GİRİŞ
Tarımsal üretim insanlık tarihinin en eski üretim faaliyetidir ve dünyada ilk ve köklü politikaları da yine tarım alanında geliştirilmiştir.
Besin maddelerinin kaynağı olduğu için tarımsal üretim her dönemde stratejik önemini de korumuştur.
Ülkeler tarih boyunca tarım konusunda politikalar oluşturmuş ve tarımda dışa bağımlılığı azaltmayı ve kendi kendine yeterliliği sağlamayı hedef edinmişlerdir.
Belirlenen bu hedefler tarım sektörünün desteklenmesini zorunlu kılmıştır.Bunun sonucunda dünyada devlet müdahalesinin en yoğun olduğu sektör tarım sektörü, destek ve koruma düzeyi en yüksek politikalar da bu sektöre yönelik politikalar olmuştur.
Tarım sektörü ve bu sektöre yönelik politikalar, Avrupa Birliği’nin de temel taşlarından birisidir ve ilk ortak politika Ortak Tarım Politikası adı altında bu sektöre yönelik olarak belirlenmiştir.
Ancak Ortak Tarım Politikası, Topluluğun diğer ortak politikaları gibi gümrük birliğine dayalı bir ekonomik bütünleşme modeline dayanmamaktadır.Ortak Tarım Politikası ile üye devletlerin tarım politikaları ortak bir çerçevede yönetilmektedir.
Ayrıca bu politika, Birliğin piyasalarında destekleyici, üye olmayan ülkelere karşı koruyucu bir yapıya sahiptir.
Oluşturulduğu ilk yıllarda Birlik bütçesinden yaklaşık %90 pay alan bu sektörün günümüzde de %50’yi aşan oranda paya sahip olması Avrupa Birliği’nde (AB) Ortak Tarım Politikasının ağırlığının bir göstergesidir.
Çalışmamızın amacı AB’ne üyeliği hedeflenen Türkiye’nin tarım sektörünü nelerin beklediğini ortaya koyabilmektir.Bu kapsamda çalışmamızın birinci bölümünde; Ortak Tarım Politikasının oluşumu, işleyişi ve son durumu incelenmiştir.
İkinci ve son bölümde ise Türkiye-AB ilişkileri tarımsal boyutta incelenmiş, Türk Tarımının genel çerçevesi çizilerek Türkiye ve AB’de tarımsal yapı ve politikalar arasındaki farklar irdelenmiş ve Türk tarımının OTP’ye uyumunun olası etkileri ortaya konmaya çalışılmıştır.
Mevzuat değerlendirmesi ve açıklamasına fazlaca yer verdiğimiz için sayfalarda aynı kaynakça mükerreren gösterilmemiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
ORTAK TARIM POLİTİKASININ OLUŞUMU,GELİŞİMİ VE SON DURUM
1.ORTAK TARIM POLİTİKASININ OLUŞUMU
Üye ülkeler, AB’nin kurulduğu yıllarda tarımda ulusal politikalar uygulamak yerine ortak politikalar oluşturmayı tercih etmişlerdir.
Bu tercihte:
- İkinci Dünya savaşı sırasında Avrupa’da yaşanan kıtlık dolayısıyla gıda arzının devamlılığını sağlama,
-Savaş sonrasında AB’nin nüfusunun önemli bir bölümünü (aktif nüfusun %20’si) oluşturulan tarım sektörünün gelir seviyesinin korunması ve Avrupa ekonomik bütünleşmesinin,toplumun önemli bir kesimini ilgilendiren sorunlara yeterince eğilmediği sürece başarılı olamayacağı,
-Üye ülkelerin ulusal tarım politikaları arasındaki farklılıkların sadece koordinasyonla giderilemeyeceği,
-Üye ülkeler arsında diğer sektörlerde olduğu gibi bir gümrük birliği oluşturulmasının piyasa mekanizmaları arasındaki farkların giderilmesinde yeterli olamayacağı,
yönünde bazı görüşler etkili olmuştur.Ayrıca Avrupa entegrasyonunun baş mimarı olan Almanya ve Fransa arasında çıkar ayrılıkları da bu oluşumda önemli rol oynamıştır.
AB kurulmadan önce yapılan görüşmelerde Almanya, bir gümrük birliği oluşturulması ve sanayi mallarının serbest dolaşımının sağlanmasını savunmuştur. Çünkü bu ülkenin sanayi sektörü oldukça gelişmiş durumdaydı.
Buna karşılık toplam nüfusunun % 25’i tarım sektöründe çalışan Fransa sanayi malları için oluşturulacak gümrük birliğinin yaratacağı rekabet ortamında Almanya karşısında dezavantajlı duruma düşebileceği endişesiyle üye ülkelerin pazarlarının tarım ürünlerine de açılması gerektiği konusunda ısrarlı davranmıştır. Diğer bir ifadeyle her iki ülke arasında çıkar çatışması ve Fransa’nın bu konudaki ısrarının da ortak bir tarım politikası uygulanmasında etkili olduğu ifade edilebilir.
Ortak Tarım Politikasının (OTP) tercihinde etkili olan bir diğer neden ise tarımda ulusal politikaların uygulanması durumunda tarıma dayalı sanayi ürünlerinin de (gıda sanayi gibi) AB içinde serbest dolaşımının tam olarak sağlanamayacağı ve rekabetin bozulacağı endişesidir.
Saydığımız bütün nedenlerle AB içinde bir ortak tarım politikası uygulanmasına karar verilmiş ve Roma Antlaşmasıyla da bu politikanın yasal temelleri atılmıştır.
OTP ilk kez Roma Antlaşmasının 3/d bendinde öngörülmüştür. Bu konuda ilk ciddi adımlar 1960-1964 yılları arasında atılmış ve 1962’de de ilk Ortak piyasa Düzeni oluşturulmuştur.
OTP gereği üye ülkeler milli yasama ve yürütme yetkilerinin bir kısmını Birliğin Organlarına devrettiklerinden tarım konusunda bağımsız politikalar uygulayamamakta ve birliğin aldığı kararlara uymak zorunda kalmaktadırlar.
2.ORTAK TARIM POLİTİKASININ AMAÇLARI
Roma Antlaşmasının 39. maddesinde Avrupa Birliği’nin OTP’ sinin amaçları:
ü Teknik gelişmelerin desteklenmesi, tarımsal üretimin rasyonel hale getirilmesi, üretim faktörlerinin özellikle de işgücünün optimal kullanımını sağlayarak tarımda verimliliğin yükseltilmesi,
ü Özellikle tarımda çalışanların kişi başına gelirlerinin arttırılarak yaşam standartlarının yükseltilmesi,
ü Pazarlarda istikrarın sağlanması,
ü Ürün arzında sürekliliğin temini diğer bir ifadeyle ürün arzının güvenliğinin sağlanması,
ü Uygun fiyatlarla tarımsal ürünlerin tüketiminin mümkün kılınması
olarak belirlenmiştir.
Roma Antlaşması ile OTP’nin genel çerçevesi çizilmiş, daha somut önlemler,ilkeler ve mekanizmalar ise uzun yıllar süren görüşmeler sonucunda şekillendirilmiştir.
Yaklaşık üç yıl süren görüşmelerin sonucunda 1962 yılında tahıllara ilişkin bir Ortak Piyasa Düzeni oluşturulmuş ve OTP resmen uygulamaya konulmuştur.
3. ORTAK TARIM POLİTİKASININ İLKELERİ
Avrupa Birliği’nde Ortak Tarım Politikası’nın yürütülmesinde bazı prensipler esas alınmıştır. Roma anlaşmasında yer almayan ancak 1960’lı yılların başından bu yana uygulanan bu prensipler; tek pazar ,Birlik tercihi ve ortak mali sorumluluktur.
3.1 Tek Pazar
Bu ülke ,ticarette gümrük vergilerinin, diğer engellerin ve rekabeti bozabilecek sübvansiyonların kaldırılarak üye ülkeler arasında tarım ürünlerinin serbest dolaşımının sağlanmasını hedeflemektedir.
Belirlenen bu hedefe ulaşmak için fiyat, döviz kuru, rekabet kuralları, üçüncü ülkelere karşı koruma mekanizmaları, kamu sağlığı ve veterinerlik gibi tarımı doğrudan etkileyen alanlarda ortak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Üye ülkelerde iç pazarlarına yönelik korumaya son verilmesi ve kuralların uyumlu hale getirilmesi, ayrıca diş rekabete karşı ortak kotuma mekanizmaları kullanılması sonucunda Birlik içinde tarım ürünlerinde tek fiyatın oluşacağı düşünülmüşse de bu gerçekleşmemiştir. Birlik içinde tarımsal ürünlerde tek fiyatın oluşmamasında; idari kararlarla fiyat oluşumuna müdahale edilmesi ve döviz kurlarında yaşanan istikrarsızlık etkili olmuştur.
Ürünlerin üye ülkeler arasında serbest dolaşımı sağlanmış ancak bu Tek Pazarın oluşturulması yeterli olmamıştır. Ancak 1999 yılından itibaren EURO’nun kaydi anlamda da olsa tek para birimi olarak kullanılması, üye ülkelerde döviz kuru istikrarsızlıklarını ortadan kaldırmış ve bu gelişme de tarım ürünlerini Tek Pazar’a göz ardı edilemeyecek katkılarda bulunmuştur.
3.2 Birlik Tercihi
Tek Pazar oluşturma çabalarının bir sonucu olarak görülebilecek bu tercih;ürün alımında Avrupa Birliği üyesi devletlerin tercih edilmesini ifade etmektedir. Böylece doğal olarak tarım sektörünün üçüncü ülkelere karşı korunması da sağlanmış olmaktadır.
Avrupa Birliği tarım ürünlerinin fiyatları dünya fiyatlarının üzerindedir. Bu nedenle fiyatların düşmemesi dolayısıyla üreticilerin bu düşüşten zarar görmemesi ayrıca üçüncü ülkeler ile rekabet edebilme imkanına sahip olunması için Avrupa Birliği üreticilerini korumak zorunda kalmakta ve bunu yaparken de iki temel mekanizmadan yararlanmaktadır.
Bunlardan birincisi gümrük vergileridir. Bilindiği gibi daha önce ithal edilen ürünlerin fiyatının AB seviyesine yükseltilmesi amacıyla “prelevman” adlı değişken bir vergi uygulanmaktaydı.Prelevman, Birlik tarafından belirlenecek olan eşik fiyat ile dünya CIF fiyatı arasındaki farka eşit olmakta ve AB’ye üye ülkenin giriş gümrüğünde ithalatçıdan tahsil edilmekteydi. Sabit ve değişken olmak üzere iki şekilde alınmakta olan prelevmanda, sabit unsur, işletme sanayi sektörünün korunması amacıyla işlenmiş tarım ürünlerinde işleme sanayiinin katkı oranına göre hesaplanmaktaydı.Değişken unsur ise işlenmiş tarım ürünlerinde kullanılan temel gıda maddelerinde Birlik fiyatı ile dünya fiyatı arasındaki farka eşittir.Ancak günümüzde prelevman yerini, GATT’ın Uruguay Raund Müzakerelerinde kabul edilen DTÖ Tarım Anlaşmasıyla alınan karar gereği gümrük vergilerine bırakmıştır.
Diğeri ise AB ürünlerinin, AB dışındaki ülkelere ihraç edebilmesi imkanını sağlayan “ihracat iadesi”dir. Bu uygulama ile AB tarım ürünlerinin diğer ülkelerin tarım ürünleri ile rekabet edebilmesi sağlanmış olmaktadır. Bu yöntem üretim fazlası olan ürünler için kullanılmaktadır.
Ancak AB, bütün üçüncü ülkelere karşı her alanda aynı koruma politikasını izlememektedir. Topluluğun başta üye devletlerin eski sömürgeleri olmak üzere birçok ülke ile tercihli ticaret ilişkileri bulunmaktadır.
3.3 Ortak Mali Sorumluluk
OTP’nin ortak bir politika olması nedeniyle finansmanının da üye ülkeler tarafından ortaklaşa karşılanması gerektiği düşüncesinden hareketle ortak mali sorumluluk ilkesi benimsenmiştir.
Bu ilke gereği tüm harcamalar AB üyeleri tarafından ortaklaşa üstlenilirken, OTP’ ye bağlı olarak toplanan vergi gelirleri de Topluluğun ortak geliri olarak kabul edilmektedir.
4. FİNANSMAN MEKANİZMASI
Topluluğun Ortak Tarım Politikası, Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) ve diğer kaynaklardan finanse edilmektedir.
4.1 tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA)
Birliğe üye ülkelerde tarım için ortak bir politika uygulanmasının benimsenmesi, finansmanın diğer bir ifadeyle mali sorumluluğun da ortak olması gerektiği fikrini gündeme getirmiştir.
Bu fikrin hayata geçirilebilmesi için ise üye ülkeler tarafından. AB bütçesinde özel bir fon oluşturulmasına karar verilmiş, sadece OTP uygulamalarını finanse etmek için 1962 yılında Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) kurulmuştur.
