karşın, sözleşmeli sanayi tipi domateste alıcı, gıda sanayinde faaliyette bulunan çok sayıda ve değişik niteliklerdeki işletmelerdir. Meyve ve sebze işleme sanayinde sözleşmeli tarım uygulaması yaygın olarak görülürken, bu sanayi kuruluşları çeşitli nedenlerle spot alımlar da yapmaktadır. Bu entegrasyon genellikle sanayi ve ticaret kesimlerinde hammadde olarak kullanılan ürünler ve özellikle tohumculuk endüstrisinde gelişmiştir. Bursa Balıkesir Çanakkale İzmir ve Manisa illerinde domates bezelye ve meyve suyu ve konserve üreten üreticiler ile bölge de faaliyette bulunan sanayi tesisleri arasında entegrasyona gidilmiştir. TİGEM de 1965 ten bu yana sözleşmeli tohumluk üretimi çalışmaları yapılmaktadır. Özel sektörün tohum üretiminde ki rolünün artması ve piyasa payının artmasına paralel olarak tigem sözleşmeli tohum üretimi alanlarını kademeli olarak daraltmıştır. 1991 de soya fasulyesi tohumluğu üretimine son verilmiştir. Günümüz de ise sadece TİGEM işletmelerinde tohum üretimi yapılmakta ve sözleşmeli üretim yapılmamaktadır. Ülkemizde çoğunlukla yabancı sermaye ile ortaklaşa faaliyet gösteren tohumculuk şirketleri tohum üretimlerinin önemli kısmını Akdeniz ve Marmara bölgelerinde ki çiftçiler ile yaptıkları sözleşmeler ile temin etmektedirler. Türkiye Kalkınma Vakfı 1996 da GAP ta ( Şanlıurfa ve Diyarbakır) sözleşmeli mısır üretimi yaptırmıştır. Ekim alanı arttırışını sınırlayan en önemli faktör olan kurutma tesisinin kurulması 1997 yılında TKV ce gerçekleştirilmiş olup, gelecek yıllarda sözleşmeli ekim alanının birkaç katına çıkması beklenmektedir.
Ülkemizde 1967 den itibaren Bilecik'te tarımı yapılan şerbetçi otu üretiminde 1985'te Bilecik ili şerbetçi otu teknik komitesinin girişimi ile sözleşmeli üretime geçilmiştir. Üretim , içki sanayisinin talebinin yaklaşık %40 ını karşılayabilmektedir. Üretimde arz talep dengesinin kurulabilmesi için Bilecik'te TARBES adlı firma üreticilerle 10 yıllık sözleşme yapmaktadır.
Günümüzde Antalya ve Muğla bölgelerinde kesme çiçek, Balıkesir, Bolu ve Adapazarı illerinde burley ve virginia tipi tütün, Niğde Nevşehir ve diğer illerde de besicilik ve tavukçuluk gibi alanlarda sözleşmeli üretim modeli uygulanmaktadır. Bu alanların çoğu yenidir. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde dondurulmuş meyve ve sebze, konserve sanayinde söz konusu firmalar çok çeşitli sebze meyvelerin temini için sözleşmeli üretim yapmaktadır. Ayrıca ülkemizin değişik yerlerindeki süt birliklerinde belirli dönemler ile süt üreticileri adınca anlaşma yapmak için ihaleler düzenlemekte ve bu ihaleyi kazanan firma belirli süreler ile sözleşme ile saptanan fiyat üzerinden üreticinin sütünü toplamaktadır.
2.3. Modelin Hukuki Durumu
Sözleşmeli üretim 1996 yılında çıkarılan tebliğe kadar borçlar kanunu hükümlerine göre yapılıyordu. BK nın 1.maddesi tarafların yasalara aykırı olmamak koşuluyla sözleşme yapmakta serbest olduklarını ifade eder. Bu ifade genel olarak tüm sözleşme tiplerine uygulanabilecek olan çerçeve bir hüküm niteliğindedir. Ancak taraflar BK nın 181 ve devamında ki, maddelerde düzenlenmiş olan değişik tip sözleşmelerden birine uygun olarak bir sözleşme yapabilirler. BK nın 1.maddesine aykırı olmamak koşuluyla bunlar kendine özgü yapısıyla sözleşmeler niteliğindeki satış vekalet ve bileşik sözleşmeler olabilecektir.