FEOGA, mali anlamda özerk bir fon değildir. AB genel bütçesinin bir parçası olan bu fon genel bütçe gelirleriyle finanse edilmektedir.
OTP’nin AB bütçesine sağladığı gelir, tarım için ayrılan payın oldukça altında kalmaktadır. Örneğin 1999 yılı bütçesinin tahmini gelirleri içinde tarımın payı %2,2 iken, harcamalardan FEOGA’nın aldığı pay yaklaşık %50’dir.
Kurulduğu ilk yıllarda AB bütçesinden %90 olan FEOGA’nın AB bütçesindeki payı zaman içinde yaklaşık %50’ye kadar gerilemiştir. Bu düşüşte, AB bütçesinden finanse edilen harcama kalemlerinin büyüklüğünün ve sayısının artması ile OTP’de yapılan reformlar etkili olmuştur.
FEOGA’nın “Yönlendirme” ve “Garanti” olmak üzere iki ayrı bölümü bulunmaktadır. Aşağıda verilen tabloda 1995/99 döneminde FEOGA’nın iki bölümüne ayrılan pay ve bu değerlerin toplam bütçe içindeki oranları görülmektedir.
Tablo:1 FEOGA’nın “Yönlendirme” ve “Garanti” Bölümlerinin Harcamaları (EURO) ve Toplam Bütçe İçindeki Oranları(%)
| 1995 | 1996 | 1997 | 1998 | 1999 | |||||
EURO | % | EURO | % | EURO | % | EURO | % | EURO | % | |
Garanti | 34490 | 50.5 | 39324 | 50.0 | 40423 | 49.6 | 39133 | 47.3 | 40940 | 46.9 |
Yönlendirme | 2531 | 3.7 | 3360 | 4.3 | 3580 | 4.4 | 3521 | 4.3 | 3774 | 4.3 |
Toplam | 37021 | 54.2 | 42684 | 54.3 | 44003 | 54.0 | 42654 | 51.6 | 44714 | 51.2 |
Kaynak:Ebru Ekeman 21. Yüzyılın Eşiğinde Avrupa Birliğinde Ortak Tarım Politikası IKV Yayını Yayın No:158 Eylül 1999
Yukarıda yer alan çizelgede de görüldüğü gibi toplam bütçe içinde FEOGA’nın Garanti Bölümünün payı yaklaşık %47, Yönlendirme Bölümünün payı da %4 tür.
Fonun yaklaşık %90’ını oluşturan Garanti Bölümü, fiyat ve Pazar politikasının işleyişi için gerekli AB harcamalarını finanse etmektedir. Bu bölüme ait giderler;AB dışı ülkelere ihracatta ödenen iadeler,iç piyasa müdahaleleri ve telafi edici meblağlardan oluşmaktadır.
Topluluğun 1999 yılı bütçesinden Ortak Piyasa Düzenleri için “Garanti”bölümünden ayrılan payın sektörel dağılımı tablo 2 de görülmektedir.
Tablo:2 Ortak Piyasa Düzenleri İçin “Garanti” Bölümünden Ayrılan Payın Sektörel Dağılımı(Euro)
Ortak Piyasa Düzenleri | Değer | Pay % |
Tarım Ürünleri | 27022 | 66,8 |
Ekilebilir Ürünler | 17,831 | 44,1 |
Şeker | 1937 | 4,8 |
Zeytinyağı | 2251 | 5,6 |
Kurutulmuş Yem | 388 | 1 |
Lifli Bitkiler Ve İpek Kozası | 968 | 2,4 |
Meyve-Sebze | 1701 | 4,2 |
Şarap Ve Bağcılık Ürünleri | 661 | 1,6 |
Tütün | 980 | 2,4 |
Diğer Tarım Ürünleri | 305 | 0,8 |
Hayvancılık Ürünleri | 9706 | 24 |
Süt Ve Süt Ürünleri | 2621 | 6,5 |
Dana Ve Sığır Eti | 4916 | 12,2 |
Koyun Ve Keçi eti | 1755 | 4,3 |
Domuz Eti Kümes Hayvanları Yumurta | 365 | 0,9 |
Diğer Hayvancılım Ürünleri | 49 | 0,1 |
Diğer Harcamalar | 1095 | 2,7 |
Ek Tedbirler | 2617 | 6,5 |
Toplam | 40440 | 100 |
Kaynak:Ebru Ekeman 21. Yüzyılın Eşiğinde Avrupa Birliğinde Ortak Tarım Politikası IKV Yayını Yayın No:158 Eylül 1999
Tablo 3’te de görüldüğü gibi topluluğun Ortak Piyasa Düzenleri içim garanti bölümü harcamaları içinde yaklaşık %44 ile ekilebilir ürünler, birinci sıradadır. Tahıllar proteinli bitkiler ve yağlı tohumlardan oluşan ekilebilir ürünler sırasıyla sığır ve dana eti, süt ve süt ürünleri, zeytinyağı ve şeker takip etmektedir.
Bu bölümün ödemelerinden en fazla yararlanan ülke Fransa’dır.
Yönlendirme bölümü ise Ortak Tarım Politikası’nın hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik yapısal uyum tedbirlerinin finansmanını üstlenmiştir.
Bu bölüm FEOGA’nın yaklaşık %10’unu AB bütçesinin ise %4’ünü oluşturmaktadır.
Dolaylı eylemler çerçevesindeki ödemeler (üye ülke harcamalarının geri ödemeleri) ve doğrudan eylemler çerçevesindeki ödemeler (yatırım projeleri için yapılan doğrudan ödemeler) bu bölümün gider kalemindedir.
Yönlendirme bölümü harcamaları içinde proje bazında yapılan ödemelerden en fazla yararlanan ülke Almanya’dır.
4.2 Diğer Finansman Kaynakları
Temel finansman kaynağı FEOGA olmakla birlikte Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu (FEDER), Avrupa Sosyal Fonu(FSE), ve LEADER AB OTP’sinin diğer finansman kaynaklarını oluşturmaktadır.
i. Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu (FEDER):hedefi Topluluğu bölgeler arası kalkınmışlık farklarının giderilmesidir. 1999 yılı bütçesinde FEDER için ayrılan miktar 15,6 milyar EUROdur.
ii. Avrupa Sosyal Fonu(FSE): mesleki eğitim, istihdam ve insan kaynaklarının geliştirilmesine yönelik olarak kullanılmaktadır. Bu fon için AB bütçesinden ayrılan miktar 1999 yılı itibariyle 9,6 milyar Eurodur.
iii. LEADER: hedefi kırsal kalkınmayı destekleyen faaliyetleri bütünleştirmektedir. Bu kapsamda, kırsal alanda çalışan işgücünün desteklenmesi, yenilikçi faaliyetlerin geliştirilmesi gibi alanlarda yerel düzeyde oluşturulan projelere mali destek sağlanmaktadır.halen yürürlükte bulunan LEADER II için 1994-99 döneminde bütçeden ayrılan pay 1,7 milyar ECU’dür.2000-2006 döneminde yürürlüğe konulan ve uygulanan LEADER III için ise ayrılan pay 2,02 milyar Euro’dur.
5. ORTAK PİYASA DÜZENLERİ
Roma Antlaşmasında belirlenen amaçlara ulaşılabilmesi için yine aynı antlaşmada öngörüldüğü biçimde 1962 yılından itibaren AB içinde “ORTAK PİYASA DÜZENLERİ” oluşturulmaya başlanmıştır. Bu düzenler, politik sorunlar nedeniyle 11 Mayıs 1966 tarihine kadar tam olarak uygulamaya konulamamıştır. Çok sayıda ORTAK PİYASA DÜZENİ oluşturulması, tarım ürünlerinin üretim ve pazarlama koşullarının birbirinden farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Ortak Piyasa Düzenlerinin Amaçları:
ü Üye ülkelerde farklı şekillerde piyasa düzenlemeleri yerine birlikte ortak tarım politikası oluşturmak.
ü Üye ülkeler arasında ticari ilişkileri geliştirmeye yönelik koşulları oluşturmak ve bu şekilde ticaretin serbestçe yapılmasını sağlamak,
ü Birlik içinde tarımsal ortak Pazar oluşturmak ve iç Pazar ile birlik üretimini üçüncü ülkelere karşı korumak,
Şeklinde belirlenmiştir.
Topluluğun kurulduğu yıllarda tarım ürünlerinin sadece %50’si ortak piyasa düzenleri kapsamında yer alırken 1980’li yıllardan itibaren bu oran %91’e ulaşmıştır. Günümüzde, patates (nişastalık patates hariç) dışında tüm tarım ürünleri ortak piyasa düzenleri kapsamındadır.
Ortak piyasa düzeni uygulanan ürün gruplar aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo:3 Ortak Piyasa Düzeni Uygulanan Ürün Grupları
Tarım Ürünleri |
Tahıllar Pirinç Nişastalık Patates Zeytinyağı Şeker Süt ve süt ürünleri Proteinli bitkiler Yağlı tohumlar Keten-kenevir İpekböceği Şerbetçi otu Kurutulmuş yem Yaş sebze ve meyve İşlenmiş sebze ve meyve Tekstil ürünleri (pamuk) Şarap Tütün |
Et ürünleri |
Sığır-dana eti Koyun-keçi eti Domuz eti Kümes hayvanları ve yumurta |
Tahıllar, proteinli bitikler ve pirinç ortak düzenlerinin 1999 yıl bütçesinden aldığı pay %47, sığı-dana eti ortak düzeninin aldığı pay ise %17 seviyesindedir. Diğer bir ifadeyle bütçenin %64 gibi önemli bir payı adı geçen ortak düzenlere ayrılmış durumdadır.
Süt ve süt ürünleri, zeytinyağı ve şeker ortak düzenlerinin payı ise sırasıyla %7,%6,%5’tir.
6. PAZAR VE FİYAT MEKANİZMALARI
1962 yılında “Tahıllar Ortak Piyasa Düzeni”nin oluşturulması ile birlikte ilk kez uygulamaya konulan bu mekanizmaların amacı; tarımsal ürünlerin fiyatlarının düşmesi dolayısıyla üreticilerin gelirlerinin azalmasını önlemektir. Bu amaca yönelik olarak ortak piyasa düzenleri kapsamında yer alan ürünlerin ortak fiyatları her yıl Konsey tarafından tespit edilmektedir. Fiyatların belli bir seviyenin altına düşmesi halinde pazara müdahale edilmekte ve aradaki fark AB bütçesinden destekleme yoluyla karşılanmaktadır.
Ortak fiyatlar, uygulandıkları ürün gruplarına göre farklı isimler almakla birlikte iki işlev üstlenmiştir. Bunlardan birincisi, AB üyeleri arasında tarımsal ürün fiyat farklılıklarının, ortak Pazar düzenini olumsuz yönde etkilemesini engellemek için oluşturulan AB içi ortak fiyat politikası ikincisi ise topluluğa ithal edilen düşük fiyatlı ürünlerden kaynaklanan rekabeti önlemek amacıyla üçüncü ülkelere uygulanan fiyat politikasıdır.
Ortak piyasa düzenleri kapsamında bulunan ürünlerin %70’i bu fiyat politikalarının her ikisi, %25’i sadece ikincisi geriye kalan %5İ de OTP’nin başlangıcından günümüze kadar sadece doğrudan ödemeler aracılığıyla desteklenmektedir.
Ancak 1990’lı yıllardan itibaren yapılan reformlar sonucu doğrudan ödemeler yoluyla desteklenen ürünlerin kapsamı genişletilmiştir. Bu uygulama reformlar nedeniyle destek fiyatlarında yapılan indirimlerden ve müdahale sisteminin esnekleşen yapısından çiftçilerin zarar görmesini engellenmesi amacıyla başlatılmış olsa da, OTP içinde ağırlığı giderek artmaktadır.
6.1 Birlik İçi Ortak Fiyat Politikası
Birlik içi ortak fiyat politikası; hedef fiyat ve müdahale fiyatı olmak üzere iki ayrı fiyat sistemini esas almaktadır.
Hedef fiyat, üretici için arzu edilen gelir seviyesini göstermektedir. AB’de tüm piyasa destekleme mekanizmaları hedef fiyat (ürünlere ve sektörlere göre farklı isimler verilmiştir)prensibine dayanmaktadır.
AB’de piyasa fiyatlarının hedef fiyat seviyesinde tutulabilmesi için müdahale fiyatı belirlenmekte ve fiyatlar bu seviyenin altına düştüğünde, müdahale mekanizmaları devreye sokulmaktadır. Temel fiyat ya da referans fiyat da denilen müdahale fiyatı bir anlamda üreticilere sağlanan en düşük garanti seviyesini belirten taban fiyattır.
Tahıllar,şeker, zeytinyağı, pirinç, tereyağı ve süttozu,sığır ve dana eti ile domuz eti, müdahale fiyatı belirlenen ürünlerdir. Ürünün arz ve talebinden ziyade üreticilerin gelir düzeyleri dikkate alınarak belirlenen müdahale fiyatları OTP’nin uygulamaya konulduğu ilk yıllarda sınırsız miktarda ürün alımında kullanılırken günümüzde sistem daha esnek hale getirilmiştir.
Sayılan bu fiyat şekilleri dışında sınırlı sayıda ürün için kullanılan geri çekme ve satın alma olmak üzere iki değişik fiyat şekli daha bulunmaktadır. Geri çekme fiyatı bazı sebze ve meyveler için uygulanmaktadır. Bu ürünlerde arz fazlasının bulunduğu dönemlerde üretici kuruluşlar bu fiyat üzerinden ürün fazlasını piyasadan çekerler.
Satın alma fiyatı da sebze ve meyvelerde uygulanmakla birlikte, geri çekme fiyatından farkı;devlet kurumları tarafından veriliyor olmasıdır.
6.2 Üçüncü Ülkelere Karşı Uygulanan Fiyat Politikaları
OTP kapsamında dış ticarette iki çeşit fiyat politikası uygulanmaktadır.Üçüncü ülkelerden topluluğa ithal edilen mallara karşı koruma uygulanırken, ihracatı teşvik etmek amacıyla ihracat desteklemesi yapılmaktadır.
OTP’nin üçüncü ülkelere karşı uygulanan fiyat politikası GATT Uruguay Raund müzakereleri sonucunda hazırlanarak Temmuz 1995 tarihinde yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü’nün Tarım Anlaşmasıyla önemli ölçüde değişime uğramıştır.
Söz konusu anlaşma sonucunda tarım ürünleri ithalatında değişen vergilerin yerini gümrük tarifeleri almış ve DTÖ’ne üye ülkelerin değişken vergi uyguladıkları tüm ürünler için birer gümrük tarifesi üst sınırı belirlenmesi ve belirlenen bu tarife tavırlarının bir takvim uyarınca aşamalı olarak düşürülmesi kararı alınmıştır. Varılan bu anlaşma çerçevesinde bir ürünün ithalatında söz konusu tarife üst sınırından daha fazla vergi alınamamaktadır. Alınan karar sonucunda diğer ülkeler gibi AB’de prelevman ve değişken vergi uyguladığı tüm ürünler için birer gümrük tarifesi üst sınırı belirlenmiştir.
Belirlenen bu tarife üst sınırlarının 6 yılda %36 oranında azaltılması öngörülmüştür. Sadece tahıllar için farklı bir uygulama benimsenmiştir. Tahıllarda iyi, orta ve düşük kalite buğday; durum buğdayı, yulaf, arpa ve çavdar olmak üzere altı ayrı kategoride, 15 günde bir belirlenen bir tür vergi uygulanmaktadır.
Yapılan bu değişiklik, AB’nin tarım sektörünü dış rekabete karşı korunma düzeyinde bir azalmaya yol açmamıştır.
Yine tarım anlaşması ile tarife sınırlarını aşmamak koşuluyla ülkelere gümrük vergilerini değiştirme olanağı da tanınmıştır. Bu tolerans değişken vergilerin yasaklanmış olmasına rağmen fiilen uygulandığı yönünde eleştirileri de gündeme getirmesine karşın tarife sınırlarının belirlenen takvim uyarınca düşürülmesi ile birlikte gelecek yıllarda bu sorunun önemli ölçüde çözümleneceği öngörülmüştür.
Birlik ihracata da ihracat iadeleri ve ihracat vergileri olmak üzere iki farklı araç kullanmaktadır.
Normal şartlar altında Birlik’te tarımsal ürün fiyatları dünya ülkelerine göre daha yüksek ve doğal olarak rekabet şansı bulunmamaktadır. Bu nedenle AB ihracatını arttırmak amacıyla ihracatçılarına dünya fiyatları ile müdahale fiyatları arasındaki fark oranında prim ödememektedir.
İhracat iadesi (restitution) olarak adlandırılan bu prim dünya fiyatlarına bağlı olduğundan değişken bir yapıya sahiptir. İhracat iadesi kapsamında olan ürünler; tahıllar, pirinç, süt ve süt ürünleri, şeker, sığır eti, kümes hayvanları eti, domuz eti, yumurta, şarap, yaş ve işlenmiş meyve sebze ve bazı sıvı yağlardır.
Fiyatlarının dünya fiyatlarından düşük olması halinde ise AB, ihracatçılarından fiyatlar arasındaki fark kadar ihracat vergisi alınmaktadır. Ancak genellikle AB tarım ürünlerinin fiyatları üçüncü ülke fiyatlarından yüksek olduğundan ihracat vergisi uygulaması nadiren görülmektedir.
6.3 Doğrudan Ödemeler
OTP’nin ilk yıllarında müdahelede3 sistemi kapsama alınmayan ürünler doğrudan ödemeler yoluyla desteklenmekteydi. Zaman içerisinde müdahale kapsamında yer alan ürünlerde de fiyat indirimleri ve getirilen çeşitli kısıtlamalara paralel olarak doğrudan ödemelerle gelir desteği sağlanmaya başlanmıştır.
1-Üretim desteği; OTP’nin başlangıcından günümüze keten, kenevir, şerbetçi otu, ipek kozası, sert buğday, kuru yem ve tohumlar için üretim miktarı yada ekim alanı üzerinden verilen götürü yardım bu kapsamda yer almaktadır.
1992 yılından itibaren tahıl ve sığır eti sektörleri de fiyat desteğinin yanı sıra hektar/hayvan sayısı üzerinden verilen doğrudan ödemeler yoluyla da desteklenmeye başlanmıştır.
Proteinli bitkiler, yağlı tohumlar, koyun ve keçi etlerinde ise fiyat desteğinin yerine hektar/hayvan sayısına göre verilen ödemeleri ile doğrudan destek sağlanmaktadır.
Ayrıca tütünün kalitesine göre üreticilere prim verilmekte, zeytinyağı sektöründe müdahale mekanizmasına ek olarak üretimi arttırmak amacıyla üretim yardımları yapılmaktadır.
2- İşleme desteği; bu destekler bazı ürünlerin işlenme sürecinde verilmekte ve miktarı ve şekli ürününe göre farklılık göstermektedir. İşlenmiş ve sebze üretimi için verilen destek bu kapsamda yer almaktadır.
3- Tüketim desteği; AB tarafından bazı ürünlerin tüketimini attırmaya yönelik destekler verilmektedir ancak bu desteğin kapsamı giderek azalmaktadır.,
4- Depolama desteği; adından da anlaşılacağı gibi üreticilerin ürünlerini piyasaya sürmemeleri ve depolamaları için verilen destektir.
7.PARA MEKANİZMASI
Daha öncede ifade edildiği gibi OTP çerçevesinde oluşturulan ortak piyasa düzenleri, ortak fiyatları temel almaktadır. Üye ülkelerin tümünün farklı ulusal para birimleri kullanması, ortak fiyatların topluluğun kabul ettiği ortak bir para birimi üzeriden belirlenmesini zorunlu hale getirmiş ve bu fiyatların topluluğun ortak para birimi üzerinden belirlenmesi kararı alınmıştır.
İlk yıllarda hesap birimi üzerinden belirlenen ortak fiyatlar 1979-99 döneminde ECU üzerinden tespit edilmiştir. Sözü edilen her iki para biriminin de maddi varlığının bulunmaması ortak fiyatların bu para birimlerinden ülkelerin ulusal para birimlerine çevrilmesine neden olmuştur. Diğer bir ifade ile OTP’nin temel unsurlarından biri olan ortak fiyatlar ülkelerin farklı para birimlerine sahip olmaları nedeni ile reel anlamda uygulamaya konulamamıştır.
OTP’nin kurulduğu yıllardan günümüze dek dünya mali piyasalarında yaşanan istikrarsızlıklar ile buna paralel olarak ortaya çıkan döviz kuru dalgalanmaları ortak fiyat sisteminde erozyona yol açmıştır.
Zaman içerisinde AB tarafından belirlenen ortak fiyatların yerini ülkeden ülkeye farklılık gösteren ulusal fiyatlar almıştır. Bu durum OTP’yi karmaşık bir hale getirmiş aynı zamanda ülkeler arasında sadece döviz kuru dalgalanmalarına bağlı olarak bir spekülatif ticaret oluşmasına ve destek fiyatlarının yükselmesine yol açmıştır. Bu olumsuzlukların giderilmesi ve ortak fiyat düzeninin tekrar kurulması için AB tarafından tedbirler getirilmiş ve sadece OTP’ye özgü olan “ Yeşil Para” (ya da tarımsal para mekanizması) sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem de dünya mali piyasalarına ve Birlik içi gelişmelere bağlı olarak sürekli değişim geçirmiştir.
1 Ocak 1999 tarihinde Ekonomik ve Parasal Birliğin (EPB) son aşamasına geçilmesi ile birlikte Topluluğa üye ülkelerde EURO kaydi anlamda tek para birimi olarak kullanılmaya başlanmış ve “Yeşil Kur” uygulamasına son verilmiştir. Bu tarih itibariyle üye ülkelerin ulusal para birimlerinin pariteleri, EURO karşısında sabit hale getirilmiştir. Uluslar arası piyasalarda sadece EURO’nun döviz kuru değeri değişmekte, AB üyesi ülkelerin para birimleri ise EURO’nun değerindeki değişmelere bağlı olarak sabitleştirilmiş pariteler oranında değişim göstermektedir.
Banknotlar ve madeni paraların basılmasının ardından 1 Ocak- 1 Temmuz 2002 tarihleri arasında 6 aylık dönem geçiş dönemi olacak ve bu döneminde ulusal para birimleri ile birlikte EURO kullanılacaktır. 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra ulusal banknot ve madeni paralar tamamen tedavülden kaldırılacak ve EURO, APB’ye üye ülkelere üye ülkelerin tek para birimi olarak ödemelerde kullanılır hale gelecektir. Ayrıca 1 Ocak 1999 tarihi 1 ECU= 1 EUR olmuştur.
Ortak fiyatların EPB’nin üçüncü aşamasına katılmayan dolayısıyla tek para birimi olarak EURO’yu kullanmayan İngiltere, Danimarka, İsveç, Yunanistan’ın ulusal para birimlerine çevrilmesi için ise bu ülkelerin para birimlerinin EURO karşısında piyasa kurları kullanılmaktadır. İstedikleri takdirde adı geçen ülkelerin EURO üzerinden ödeme yapma hakkı da bulunmaktadır.
Yapılan bu değişiklik ile OTP’nin kurulmasından günümüze dek ilk kez ortak fiyatların büyük ölçüde uygulamaya geçirilmesi sağlanmıştır.
8. ORTAK TARIM POLİTİKASINDA REFORMU GEREKLİ KILAN NEDENLER
Ortak Tarım Politikası işleyiş mekanizması ile ortak piyasa düzeninin kurulmasından günümüze dek sürekli değişim göstermiştir. Bu değişmeleri gerekli kılan bazı gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmeler kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Bilindiği gibi başlangıçta OTP kapsamında alınan tedbirler, tarımsal üretimin güvenliğinin sağlanması ve gıda açığının kapatılması amacına yöneliktir. OTP’nin oluşturduğu yıllarda tarımsal üretimde kendine yeterli olmayan AB kısa sürede tarımsal ürün ihracatında dünya pazarında ABD’den sonra ikinci sıraya yerleşmiştir.
Kendi kendine yeterliliğin sağlanmasından sonra da üretim artışının devam etmesi ve iç ve dış pazarlarda pazarlanmasında sorunlar yaşanması bazı ürünlerde stokları da beraberinde getirmiştir.
1973-88 döneminde iç tüketim %0.5 oranında artarken tarımsal üretimde kaydedilen artış %2 oranında gerçekleşmiştir. Üretimin tüketimden daha fazla oranda artması stokları kaçınılmaz kılmıştır. 1991 yılı bütçesinde stoklama harcamaları için ayrılan miktar 6,4 milyar ECU’ye ulaşmıştır.
Tablo 4’te AB tarım ürünleri stok durumu yıllar itibari ile verilmiştir.
Tablo 4: Topluluğun Tarımsal Ürün Stokları (Milyon Ton)
Ürünler | 1976 | 1981 | 1983 | 1984 | 1985 | 1987 | 1989 | 1991 | 1994 | 1995 | 1996 |
Tahıllar | 1313 | 4194 | 9541 | 9393 | 18647 | 10506 | 8608 | 17237 | 12409 | 5524 | 1209 |
Zeytinyağı | 43 | 140 | 121 | 167 | 75 | 311 | 131 | 18 | 88 | 32 | 12 |
Tütün | 19 | 30 | 30 | 14 | 15 | 42 | 78 | 107 | 13 | - | 0,1 |
Alkol | - | - | - | - | 501 | 1688 | 3568 | 2400 | 3127 | 1018 | 873 |
Süt Tozu | 895 | 298 | 957 | 773 | 514 | 594 | 22 | 416 | 73 | 14 | 125 |
Tereyağı | 148 | 14 | 686 | 973 | 1018 | 888 | 5 | 266 | 59 | 20 | 39 |
Sığır Dana Eti | 310 | 210 | 390 | 595 | 803 | 736 | 158 | 1010 | 162 | 18 | 434 |
Kaynak:Ebru Ekeman 21. Yüzyılın Eşiğinde Avrupa Birliğinde Ortak Tarım Politikası IKV Yayını Yayın No:158 Eylül 1999
Yukarıda yer alan çizelgeden de görüldüğü gibi bazı ürünlerin stoklarında azalma söz konusudur. Bu azalış, söz konusu ürünlere olan dış talebin artışı ve OTP’de yapılan reformlar ile yakından ilişkilidir.