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı 30 haziran 1996 tarihinde 22.682 sayılı resmi gazetede sözleşmeli tarımsal ürün yetiştiriciliği ile ilgili usul ve esaslar hakkında tebliğ yayınlamıştır. Bu tebliğde ülkemizde sözleşmeli üretim uygulamalarını disipline etmek, uygulamaların yaygınlaşmasını sağlamak ve bu alandaki hukuki boşluğu gidermek amaçlanmıştır. Ancak ülke genelinde uygulayıcı kuruluşlarca yeterince dikkate alınmadığı tarım kuruluşları ile üretici örgütlerinin konu ile yeterince ilgilenmedikleri gözlenmektedir.
TKB 1 ağustos 1998 de yeni bir tebliğ yürürlüğe sokmuştur. Bu tebliğ ile getirilen yeni düzenlemeler şunlardır:
a. Ürüne ait varsa TSE standardı veya alıcı tarafından belirlenecek kalite normları sözleşmede yer alacak.
b. Ürünle ilgili olarak üretici tarafından bankalardan alınacak tarımsal kredilerde alıcının kefil olması ile ilgili düzenleme kaldırılmıştır.
c. Üreticinin, üretim süresince üretim yapılan yerde oturma zorunluluğu kaldırılarak, üretici veya vekilinin üretim süresince üretime katılma zorunluluğu getirilmiştir.
d. Sözleşmeli hayvansal ve su ürünleri üretiminin bakanlıkça belirlenen esaslara uygun yapılabilmesi , tebliğ kapsamına alınmış.
e. Sözleşme kapsamında ürüne ve üretim yönetenlerine ait teknik hususların elbirliği, ek bir teknik şartname kapsamında alıcı ve üretici tarafından belirlenmesi kararlaştırılmıştır.
f. Üretici ve alıcıcının anlaşması halinde sözleşmeye konu olan ürünlerin tarım sigortaları kapsamında sigorta ettirilmesine imkan tanınmış.
g. Fiyatlandırmada ürünün ödemeye esas fiyatının üretici ve alıcı arasında serbest piyasa prensipleri çerçevesinde yapılacak antlaşmaya göre belirlenmesi esası getirilmiş.
h. Ödemelerde ürün bedelinden ayni ve nakit avans düşüldükten sonra kalan kısmın sözleşmede belirtilen ödeme planına göre yapılması.
i. Sözleşmeye uyulması halinde T:K:B: ile il ve ilçe müdürlüklerince görevlendirilecek heyetteki kişi sayısı en az ikiden üçe çıkarılması
j. Alıcı ve üreticilerin sözleşmedeki taahhütlerine uymamaları halinde tespit edebilecek tazminat miktarının hesabında, ticari kredi faizi üzerine TCMB reeskont faizi oranında faizin alınacağı ile ilgili değişiklik yapılması.
k. Anlaşmazlık sorunlarının çözümünde her iki tarafın temsilcileri ile birlikte yapılan tespit sonucu anlaşma sağlanamazsa, sorunun yargıya intikal ettirileceği gibi hususlarda düzenleme yapılmıştır.