Tarımsal ürünlerde kontrolsüz üretim artışı nedeniyle müdahale kurullarında oluşan stoklar özellikle 1980 sonrasında OTP’nin en önemli sorunu haline gelmiştir. AB bütçesinden fiyat destekleri ve stoklama giderleri ile stokları eritebilmek amacıyla ihracatı arttırmak için ihracat iadelerinin artması OTP’nin mali külfetini ağırlaştırmıştır.
1975 yılında 4,5 milyar ECU olan FEOGA garanti bölümü harcamaları 1991 yılında 31,5 milyar ECU’ye yükselmiştir.
Destekleme alımlarının FEOGA giderleri içindeki payı %60-70 oranındadır.
OTP ile oluşturulan Pazar ve fiyat mekanizmaları büyük ve küçük ölçekli tarımsal işletmeler arasındaki gelir dağılımını olumsuz yönde etkilemiştir.
Fiyat garantisine dayanan gelir desteklemesinin üretim hacmi ile bağlantılı olması bu desteklerin önemli bir bölümünün büyük tarımsal işletmelere yapılmasına neden olmaktadır. Üreticilerin %20’sini oluşturan büyük toprak ve işletme sahibi çiftçiler FEOGA desteğinin %80ini almaktadırlar. Küçük ve orta ölçekli aile çiftliklerinin gelirlerinde ise azalma görülmektedir.
Ayrıca bölgeler arası gelir bozukluğu sorununun derinleşmesine neden olmuştur.
Topluluğun uyguladığı ihracat iadesi ile tarımsal ürün ihracatının artması sonucu, AB dışında diğer ülkeler bu uygulama ile Topluluğun rekabeti bozduğu yönünde eleştirilerini yoğunlaştırmıştır. Özellikle ABD rekabet gücünü koruyabilmek için uyguladığı sübvansiyon oranları yükseltme yoluna gitmiş ve bunun sonucunda Birlik aralarında sübvansiyonlar savaşı başlamıştır.
Ayrıca gelişmiş ülkelerin bu korumacı politikalarının kalkınmalarını engellediği gerekçesiyle büyük çoğunluğu ihracatta tarım ürünlerine bağımlı olan ülkeler de OTP’ye yönelik eleştirilerini arttırmışlardır.
OTP’nin üretimi teşvik eden yapısı, enstantif tarımı da körüklemiştir. Bunun sonucunda doğal kaynakların rasyonel kullanımına özen gösterilmemiştir. Ayrıca üreticilerin üretimi arttırmak için giderek artan miktarlarda kimyasal madde kullanılması, toprak ve suların kirlenmesine de yol açmıştır.
Saydığımız bu genel nedenler sonucunda OTP reformları gündeme gelmiştir.
9. YAPILAN REFORMLAR
OTP’de ilk reform girişimi, 1968 yılında hazırlanan ve Mansholt Planı olarak bilinen memorandumdur. İlk kez bu plan çerçevesinde üye ülkelerin tarım sektörlerinde uyum sağlamaya yönelik tedbirler içeren politikalar ortaya konmaktadır. 1972 yılında Avrupa Konseyinin 72/159/EEC sayılı kararı, Topluluğun tarımsal yapı politikasına yönelik ilk resmi dokümanıdır. Adı geçen kararda;
ü İşletmelerin modernizasyonu,
ü İşletmelerin yeniden yapılanması ve işgücünün gençleştirilmesine yönelik olarak 55 yaşın üzerindeki çiftçilerin bundan sonraki yaşantılarını da garanti altına alarak erken emekli edilmesi,
ü Tarımda teknik ve ekonomik gelişmeyi sağlamak için çiftçilere, çiftlik yöneticilerine ve eğitici danışmanlarına (sosyoekonomik danışman) eğitim verilmesi.
yer almıştır. Ancak 1973 yılından sonra dünyada ekonomik durgunluk yaşanması, işsizliğin artması tarım sektöründe istihdam azalmasını engellemiştir. Bu dönemde enflasyon ve faiz oranlarındaki artış yatırım maliyetlerini yükselttiğinden işletmelerin modernizasyonuna yönelik yatırımları da askıya alınmak zorunda kalınmıştır. Mevcut ortamda yalnızca büyük, modern ve verimli üretim yapan ve büyük bir çoğunluğu kuzey ülkelerinde yer alan işletmeler yörüngede belirlenen düzenlemelerden yararlanabilmiştir.
Söz konusu olumsuzluklar dikkate alınarak Konsey, yeni düzenlemelere gitmiştir. Konseyin 1975 yılında 75/268/EEC sayılı ikinci kararında AB’de dağlık ve az gelişmiş bölgelerde tarımsal yapının modernizasyonu için ilk kez ek yardım yapılmasına yönelik düzenlemelere gidilmiş ve bu çerçevede çiftçilere doğrudan yardım ve yatırım desteği sağlamaya başlanmıştır.
Ayrıca 1980’li yılların başında, Topluluğun geri kalmış olarak kabul edilen Güney Bölgelerine yönelik olarak tarım sektörünü de içine alan Akdeniz Entegre Programları, uygulamaya konulmuştur. Bu programlar ile yine Topluluğa üye ülkeler arasında tarımsal yapıya ilişkin farklılıklar ortadan kaldırılmaya çalışılıştır.
Yapılan tüm çalışmalar sonucunda tarım sektöründe bazı olumlu gelişmeler sağlanmış, tarımsal sektörde yatırımlar artmış, istihdam azaltılabilmiştir. Bu olumlu gelişmeler yanında uygulanan OTP üretim fazlalıklarını, bütçe maliyetinin yükselmesi ve üretici gelirlerinde azalma sorunlarını da beraberinde getirmiştir.
Ayrıca yaşanan bu sorunlar yanında Topluluğa katılan her üye ülke ile birlikte yenileri eklenmiştir.
Sözü edilen sorunlar karşısında Topluluklar Komisyonu, reform yapılması yönündeki niyetini önce 1985 yılı programlarında vurgulanmış, daha sonra bu politikanın perspektiflerini kapsayan ve Yeşil Kitap (Green Paper) diye anılan raporunu Konseye sunmuştur.
Yeşil Kitap temelinde başlatılan tartışmalar Komisyonun 18 Aralık 1985 tarihli memorandumunda ortaya konulan prensiplerle sonuçlanmış ve bu prensipler çerçevesinde piyasa düzenlerinde reform yapılmıştır. Şubat 1988 tarihli Avrupa Konseyinde dengeleyiciler (stabilizerler) kavramı ortaya konmuştur. Bu reformların genel olarak amaçları;üretimin belli bir eşiği aşması halinde destekleme fiyatlarının düşürülmesi, üreticilerin, harcamaların finansmanına katkısının arttırılması, müdahale sisteminin getirdiği garantilerin azaltılmasıdır. Ancak dengeleyiciler politikası da OTP’nin sorunlarının çözümünde etkili olamamıştır.
1980’li yıllarda gündeme getirilen reformlar, daha önce yapılandırılan daha kapsamlı önlemler içermektedir. Bu dönemde üretimi sınırlamaya yönelik önlemler alınmış ve ilk kez bütçeden FEOGA için ayrılan paya disiplin getirilmiştir. Bu dönemde ayrıca tarım sektöründe yapısal politikalar kapsamlı olarak ele alınmıştır. Bu değişiklikte topluluğun, yeni üç üye (İspanya, Portekiz,Yunanistan)ile genişlemesi etkili olmuştur.
1990’lı yıllara doğru, OTP reformuna hız kazandıran iç etkenler yerini dış etkenlere bırakmıştır. OTP ile sağlanan üretim artışı sonucunda topluluğun dünyanın en büyük ikinci tarım ürünleri ihracatçısı haline gelmesi OTP’den zarar gören ülkelerin eleştirilerini arttırmaya etkili olmuştur.
ABD, AB’nin rakipleri ve ihracat payını arttırmayı hedefleyen ülkeler arasındaki rekabetten olumsuz etkilenen gelişmekte olan ülkeler,OTP’nin reformunda baskı unsuru olmuşlardır. Bu dönemde GATT çerçevesinde başlatılan Uruguay Raundu görüşmelerinde bu ülkelerin baskıları sonucu AB, 1992 yılında OTP tarihinin en kapsamlı reformunu yapmıştır.
Mac Sharry reformları olarak adlandırılan bu reform tedbirleri ortak piyasa düzenine tabi ürünlerin üretiminin değer olarak yaklaşık %75’ini kapsamaktadır.
Bu tedbirler kapsamında:
ü Hububat sektöründe üç yıllık bir dönemde iç müdahale fiyatlarının %29 oranında indirilmesi öngörülmüştür. Yapılacak bu indirimden doğan gelir kayıplarını telafi etmek amacıyla üreticilere hektar başına doğrudan yardım yapılacaktır.
ü Yağlı tohumlar rejimi tahıllara uygulanan sistemle aynı olmakla birlikte iki sistem arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Yağlı tohumlar fiyat garantilerinden artık yararlanmamakta, sadece AB düzeyinde tespit edilen hektar başına yardıma tabi olmaktadır.
ü Proteinli bitkilere 1993/94 kampanya döneminden itibaren bölgesel tahıl verimi esas alınarak hektar başına telafi edici ödemeler yapılması öngörülmüştür. Bu tazminatlardan üreticilerin tamamına yakın bir bölümü yararlanabilmektedir. Ortalama üretimleri 92 tonu geçen üreticiler, topraklarının bir kısmını nadasa bırakmak zorundadır. Nadasa bırakılacak toprak yüzdesi konsey tarafından belirlenmektedir(1993/94 yılı için %15).
ü Tütün ortak piyasa düzeninde 1992/93 kampanya döneminde 370000 ton seviyesinde tespit edilen kota, 1994’te 350000 tona düşürülmüştür.ayrıca müdahale alımları ve ihracat iadeleri kaldırılmış, üreticiye pirim ödenmesi sistemi benimsenmiştir.
ü Süt ve süt ürünleri ortak piyasa düzeninde üretim kotası rejimine devam edilmektedir. 1993/94 ve 1994/95 dönemlerinde kotalarda %2 oranında indirim yapılması öngörülmüştür. Ayrıca sadece tereyağı ortak fiyatında 1993/94 ve 1994/95 yıllarında %2,5’lik bir indirim yapılmasına karar verilmiştir.
ü Sığır eti ortak piyasa düzenine getirilen pirim sisteminde meydana gelebilecek istismarları önlemek amacıyla hektar başına azami sığır sayısı tespit edilmiştir. Bu bakımdan üreticiler primden yararlanırken bir gösterge olarak büyükbaş hayvan sayısı üzerinden hesaplama yapılacaktır. Konsey bu sektöre yönelik müdahale rejiminde bazı değişiklikler yapmıştır. Müdahale tavanı 1993 yılı için 750bin tona 1997 yılı içinde 350 bin tona indirilmiştir. Müdahalede kalite unsuru ön plana çıkarılmış, müdahale fiyatının da üç yılda % 15 oranında azaltılması öngörülmüştür.
ü Koyun eti sektöründe prim sisteminin devamına karar verilmiştir. Üretici başına ödenecek prim geri kalmış bölgelerde 1000 koyun diğer bölgelerde 500 koyun olarak belirlenmiştir. Bu miktar aşıldığında prim %50 oranında düşürülmektedir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, reform uygulanmaları ile fiyat desteklemelerinin giderek üreticilere doğrudan gelir yardımlarına dönüştürüldüğü görülmektedir. Doğrudan gelir yardımları, desteklemeden ziyade, vazgeçilen üretime ve dolayısıyla gelir kaybına karşı telafi edici tazminatlar şeklinde verildiğinden yeni stoklara yol açmayacaktır. Yapılan reform ile piyasaya müdahaleler mümkün olabilen asgari seviyeye çekilmeye çalışılmıştır.
Mac Sharry reformların sonucunda bütçe harcamalarının artması söz konusu reformların temellerinde yapısal dönüşüm hedefinin yer aldığını göstermektedir.
1995 yılında DTÖ tarım anlaşmasının yürürlüğe girmesi ile birlikte, Mac Sharry reformlarıyla iç piyasa mekanizmaları yenilenen OTP’nin dış rekabete karşı kullanılan temel korunma mekanizmaları olan prelevmanlar kaldırılmıştır.
Ayrıca birlik;
ü İç desteklemelerde altı yıl içerisinde %20 oranında indirim yapacaktır. Ticaret veya üretim üzerinde bozucu etkileri olmayan yada çok sınırlı olan iç destekler indirim taahhütleri dışındadır.
ü İhracat sübvansiyonlarında altı yıl içerisinde bütçe harcamalarına %36 sübvansiyon miktarını %21 oranında azaltacaktır.
ü Pazara giriş açısından ise, 1986-88 dönemi esas alınmak ve tarife dışı engeller tarifeye dönüştürülmek suretiyle, tarife oranlarında altı yıl içerisinde her ürün için en az %15 ve basit ortalama olarak %36 oranında indirime gidilecektir.
Yapılan iki önemli reformun ardından 1990’lı yılların sonlarında OTP reformunun tekrar gündeme gelmesi AB’nin 21. yüzyıl için belirlediği en önemli hedeflerden biri olan genişleme ile bağlantılıdır.
Ancak bu kez OTP reformu yapısal fonlar başta olmak üzere AB’nin mali perspektifini etkileyen diğer alanları da içeren daha kapsamlı bir reform planı çerçevesinde ele alınmıştır. Aday ülkelerin Birlikte yer alan ülkelere göre oldukça fakir olmalarının 21. yüzyılda gerçekleştirilmesi planlanan genişlemenin Topluluğun ortak politikalarının işleyişine zarar verebileceği endişesi yeni reform çalışmalarına hız kazandırmış ve “Gündem 2000” olarak adlandırılan yeni reform paketi ile topluluğun 2006 yılına kadar geçerli olacak genel mali çerçevesi tespit edilmiştir.
Gündem 2000 reformunda öncelikle;
ü İç ve dış pazarlarda rekabet gücünün arttırılması,
ü Tüketicilere karşı temel sorumluluk olan ürün güvenliğinin sağlanması ve kalitesinin yükseltilmesi,
ü Tarım toplumuna iyi bir yaşam seviyesi ve gelirlerinde (üreticilerin) istikrar sağlaması,
ü Üreticiler ve aileleri için alternatif iş imkanlarının oluşturulması,
ü Çevrenin korunması hedeflerinin OTP uygulamaları ile bütünleşmesi,
ü Tarımla ilgili Birlik mevzuatının sadeleştirilmesi,
şeklinde OTP’nin yeni amaçları belirlenmiştir. Bu amaçlar, önümüzdeki yıllarda OTP’nin işleyişine yön verecektir.
Son reform çalışması yapılan çalışmaların en kapsamlısıdır. Bu reform tarımsal üretimden ziyade yaygın bir kırsal ekonomiyi desteklemeyi ve çiftçilerin üretimleri yanında topluma sağladıkları katkıları da ödüllendirilmeyi hedeflemektedir.
Reformun genel olarak unsurları:
ü Dünya pazarlarında rekabet gücünü arttırmak için tarım ürünlerinin piyasa destek fiyatlarının düşürülmesi,
ü Çiftçileri yüksek gelir düzeyi sağlamak için fiyat indirimlerini kısmen telafi edecek şekilde doğrudan yardımların yükseltilmesi,
ü Topluluğun uluslar arası ticaret pozisyonunun güçlendirilmesi,
ü Gıda güvenliği ve kalitesi, çevrenin korunması ve hayvan sağlığı konularında etkin bir çevre koruma mevzuatının oluşturulması,
ü Yeni bir kırsal kalkınma politikasının oluşturulması şeklindedir.
AB’nin gelecekteki finansmanını, tarım politikası ve bölgesel yardımlar konusundaki komisyon önerileri ile aday ülkelerin üyeliğine ilişkin dokümanları içeren Gündem 2000 çerçevesinde ortaya konulan reform önerilerinin, yeni görüşme sürecinin başlamasından önce uygulamaya geçirilmesi öngörülmüştür. Bu öneriler 1992 Mac Sharry reform tedbirleri ile aynı mantığa dayanmaktadır. Buna göre, başlıca tarım ürünlerinin Birlik içi fiyatlarının dünya piyasa fiyatlarına yaklaştırılmasına yönelik indirime gidilecektir. Bu indirimler, üreticilerin fiyatların düşmesinden dolayı uğrayacakları zarar seviyesinde doğrudan ödemelerle telafi edilecektir.
Ürün fiyatlarının dünya fiyatları seviyesine düşürülmesi ile birlikte bu ürünler rekabet gücü kazanacağından ihracat artacak ve ihracatın teşvik edilmesine gerek kalmayacaktır.
OTP reform paketinin bütününe dikkat edilmesi önem arz etmektedir. Buna göre yalnızca et ve hububata yönelik bir mini paket anlayışının yada halihazırda kararlaştırılan fiyat indirimlerinin yeterli olamayacağı ve topluluğun ihracat şansını arttıramayacağı düşünülmektedir. Bu indirimler ihracat için Uruguay raundu taahhütlerinin çiğnenmesi riskini de ortaya çıkaracaktır.
Üye ülkelerin Maliye Bakanlarının (Ecofin Konseyi) vardığı mutabakata göre üreticilere yapılan doğrudan ödemeler, ilk üç yılda OTP harcamalarını arttıracaktır. Ancak bu harcamaların büyüklüğü 2006 yılında, yaklaşık 1999 yılı seviyesine geri çekilebilecektir. Bu hedef gerçekleştirilebildiği ölçüde reform süreci canlı tutulabilecek ve yeni DTÖ görüşmeleri başarılı bir şekilde sonuçlandırılabilecektir.
Reform tedbirlerinin uygulamaya konulması ile birlikte sığır eti ve hububat sektörlerine yönelik “mavi kutu” ödemelerinde artış yapılması sütlü ürünler sektöründe ise üretimi kısmen teşvik eden doğrudan ödeme sisteminin yürürlüğe girecektir.
Gündem 2000 reformu OTP’de yapılan son reformdur. Ancak DTÖ bünyesinde 1999 yılı sonunda başlayan yeni müzakereler, Gündem 2000 reformu ile hedeflenen mali perspektife uyulmaması vb. nedenlerin OTP’de yeni bir reformu gündeme getirebileceği ihtimali gözardı edilmemelidir.
10.GÜNDEM 2000 VE 25 HAZİRAN TARİHLİ TARIM KONSEYİ KARARLARI ÇERÇEVESİNDE ORTAK PİYASA DÜZENLERİNDE SON DURUM
Ortak piyasa düzenleri kapsamındaki ürünlere yönelik son düzenlemeler 25 haziran tarihli Tarım Konseyi Kararları ve Gündem 2000 ile gerçekleştirilmiştir.
Gündem 2000 çerçevesinde reformu gündeme gelen Ortak Piyasa Düzenleri kapsamındaki ürünler; ekilebilir ürünler, sığır ve dana etleri, süt ve süt ürünleri ile şaraptır. Tütün ve zeytinyağına ilişkin Ortak Piyasa Düzenleri ise son olarak 25 Haziran tarihli Tarım Konseyi Kararları ile düzenlenmiştir.
10.1 Ekilebilir Ürünler
Bilindiği gibi 1992 yılı öncesinde tahıllar, yağlı tohumlar ve proteinli bitkiler oldukça farklı ortak piyasa düzenleri çerçevesinde yönetilmekteydi. Mac Sharry reformlarıyla adı geçen ürün grupları için “ekilebilir ürünler” adı altında bir sistem oluşturulmuş ve bu ürünler için geçerli olan ortak piyasa düzenleri birbirine yaklaştırılmıştır.
Kullanımdaki ekilebilir alanların %42’sinde söz konusu ürünler yetiştirilmekte ve AB’nin toplam tarımsal üretiminin %11’i tarım gelirinin de %21’i bu ürünlerden sağlanmaktadır.
10.1.1 Tahıllar
2000-2002 yılları arasında tahılların müdahale fiyatlarında toplam %15 oranında indirim yapılacaktır. Her aşamada %7.5 oranında gerçekleştirilecek indirim sonucunda tahıllarda müdahale fiyatları 2001-2002 pazarlama dönemi sonunda 101,31EURO/ton’a düşürülecektedir.
2002-2003 pazarlama döneminde ise konsey tarafından yeni bir indirimin gerek olup olmadığı konusunda karar verilecektir.
Yapılan fiyat indirimine karşılık telafi edici ödeme miktarları 63EURO/ton’a yükseltilecektir. Konseyin 2002-2003 pazarlama döneminde müdahale fiyatları konusunda alacağı karar bu ödemelerin miktarlarını da etkileyecektir.
10.1.2 Yağlı Tohumlar
Telafi edici ödemeler üç aşamada indirilerek 2002-2003 yıllarında 63EURO/ton seviyesine çekilecektir. Böylece tahıllar ve yağlı tohumlara sağlanan doğrudan ödemeler eşitlenmiş olacaktır. Ayrıca 2000 yılından itibaren yağlı tohumlar için uygulanan referans fiyat uygulamasına son verilecektir.
Yapılan bu düzenlemeler ile 2002-2003 yıllarından itibaren üretim alanlarına ilişkin kısıtlamalarda kaldırılacaktır.
10.1.3 Proteinli Bitkiler
Proteinli bitkilerin tahıllar karşısında rekabet avantajını devam ettirebilmesi için toplam 72,5 EURO/ton telafi edici ödeme yapılacaktır.
Gündem 2000 reformları ile ekilebilir ürünlerde üretimden vazgeçme uygulaması da ele alınmıştır. Ekilebilir ürünlerde tarım arazilerinin zorunlu olarak üretime kapatılması uygulamasına 2006-2007 dönemine kadar devam edilecektir. Küçük ölçekli üreticilerin bu zorunluluktan muafiyet hakları korunmuştur.
Tarım arazilerinin gönüllü olarak üretime kapatılması da desteklenerek 2001-2002 yılından itibaren bu arazilere de 63EURO/ton (telafi edici ödemelerle aynı miktardır) destek ödenecektir.
Ayrıca patates nişastasının asgari fiyatı 2000-2001’den başlayarak eşit dilimde %15 oranında indirime tabi tutulacaktır. Yapılan doğrudan yardım miktarı ise 110,54EURO/ton’a yükseltilecektir.
10.2 Sığır ve Dana Etleri
Bilindiği gibi AB’nin net üretimi son yıllarda 8 milyon ton seviyesine ulaşmıştır. En önemli üreticiler Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere’dir ve AB üretiminin üçte ikisi bu ülkelere aittir.
Sığır ve dana AB’deki toplam tarım üretiminde değer açısından ikinci büyük bileşkenidir ve %11,9’luk bir paya sahiptir.
1996 yılında İngiltere’de baş gösteren BSE (deli dana hastalığı) krizi sektöre büyük zarar vermiştir. Krizle mücadele etmek amacıyla aynı yıl kısa vadeli önlemler alınmıştır. Danaların kesilerek işlenmesi, mevsimden önce pazara sürülmesini içeren bazı önlemlere ek olarak İngiltere’de 30 aylıktan daha büyük sığırlar imha edilmiştir. Ayrıca bu hayvanların insan gıdası ve hayvan yemi olarak kullanılması yasaklanmıştır.
Yeni düzenleme ile sığır eti müdahale fiyatlarında 2000-2002 yılları arasında toplam %20 oranında indirim yapılacaktır. Her aşamada eşit oranlarda gerçekleştirilecek indirimler sonucu müdahale fiyatları 2224 EURO/ton seviyesi düşürülecektir.
1 Temmuz 2002’de müdahale fiyatı uygulaması yerine 2224 EURO/ton seviyesinde sabitlenen özel depolama yardımı için temel fiyat uygulamaya başlanacaktır. Özel depolama yardımı domuz etinde olduğu gibi ortalama AB piyasa fiyatlarının, temel fiyatların %103’ünden daha az olması halinde verilecektir. Bu tarihten itibaren ortalama piyasa fiyatının 1,560 EURO/ton’un altına düşmesi durumunda komisyon tarafından üye ülkelerde alım için ihaleler düzenlenecektir.
Erkek hayvanlar ve yavrulamış inekler için verilen mevcut prim üç yıllık dönemde arttırılacak ve doğrudan çiftçiye ödenmek şartıyla yeni bir kesim primi ihdas edilecektir. Bu yardım her takvim yılında bölge için öngörülmüş sınırları aşmamak koşuluyla işletme başına verilecektir.
Yavrulamış inekler için verilecek prim 2002 yılında hayvan başına 200 EURO’ya üye ülkelerin insiyatifinde bulunan ulusal ek yardım miktarı da hayvan başına 50 EURO’ya yükseltilecektir.
8 aylıktan büyük bütün büyükbaş hayvanlar için 80 EURO, diğerleri (1-7 aylık) için de 50 EURO kesim primi ödenecektir. Ödeme belirli bir besleme sürecinden sonra doğrudan çiftçilere yapılacaktır.
Üye ülkelere, kendilerine tahsis edilen toplam miktarları aşmamak koşuluyla üreticilerine yıllık ek ödeme yapabilme imkanı verilmiştir.