KAYNAKLAR
Arıoba, Çelik, Ders Notları (Yayınlanmamış)
Arpacı, Tamer, Tarımsal Pazar Koordinasyonu ve Ekonomik Gelişme, A.İ.T.İ.A. ,1982, Ankara
Boratav, Korkut, Yeni Dünya Düzeni Nereye, İmge Kitabevi Yayınları, 2000, Ankara
Dinler, Zeynel, Tarım Ekonomisi, Ekin Kitabevi Yayını, Şubat 2000, Bursa
Ergun, Emin, Karalar, Faruk,Türkiye’de Sözleşmeli Üretim Yapan ve Yapmayan İşletmelerin Temel Yapısal Özellikleri, Türkiye II. Tarım Ekonomisi Kongresi, 4-6 Eylül 1996, Adana
Gündüz, Meral, Tanrıvermiş, Harun, Dünyada Sözleşmeli Yetiştiricilik Modelleri Türkiye’deki Uygulamaları ve Uygun Model Arayışı, Türkiye 1. Tarım Ekonomisi Kongresi, 8-9 Eylül 1994, İzmir
Kazgan, Gülten, Tarım ve Gelişme, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, 1977, İstanbul
Olalı, Hasan, Duymaz, İsmail, Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri Ve Ekonomik Gelişmeye Katkısı, İzmir Ticaret Borsası Yayınları No:28,1987, İzmir
Özçelik, Ahmet, Turan, Ahmet, Türkiye’de Tarımın sanayiye Entegrasyonunda Sözleşmeli Tarım ve Üretici Örgütlenmesinin Önemi , 16. Milletlerarası Kooperatif Kongresi
Pamuk, Şevket, Toprak, Zafer, Türkiye’de Tarımsal Yapılar ( 1923-2000), Yurt Yayınları 18, Türk Sosyal Bilimler Derneği
Rehber, Erkan, Sözleşmeli Tarım ve Önemi,Türkiye, 2.Tarım Ekonomisi Kongresi, 4-6 Eylül 1996, Adana
Sözleşmeli Tarımsal Ürün Yetiştiriciliği ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ, T.C. Başbakanlık, Resmi Gazete, Sayı: 23.420, Tarih: 30.06.1996, Ankara
Sözleşmeli Tarımsal Ürün Yetiştiriciliği ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ, T.C. Başbakanlık, Resmi Gazete, Tarih : 01.08.1998, Ankara
[1] Işbirliği ve entegrasyon kelimeleri farklı anlamlarda olmasına karşın diğer çalışmalarda olduğu gibi burada da karşılıklı olarak aynı anlamda kullanılmıştır.
[2] Hasan Olalı, İsmail Duymaz, Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri Ve Ekonomik Gelişmeye Katkısı, İzmir Ticaret Borsası Yayınları No:28,,!987,İzmir, s.3
[3] Erkan Rehber, Sözleşmeli Tarım ve Önemi,Türkiye 2.Tarım Ekonomisi Kongresi, 4-6 Eylül 1996, Adana, s.366
[4] Korkut Boratav, Yeni Dünya Düzeni Nereye, İmge Kitabevi Yayınları, 2000, Ankara, s.212-213
[5] Rehber, a.g.e. , s.367
[6] Şevket Pamuk, Zafer Toprak, Türkiye’de Tarımsal Yapılar ( 1923-2000), Yurt Yayınları 18, Türk Sosyal Bilimler Derneği, s.10-11
[7] Rehber, a.g.e. , s.367-368
[8] Rehber, a.g.e. , s.368
[9] Türkiye’de ilk şeker fabrikası 1926 yılında kurulmuş olup, bu tarih gıda sanayinde gerçek anlamda üretici sanayi ilişkisinin de başlangıcı sayılmaktadır.
[10] Gülten Kazgan,Tarım ve Gelişme, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, 1977, İstanbul, s.3-53 ; Zeynel Dinler, Tarım Ekonomisi, Ekin Kitabevi Yayını, Şubat 2000, Bursa, s.126-143 ; Olalı, a.g.e. , s. 3-25.
[11] Çelik Arıoba, Ders Notları (Yayınlanmamış)
[12] Rehber, a.g.e. , s.369
[13] Meral Gündüz, Harun Tanrıvermiş, Dünyada Sözleşmeli Yetiştiricilik Modelleri Türkiye’de ki Uygulamaları ve Uygun Model Arayışı, Türkiye 1. Tarım Ekonomisi Kongresi, 8-9 Eylül 1994, İzmir, s.88-89
[14] Ahmet Özçelik, Ahmet Turan, Türkiye’de Tarımın sanayiye Entegrasyonunda Sözleşmeli Tarım ve Üretici Örgütlenmesinin Önemi , 16. Milletlerarası Kooperatif Kongresi, s. 43-47
[15] Tamer Arpacı, Tarımsal Pazar Koordinasyonu ve Ekonomik Gelişme, A.İ.T.İ.A. ,1982, Ankara, s.64-72
0 yorum:
Yorum Gönder