Gündem 2000 belgesine göre, tüketimdeki azalışa bağlı olarak üretimde de azalma olması, müdahale stoklarının ise 2005 yılında 1,5 milyon tona yükselmesi beklenmektedir.
10.3 Süt ve Süt Ürünleri
Süt üretimi AB ülkelerinde önemli bir tarımsal faaliyettir. İnek sütü üretiminin Birlik tarımsal üretim değeri içindeki payı %18,4’tür.
Gündem 2000’de komisyon ekilebilir ürünler ve sığır eti sektörlerinde uygulaması öngörülen köklü değişikliklerin bu sektör için gerekli olmadığına karar verilmiştir. Bu alanda rereformlar2005 yılından itibaren yürürlüğe girmiştir.
Tereyağı ve yağsız süt tozu müdahale fiyatları 2005/2006 yılından itibaren üç aşamada %15 düşürülecektir.
Üretim kotası rejiminin uygulama süresi 2007/2008 pazarlama dönemine kadar uzatılmıştır. Tüm kotalar 2005 yılından itibaren %1.5 arttırılacaktır. Artış üç aşamalı ve destekleme fiyatlarındaki düşüşe paralel olacaktır.
Yunanistan, İspanya, İrlanda, İtalya ve Kuzey İrlanda diğer ülkelerden farklı olarak 2000 yılından itibaren iki aşamadan oluşan özel bir artışa sahip olacaklardır. Bu ayarlamalar 2003 yılında tekrar gözden geçirilecektir. Amaç 2006 yılından sonra şimdiki kota sistemine son vermektir.
Üreticilerin gelir seviyesinin korunabilmesi amacıyla fiyat indirimlerine paralel olarak üç yılda artacak bir yardım sistemi düzenlenecektir. Her takvim yılında,işletme başına ve prim ödenebilecek referans miktarlarına göre ton başına üreticilere;2005 yılında 5.75 EURO, 2006’da yılında 11,49 EURO, 2007’de 17,24 EURO süt primi ödenecektir.
10.4_Şarap
AB, dünya şarap piyasasında söz sahibi konumdadır ve dünya üretim ve tüketiminde %60, ihracatında da %70 paya sahiptir.
Bu sektör 1962 yılından günümüze dek ortak piyasa düzeni kapsamında yer almıştır.
Özellikle 1980’li yıllarda ortaya çıkan aşırı üretim, o dönemde stokların artmasına neden olmuştur ve ünlü şarap gölleri nitelemesi bu dönemde ortaya çıkmıştır.Stok artışı ile mücadele etmek için 1987 yılında mevzuat yenilenmiştir.
Gündem 2000 ile;
ü Sektöre yönelik yürürlükte bulunan 23 ayrı tüzük birleştirilmiş ve böylece yeni bir şarap Ortak Piyasa Düzeni oluşturulmuştur.
ü Yeni üzüm bağları ekimi konusundaki yasağın devamına karar verilmiş olmakla birlikte yeni üye ülkelere belirli oranlarda yeni ekim hakkı tanınmıştır.
ü Ev şaraplarının zorunlu distilasyonu (damıtılması) uygulaması kaldırılmıştır.Bunların yerine Pazar koşullarının bozulduğu ve stokların artmaya başladığı dönemlerde hayata geçirilmek üzere arz garantisi sağlamak ve pazara sürülen şarabın belirli bir kalite seviyesinin altına düşmesini engellemek amacıyla “kriz distilasyonu” adı altında yeni bir uygulama başlatma kararı alınmıştır.
10.5_Tütün
Tütün üretimi Topluluğun en az gelişmiş bölgelerinde yoğunlaşmış durumdadır. Tütün işlemesine yönelik fabrikalar da yine bu bölgelerde bulunmaktadır.
Bu bölgeler için tütün önemlidir. Çünkü üretim yapılan topraklar verimsizdir ve alternatif ürün üretim miktarları kısıtlıdır. Bu nedenle az gelişmiş bölgelerde tarım sektöründe faaliyet gösterenlerin gelir düzeyinin korunması için tütün sektörünü destekleme yoluna gitmektedir. Günümüzde bu ürün için sağlanan primler, tütün üreticilerinin gelirlerinin %80’ini oluşturmaktadır.
Tütün işleme ve üretiminde yaklaşık 200 bin kişi istihdam edilmektedir.
25 Haziran 1998 tarihinde Tarım Konsey Toplantısında; üç yıllık geçiş döneminin ardından prim ödemelerinin 2 bölüme (sabit ve değişken) ayrılması kararlaştırılmıştır. Toplam primin %30-45’i değişken bölüme ayrılacak ve bu prim kaliteli ürün üretenlere verilecektir. Böylece kaliteli ürün üretimi teşvik edilmiş olacaktır. Sabit bölüm ise tüm üreticilere verilecektir.
Ayrıca üretim kotalarına ilişkin sistem de esnek hale getirilmiştir. Getirilen bu esneklik ile kotalar tütün çeşitleri arasında transfer edilebilecek ve üreticiler kotalarını devredebileceklerdir. Üretim yapmak istemeyen üreticiler de kotalarını ücret karşılığında geri iade edebileceklerdir.
10.6_Zeytinyağı
Topluluğun zeytin üretiminde, İspanya %50, İtalya da %25 söz sahibi ülkelerdir.
Birliğin zeytinyağı ortak piyasa düzeni 1966 yılında oluşturulmuştur. Son olarak sektörde, arz ve talep dengesini sağlamak ve kaliteli ürün üretimini teşvik etmek amacıyla 25 Haziran 1998 tarihli Tarım Konsey toplantısında reform yapılmıştır.
Yapılan yeni düzenleme uyarınca, geçiş dönemi (1 Kasım 1998- 31 Ekim 2001) uygulamaları başlamıştır. Bu kapsamda, azami garanti edilmiş miktar 1.777.261 tona (%31.6 oranında) çıkarılmıştır. Üreticiye verilecek yardımlar %5 oranında azaltılacak, üretim yardımı 1 Kasım 2001 tarihinden itibaren (bazı istisnalar hariç) sadece 1 Mayıs 1998 tarihinden önce dikilmiş ağaçlardan elde edilen zeytinyağına verilecektir.
Reformlar kapsamında;
ü Azami garanti edilmiş miktar, üye ülkelere ulusal garanti edilmiş miktarlar olarak dağıtılacak,
ü Ulusal miktarın bir bölümü sofralık zeytin için kullanılabilecek,
ü Üretim yardımlarının kullandırılmasında 500 kg/yıldan üreten üreticiler ile diğerleri arasında yapılan ayırıma son verilecek,
ü Tüketim yardımı kaldırılacak,
ü Müdahale alımı kaldırılacak ve yerine müdahale için özel depolama yardımı geliştirilecektir.
10.7_Bütün Ortak Piyasa Düzenlerine Yönelik Düzenlemeler: Yatay Tüzük
Gündem 2000 ile tüm Ortak Piyasa Düzenlerini kapsayan ve Yatay Tüzük olarak adlandırılan yeni bir tüzük belirlenmiştir. Bu tüzük ile Ortak Piyasa Düzenlerinde geçerli olacak genel kurallar düzenlenmiştir.
Sözü edilen tüzüğün en önemli unsurları; çevre koruma yükümlülükleri, doğrudan ödemelerin ayarlanması ve artan fonların üye ülkenin kullanımına bırakılmasıdır.
Belirlenen bu unsurlara göre;
ü Üreticilerin doğrudan ödemelerden yararlanabilmeleri için üretim yöntemlerinde çevre faktörünü dikkate almak zorundadır. Üye ülkeler, uyulması gereken çevresel önlemleri ve bu önlemlerin alınmaması durumunda geçerli olacak yaptırımları tanımlayacaktır. Bu yaptırımlar, doğrudan ödemelerin kısıtlanması ve durdurulmasını da içerebilecektir.
ü Üye ülkeler, tarım işletmesinin refah düzeyi ve işletmenin istihdama katkısını dikkate alarak bazı şartlar altında doğrudan ödeme miktarlarını ayarlayabileceklerdir.
ü İlk iki uygulama çerçevesinde üreticilere ödenmeyen fonlar, üye ülkelerin kullanımına tahsis edilecektir. Ancak bu fonların tarımsal çevre koruma programları, ağaçlandırma, erken emeklilik ve az gelişmiş bölgelerin kalkındırılmasına yönelik olarak kullanılma şartı bulunmaktadır.
Yatay tüzük, doğrudan ödemelerde üye ülkelerin yetkilerini önemli ölçüde arttırmış ve bir anlamda sisteme esneklik de kazandırmıştır.
10.8_Kırsal Kalkınmaya Yönelik Tedbirler
Gündem 2000 ile fiyat ve Pazar mekanizmalarında yapılan düzenlemelerin kırsal kalkınma tedbirleriyle desteklenmesi kararı alınmıştır.
Bu alandaki en önemli yenilik, kırsal kalkınma alanındaki AB mevzuatının tek bir Tüzük altında birleştirilmesidir. Bu tüzük ile, FEOGA yapısal fonlar Tüzüğü, Yapısal Fonların Hedef 5a’ya ilişkin dört tüzük ile MacSharry reformlarının çevre, ağaçlandırma ve erken emekliliğe ilişkin ek tedbirlerini içeren üç tüzük yürürlükten kaldırılmıştır.
Yeni tüzük; tarım ve ormancılık sektörlerinin güçlendirilmesi, kırsal alanların rekabet gücünün arttırılması ve çevre koruması yoluyla Avrupa’nın kırsal mirasının sürdürülmesi şeklinde üç alanda kırsal kalkınmayı desteklemeyi hedeflemekte ve bu alanlarda verilecek destekten yararlanmak için gerekli genel şartların çerçevesi çizilmektedir. Ayrıntılar program aşamasında saptanacaktır. Üye ülkelerin esnek biçimde ve kendi ihtiyaç ve önceliklerine göre hazırlayacakları Tüzük kapsamında yer alan kırsal kalkınma tedbirlerine yönelik programları 2000 yılı başından itibaren 7 yıl için geçerli olacaktır.
2000-2006 Döneminde uygulanacak AB’nin Kırsal Kalkınma Destek Miktarları aşağıdaki tablo 5’te verilmiştir.
Önlem | Ödeme (EURO) | Referans |
Genç çiftçiler için ödeme yardımı | 25000 | ----- |
Erken emeklilik planı | 15000 | İşletme sahibi (yılda) |
150000 | İşletme sahibine edinebilecek toplam miktar | |
3500 | İşçilere (yılda) | |
35000 | İşçiye ödenebilecek toplam miktar | |
En az gelişmiş bölgelere telafi için ödeme -maksimum -minimum | 200 | Tarım amaçlı kullanılan araziler için hektar başına |
25 | ||
Tarımsal çevre önlemleri desteği: -Yıllık üretim -Özel dayanıklı üretim -Diğer amaçlı kullanım | 600 900 450 | Hektar başına |
Ağaçlandırmadan doğan gelir kaybını telafi primi: -Çiftçiler yada çiftçi örgütleri -Diğer tüzel kişiler | 725 185 | Hektar başına |
Ormanları koruma ve ekolojik işleviyle bağlantılı ödemeler: -minimum telafi ödemesi -maksimum telafi ödemesi | 40 120 | Hektar başına |
Kaynak:Ebru Ekeman 21. Yüzyılın Eşiğinde Avrupa Birliğinde Ortak Tarım Politikası IKV Yayını Yayın No:158 Eylül 1999
10.9_Aday Ülkelerin Ortak Tarım Politikası’na Uyumu
Daha öncede ifade edildiği üzere Gündem 2000 reformunun hazırlanmasında en önemli neden AB’nin genişleme sürecidir. Nitekim Gündem 2000 reform planının yayınlanmasının ardından 11-12 Aralık 1997 tarihinde düzenlenen Lüksembourg Zirvesinde AB’ye aday olan ülkeler belirlenmiş ve bu ülkeler için tam üyelik süreci de başlatılmıştır.
Lüksembourg Zirvesi kararları uyarınca, aday ülkeler için iki aşamalı bir süreç benimsenmiştir. “İlk dalga” olarak tanımlanan ve Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Macaristan, Polonya ve Slovenya’dan oluşan aday ülkeler ile 31 Mart 1998 tarihinden itibaren katılım görüşmeleri başlatılmıştır.
Bu ülkeler içinde en güçlü görünen adaylar istikrarlı politikaları ile Polonya ve Macaristan’dır. Ayrıca Estonya’da üyelik için gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Çek Cumhuriyeti de ekonomik ve politik istikrarı yakalayamadığı ve hedefleri doğrultusunda gerekli olan değişiklikler için aldığı radikal kararları uygulamaya koyamadığından Polonya ve Macaristan’ın biraz gerisinde kalmış durumdadır.
İlk dalgada yer alan Litvanya, Letonya, Bulgaristan, Romanya ve Slovak Cumhuriyeti ise ekonomik ve siyasal alanda sağladıkları reformlar ile Birlik mevzuatına uyum konusunda kaydettikleri ilerlemeler yeterli bulunduğu takdirde “ilk dalga”ya dahil olabileceklerdir.
Türkiye ise bu zirvede adaylar arasında yer almamıştır. Üstelik ehliyeti bir kez daha teyit edilen Türkiye ile üyelik yönünde ilişkilerin özel bir strateji çerçevesinde ilerletilmesi kararı alınmış ve 3 Mart 1998 tarihinde sunulan “Türkiye için Avrupa Stratejisi” adlı belgede ülkemizin tam üyeliğe hazırlanması için öneriler sunulmuştur.
10 Aralık 1999 tarihinde düzenlenen Helsinki Zirvesinde ise Türkiye’nin adaylığı resmen tanınmıştır. Böylece Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya ve Kıbrıs’ın AB’ne adaylığı en yakın ülkeler olarak değerlendirildiği günlerde Türkiye’de tam üyeliğe aday ülkeler arasında yerini almış durumdadır.
AB üyeliğine aday ülkelerin üyelik öncesinde OTP’ye uyum çalışmalarına katkıda bulunmak ve bu ülkelerin kırsal kalkınma ve tarımsal işletmelerinin modernizasyonuna yönelik çalışmalarının desteklenmesi amacıyla “Tarım ve Kırsal Kalkınma Alanında Özel Katılım Programı (SAPARD)” oluşturulmuştur.
Günümüzde tarım da dahil olmak üzere çeşitli alanlarda Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri’in (MDAÜ) desteklenmesi için temel kaynak olarak PHARE programı kullanılmaktadır. SAPARD ise bu ülkelerdeki kırsal kalkınma çalışmalarının FEOGA’nın “Garanti” bölümü kapsamında desteklenmesini öngören farklı bir programdır.
Avrupa Konseyi’nin Berlin Zirvesinde (25 Mart 1999) belirlenen bütçe planı taslağı uyarınca Komisyon, 20 Temmuz 1999 tarihinde Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri (MDAÜ) için 2000-2006 (toplam 7 yıl) döneminde uygulanmak üzere yıllık 520 milyon Euro’luk genel bütçeye sahip adı geçen program çerçevesinde endikatif bir bütçe tesisatı (tablo 6) düzenlenmiştir. Aşağıda tabloda MDAÜ’lere SAPARD kapsamında sağlanması öngörülen destek miktarları görülmektedir.
Tablo:6 SAPARD Programı Kapsamında MDAÜ’lerin Yıllık Endikatif Bütçe Tahsisatları
Birim: Milyon Euro (1999 Sabit Fiyatları ile)
Ülkeler | Tahsisat Miktarı | Pay (%) |
Polonya | 168.683 | 32,0 |
Romanya | 150.636 | 28,9 |
Bulgaristan | 52.124 | 10,0 |
Macaristan | 38.034 | 7,3 |
Litvanya | 29.829 | 5,7 |
Çek Cumhuriyeti | 22.063 | 4,2 |
Letonya | 21.848 | 4,2 |
Slovakya | 18.829 | 3,5 |
Estonya | 12.137 | 2,3 |
Slovenya | 6.337 | 1,2 |
Toplam | 520.000 | 100,0 |
Kaynak: Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Reformunun Yeni Tur DTÖ Çok Taraflı Müzakereleri ve Genişleme Olguları Çerçevesinde Değerlendirilmesi , DTM Yayını, Ankara, Aralık-1999, s. 19.
Tabloda yer alan ülkelerden birinin 200 yıldan önce Birliğe üye olması halinde bu kapsamda sağlanan yardımlar sona erecektir.
SAPARD’ın Konsey Tüzüğünde (21 Haziran 1999’da kabul edilmiştir) yardım konuları;
ü Tarımsal işletmelerde yapılan yatırımlar,
ü Tarım ve su ürünlerinin işleme ve pazarlama yöntemlerini geliştirmeye yönelik projeler,
ü Hayvan ve bitki sağlığına yönelik önlemler, gıda kalitesinin ve tüketicinin korunması,
ü Çevreyi ve kırsal alanların korunmasına yönelik üretim yöntemleri,
ü Kırsal alanların alt yapısının iyileştirilmesi,
ü Köy yenilenmesi ve kırsal mirasın korunması,
ü Ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi ve alternatif gelir kaynaklarının yaratılması,
ü Çiftlik yardım programları,çiftlik yönetim hizmetleri,
ü Üretici birliklerinin kurulması,
ü Toprak niteliklerinin iyileştirilmesi ve parselasyonun yeniden yapılması,
ü Arazi kayıt sisteminin yenilenmesi,
ü Tarımsal su kaynaklarının idaresi,
ü Orman ve çiftlik ağaçlandırma projeleri, şahıs orman işletmeleri yatırımları, orman ürünlerinin pazarlanması, işletilmesi,
ü Teknik yardım (eğitim, izleme, bilgilendirme, yayımcılık, çalışmaları)
şeklindedir.
Programdan yararlanacak ülkelerin uygun bölgeler için ilgili makamların görüş ve onayını alarak 7 yıllık kalkınma planları hazırlamaları gerekmektedir. Planlar Komisyon tarafından incelenip onaylandıktan sonra bu planlar aday ülkenin tarımsal ve kırsal kalkınma programlarına temel teşkil edecektir.
Programlarım finansmanı, müktesebatın uyarlanması, gümrük uygulamaları vb. konusunda ilgili ülke personeline verilecek eğitim gibi teknik yardım programlarında %100’e kadar yükselebilmekle birlikte Komisyon genelde toplam kamusal harcamaların %75’ine kadar katkıda bulunmaktadır. Ancak aday ülkelerdeki gelir yaratıcı yatırımların tutarının azami %50’si için kamu yardımı yapılabilecek ve bu kamu yardım payının da azami %75’i AB kaynaklarından karşılanabilecektir.
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİN TARIMSAL BOYUTU VE ORTAK TARIM POLİTİKASINA UYUMUN TÜRK TARIMINA OLASI ETKİLERİ
1.TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ VE ORTAK TARIM POLİTİKASI
Tarım alanında Türkiye-AB ilişkileri büyük ölçüde;
Ankara anlaşması,Katma Protokol,1/80 sayılı Ortaklık Konseyi kararı ,1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı ve 1/98 Ortaklık Konseyi kararı çerçevesinde yürütülmektedir.
Anılan mevzuat çerçevesinde tarım alanında Türkiye-AB ilişkileri;
*Tarım ürünlerinin serbest dolaşımı :
*Türk tarımının OTP’ye uyumu,
*Tarım ürünlerinin ticaretinde karşılıklı olarak tercihli rejim uygulanması
(tarım tavizleri),işlenmiş tarım ürünleri,
konuları olmak üzere üç yönlü bir gelişme göstermektedir.
Bu ilişkiler içerisinde en önemli yere sahip olan Türk tarımının OTP’ye uyumudur.
OTP’ye uyumun gerçekleşmesi durumunda tercihli rejim ve işlenmiş tarım ürünleri
alanındaki ilişkiler de (işlenmiş tarım ürünlerinin tarım payı yönüyle) OTP’ye uyum ilişkileri
kapsamına girecektir.
1.1 Ankara Anlaşması
Türkiye’nin AB ile ilişkileri 1959 yılında üyelik başvurusuyla başlamıştır.Türkiye’nin başvurusuyla “uzun dönemde,Batı Avrupa’da kurulabilecek siyasal bir birliğin dışında kalmamak ve gümrük birliği içinde Yunanistan’a verilecek ticari tavizlerden de yoksun kalmamak” düşünceleri etkili olmuştur.
Yapılan görüşmeler sonucunda Roma Anlaşmasının 238.maddesine dayanan ve Türkiye ile AB arasında ortaklığın temel ilkelerini belirleyecek bir çerçeve anlaşma olan Ankara Anlaşması; 12 Eylül 1963 yılında imzalanmış ve 1964’te uygulamaya konulmuştur.
Anlaşmanın amacı, “ Türkiye ekonomisinin hızlı bir şekilde kalkınmasını ve Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşama şartlarının yükseltilmesi gereğini dikkate alarak taraflar arasındaki ticari,ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektedir.” Şeklinde belirtilmiştir.(Madde 2/1)
İlkeleri ise;
*Ekonominin hızla kalkındırılması ve uyumlu bir biçimde ticaretin artırılması
İle Türk ekonomisi ve AB üyesi Devletler ekonomilerini arsındaki açığı kapatmak
*Türk halkı ile AB üyesi ülke vatandaşları arasında sıkı bağlar kurmak
*Türk halkının yaşam seviyesinin yükseltilmesi çabasına destek vererek Türkiye’nin ileride Topluluğa “tam üye” olmasını kolaylaştırmak
*Roma Antlaşması’nın esinlendiği ülküyü birlikte izleyerek ,barış ve hürriyet
güvencesini pekiştirmek, şeklinde sayılmıştır.
Türk ekonomisinin kalkınmasına yardımcı olmak üzere,Topluluğun,belli bir sürede
Türkiye’ye ekonomik yardımda bulunmasının gerekliliği de ayrıca vurgulanmaktadır.
Sayılan amaç ve ilkeleri gerçekleştirmeyi hedefleyen Ankara Anlaşması ; taraflar arasında bir
Gümrük birliğinin gittikçe gelişen şekilde kurulmasını öngörmektedir.Gümrük birliğine ulaşılması üç aşamalı bir takvime bağlanmıştır.Anlaşma; Türkiye ile AB arasında hazırlık,geçiş ve son dönem olmak üzere üç aşamada tamamlanacak bir ortaklık ilişkisi kurmaktadır.
Birinci dönem olan hazırlık döneminde ilişkilerin geliştirilmesi açısından ,Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir.Bu dönemde Türkiye’ye geçiş dönemi ve son dönem boyunca üstleneceği yükümlülükleri yerine getirebilmesi için ekonomisini güçlendirmesi amacıyla 175 milyon ECU kredi de sağlanmıştır.
Bu dönemin 1 Aralık 1964 tarihinden itibaren 5 yıl sürmesi planlanmış ancak 7 yıl sürmüştür.
1973 yılında katma protokol işe başlayan geçiş dönemi , karşılıklı ve dengeli yükümlülükler esasına dayanmış ve Türkiye ile AB arasında gümrük birliğini kademeli olarak yerleştirmeyi hedeflemiştir.
1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük Birliği’nin tamamlanmasıyla birlikte söz konusu son döneme
geçilmiştir.
Ankara Anlaşmasında AB ile Türkiye arasında ortaklığın “Topluluğun Ortak Tarım Politikasını göz önünde bulunduran özel usullere göre,tarım ürünleri bu ürünlerin alışverişini” de kapsadığı belirtilmiştir.Bu ifade Türkiye’nin OTP’ye uyumun ortaklığın başlangıcında öngörüldüğünün bir göstergesi olarak kabul edilebilir.Bu kapsamda Türkiye’nin OTP’ye uyum sağlamasıyla birlikte,Roma Antlaşmasının II.ekinde yer alan ürünlerin taraflar arasında serbest dolaşımı sağlanacaktır.
Bilindiği gibi Roma Antlaşmasında sanayi mallarında genel olarak gümrük birliğine dayalı bir ekonomik entegrasyon modeli benimsenmiş olmasına karşın tarım ürünleri için gümrük birliği ötesinde ortak bir politika belirlenerek bu ürünler ayrı bir bölümde ele alınmıştı.Bunun yansıması olarak Ankara Anlaşmasında tarım ürünlerinin gümrük birliği çerçevesinde ele alınmayarak ayrı bir bölümde değerlendirilmiştir.
Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinin ardından AB bazı tarım ürünleri ticaretinde ilk kez Türkiye’ye tek taraflı tavizler tanımaya başlamıştır.Anlaşmanın ekinde yer alan geçici protokolde sayılan ham tütün,kuru üzüm ve fındık için tarife kontenjanları belirlenmiştir.Bu uygulama tercihli rejime zemin oluşturmuştur.
1.2 Katma Protokol
Türkiye ile Birlik arasında ortaklığın geçiş dönemi koşullarını,süre ve sıralarını belirlemek üzere 23 Kasım 1970’de Katma Protokol (KP) imzalanmıştır.Bu protokolde;
· 22 yıllık dönemin sonunda (1995 yılı sonunda) Türk tarımının OTP’ye uyumunun sağlanması için ,Türkiye’nin gerekli tedbirleri alması(KP:32(1)),
· Bu dönem içerisinde Topluluğun,tarım politikasının tespiti ve gelişmesi sırasında Türk tarımının çıkarlarını göz önünde tutması ve Türkiye’nin bu amaca yararlı bütün unsurları Topluluğa bildirmesi(KP:32(2)),
· Topluluğun ayrıca,OTP’nin tespit edilmesi ve gelişmesi ile ilgili Komisyon tekliflerini ,bu tekliflere ilişkin görüşleri ve alınan kararları Türkiye’ye bildirmesi(KP:32(3)) öngörülmüştür.
KP hükümlerine göre ayrıca Ortaklık Konseyi,Türkiye’nin 22 yıllık dönem sonunda,OTP
Tedbirlerini aldığını belirlemesine takiben ,tarım ürünlerinin serbest dolaşımı ile ilgili
hükümleri tespit edecektir.(KP:34(1)) ve Ortaklık Konseyi uyum için öngörülen tarihi
değiştirebilecektir.(KP:34(3))
Ancak Türkiye,belirtilen gelişmeleri zamanında tamamlayamamış ve sonuçta AB 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) ile tarım ürünleri ticaretinde serbest dolaşıma geçilebilmemiz
için belirsiz bir ek süre daha vermiştir.
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere Ankara Anlaşması ve Katma Protokolde tarım
Ürünlerinde serbest dolaşımın sağlanmasının Türkiye’nin AB Tarım Politikası’na uyumu
halinde mümkün olacağı ifade edilmiştir.
Buna rağmen,KP’de geçiş sürecinde Türkiye ile AB arasında tarım ürünleri ticaretinde bir
tercihli rejim uygulanması kararı alınmıştır.
1.2 AB-Türkiye Tarım Ürünleri Ticaretinde Tercihli Rejim
Tarım ürünlerinde tercihli rejim 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararıyla uygulanmaya başlamıştır.Bu karar çerçevesinde oluşturulan tavizli rejimde,Türkiye çıkışlı tarım ürünlerinden alınan gümrük vergilerinden %2 yada daha düşük orandakilerin 1 Ocak 1987’ye kadar dört aşamada kaldırılması kabul edilmiştir.
Bu çerçevede ;taze ve konserve balıkçılık ve su ürünleri ,çiçekler,ağaç ve bitki kökleri,baklagiller dahil taze ve kurutulmuş meyve ve sebzeler ,kahve ,çay ve baharatlar,hayvansal ve bitkisel yağlar,tohumlar,içme suyu,bira,şarap,rakı vb,işlenmiş meyve ve sebzeler (kurutulmuş ve meyve suları) ile ham tütün gümrük vergisinden muaf tutulmuştur.Ayrıca Türkiye çıkışlı patates ,kavun, karpuz, fasulye, bakla, soğan, kabak, patlıcan,kereviz,erik ve sofralık üzüme yılın belirli dönemlerinde gümrük muafiyeti tanınmıştır.Ayrıca beyaz peynir,tulum peyniri ve kaşar peynirine %66 oranında vergi indirimi uygulanmaya başlamıştır.
Yapılan tüm bu düzenlemeler sonucunda Türkiye’nin Topluluğa yönelik tarım ürünleri ihracatının %71’i vergiden muaf tutulurken;%5’i vergi indirimi kapsamına alınmıştır.Diğer bir ifadeyle tanınan tavizler ile,Türkiye’nin Topluluğa yönelik tarımsal ürün ihracatının %76’sının tercihli işlemlerden yararlanması sağlamıştır.
Türkiye ilk kez 1993 yılında AB çıkışlı bazı tarım ürünlerine taviz uygulamaya başlamış ve 1993 yılı ithalat Rejiminde AB menşeli balıkçılık ve su ürünleri ,şarap,bazı peynirler vb. tarım ürünlerine %30 oranında gümrük indirimi gerçekleştirmiştir.Ancak bu dönemde Topluluğa sağlanan tarım tavizleri,topluluğun Türkiye’ye ihracatının ancak %7’sine tekabül etmektedir.
Türkiye benzer yükümlülüğü bulunmasına rağmen,tarım ürünleri ithalatında AB ile karşılaştırıldığında ,topluluğa kayda değer bir taviz tanımamıştır.
1993 yılında,Katma Protokolün ilgili hükmü ile ilgili GATT kuralları gereği ,karşılıklı tarım ticaretinde taviz dengesinin kurulması amacıyla AB ile görüşmelere başlanmıştır.
Görüşmelerin başlamasından sonra Türkiye’nin 1995 yılına kadar yararlandığı tavizlerde değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bu gelişmede,AB’ne üç yeni üyenin katılması ,GATT Tarım Anlaşmasının tamamlanması ve bu Anlaşmanın ithalatta uygulanan bazı koruma tedbirlerinde değişikliğe gitmesi gibi nedenler etkili olmuştur.
Türkiye’ye verilen tavizlere yönelik değişiklikleri içeren 1/98 sayılı OKK,1998 yılı başında uygulaya girmiştir.
OKK ile domates salçası,kümes hayvanları eti,koyun ve keçi eti,meyve suları ,zeytinyağı , peynir, marmelat ve reçeller de taviz kapsamına alınmış ve Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatının %25’i vergi indiriminden yararlanırken %68’i vergiden muaf tutulmuştur.
Diğer bir ifadeyle tarımsal ürün ihracatımızın %93’ü taviz kapsamına alınmıştır.
Türkiye’nin AB lehine ,seçilmiş ürünler itibariyle tanıdığı tavizlere ise canlı büyükbaş hayvanlar,dondurulmuş et,peynir,tereyağı,tahıllar,ham/bitkisel yağlar,hayvan yemleri,
Şeker domates salçası,çiçek soğanları,şeftali,elma,sebzeler ile alkollü içecekler de eklenmiştir.
Böylece Türkiye’nin AB lehine ,seçilmiş ürünler itibariyle tanıdığı tavizler AB menşeli tarım ürünleri ithalatımızın %51’ine ulaşmıştır.
Yanı sıra Türkiye;sanayi payı gündeme getirilen işlenmiş tarım ürünlerinde AB ile karşılıklı olarak sanayi paylarını sıfırlamışlardır.
Tavizli rejimin kapsamının genişletilmesine rağmen AB ,çeşitli şekillerde söz konusu tanıdığı tavizleri sınırlandırmaktadır.Ayrıca MDAÜ’ler başta olmak üzere diğer ülkelere tanıdığı tavizler ve OTP’de meydana gelen değişmeler de bu sınırlandırmada etkili olmaktadır.
1.4 Gümrük Birliği Çerçevesinde Tarım ve Ortaklık Tarım Politikasına Uyumda Son Durum
6 Mayıs 1995 tarihinde gerçekleştirilen AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısında,Türkiye-AB ortaklığının geçiş döneminin tamamlanması ve son dönem olan Gümrük Birliği aşamasına geçilmesine yönelik olarak 1/95 sayılı 36.Ortaklık Konseyi Kararı(OKK) alınmış ve Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu kararın 22,23,24,25’inci maddeleri tarımla ilgilidir.Bu maddeler;
· Ortaklık Konseyi,tarafların Katma Protokolde ortaya konulduğu üzere aralarında tarım ürünlerinin serbest dolaşımı sağlama hedeflerini teyit etmekte ,bu ürünlerin serbest dolaşımını sağlamak amacıyla gerekli koşulların oluşturulması için ek bir sürecin gerekli olduğunu kaydetmektedir.
· Türkiye,politikasını ,tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlamak için gerekli olan ortak tarım politikası tedbirlerini benimseyecek biçimde uyumlaştırılacaktır.Türkiye bu doğrultuda alınan kararları topluluğa bildirecektir.
· AB,tarım politikasını geliştirirken mümkün olduğu ölçüde Türk tarımının çıkarlarını göz önünde bulunduracak ve ilgili komisyon önerileri ile bu öneriler temel alınarak benimsenen kararlar konusunda Türkiye’nin tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlamak için gerekli olan ortak tarım politikasına uyuma yönelik almayı amaçladığı tedbirler konusunda ortaklık konseyi bünyesinde danışma toplantıları yapılabilecektir.
· AB ve Türkiye ,tarım ürünleri ticaretinde birbirlerine tanıdıkları tercihli rejimleri,aşamalı olarak ve karşılıklı avantajlar yaratacak biçimde geliştireceklerdir.Ortaklık Konseyi,bu tercihli düzenlemelerde yapılan iyileştirmeleri düzenli olarak inceleyecektir.
· Ortaklık Konseyi,Türkiye’nin tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlamak için gerekli olan ortak tarım politikasına uyuma yönelik tedbirlerini aldığını tespit ettikten sonra,AB ile Türkiye arasında tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlamak için gerekli hükümleri benimseyecektir.
Şeklindedir.İmzalanan bu anlaşmanın bazı bölümleri KP’ün ilgili maddeleri ile büyük
benzerlik taşımakla birlikte KP’de olduğu gibi OTP’ye uyum herhangi bir takvime
bağlanmamıştır.
Ortaklık Konseyi kararı uyarınca sanayi ürünlerinde sağlanan Gümrük Birliği,tarım ürünlerini
kapsamamaktadır.Tarım ürünlerinin de bu kapsama alınmasının OTP’ye uyum ile mümkün
olacağı bir kez daha yinelenmiştir.
Buna karşılık işlenmiş tarım ürünleri,içerdikleri sanayi payı nedeniyle Gümrük Birliği
kapsamında yer almaktadır.
İşlenmiş tarım ürünleri Roma Anlaşması’nın tarım ürünleri ekinde yer almayan, bünyesinde
temel tarım ürünleri (hububat,şeker,süt ve süt ürünleri)bulunduran çikolata ve şekerlemeler
,çocuk mamaları,bisküvi ve pastacılık ürünleri,makarna,dondurma,hazır gıdalar,margarin ve
ekmek mayası vb ürünlerdir.
1.1.1996 tarihi itibariyle yürürlüğe giren Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye’de işlenmiş
tarım ürünleri sistemi oluşturulmuş ve AB mevzuatına uygun olarak ,işlenmiş tarım
ürünlerindeki sanayi ve tarım payları tespit edilerek toplam verginin sanayi payına isabet eden
kısmının Topluluğa ve EFTA ülkelerine karşı sıfırlanması öngörülmüştür.Aynı şekilde AB’de
bu ürünlerde ülkemize karşı daha önce sıfırlamadığı sanayi paylarındaki korumayı
kaldırmıştır.
Öte yandan Avrupa Birliği’nin Luxemburg zirvesinde (Aralık 1997)alınan kararlar arasında
yer alan Türkiye ile ilişkilerin derinleştirilmesi yönündeki talimat üzerine Komisyon
Türkiye’yi tam üyeliğe hazırlamak için bir strateji hazırlamış ve bu strateji Cardiff
zirvesinde(Haziran 1998)kabul edilmiştir.
Türkiye’ye resmen iletilen stratejide Türkiye ile AB arasında tarım ürünlerinde serbest
dolaşımın sağlanması hedefinin tekrar vurgulandığı görülmektedir.
Bu hedefe ulaşabilmek için Türkiye’nin OTP’na uyması gerektiği ifade edilmiş ve Türkiye’ye
yapılacak çalışmalarda üç aşamalı bir süreç önerilmiştir.
Söz konusu süreç kapsamında ilk aşamada Komisyon,Türkiye’ye ilgili temel hukuki
metinlerin bir listesini ve idare için gerekli araç ile organların ayrıntılarını,Türkiye de
Komisyona ülkemiz tarım politikasına ilişkin bilgileri verecektir.
İkinci aşamada,OTP’nin ve Türk tarım politikası daha ayrıntılı olarak irdelenecektir.Son
aşamada ise Türk tarım politikası ile OTP’ı arasındaki farklılıkları içeren bir özet belgenin
hazırlanması öngörülmektedir.
Bu sürecin sonunda,Türkiye’nin AB mevzuatının benimsenmesi için bir çalışma programı
hazırlayarak komisyona sunması istenmiştir.
Buna karşılık Türkiye ise Temmuz 1998 tarihinde AB’ne ilettiği cevabında;OTP’na uyum
çalışmalarına mali ve teknik yardım istemiş ve özellikle teknik düzeyde görüşmelere
başlanılmasının uygun olacağını ve bu konuda izlenecek yöntemlerin açıkça tespit edilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
Strateji Belgesi çerçevesinde birinci aşama olarak nitelendirilen,”tarafların tarım politikaları
hakkında ayrıntılı mevzuat ve bilgi değişimi” çalışmalarına başlanmıştır.
Bu çalışma sadece tarla bitkilerinde tamamlanmış bulunmaktadır.Bu durum OTP’ye uyumda
Türkiye’nin katedilecek uzun bir yolu olduğunu göstermektedir.
TÜRK TARIMININ GENEL ÇERÇEVESİ VE DESTEKLEME POLİTİKASI
Tarım sektörü,Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli görevler üstlenmiştir.Uzun yıllar ülkemizin ekonomisinin lokomotifi olan tarım sektörü 2000’li yıllara yaklaştık;milli gelire yaptığı %14,toplam istihdama %45 katkı ile girmektedir.
Ayrıca elde edilen son verilere göre(1998) tarım ve ormancılık ürü ihracatının ülkemiz ihracatı içindeki payı yaklaşık %10’dur.Buna aynı yılda gıda sanayi ihracat payı da eklendiğinde Türkiye’nin ihracatının %23’ü tarım ile bağlantılı dış satışlardan oluştuğu görülmektedir.
Günümüz Türkiye Topraklarının %35’inden fazlası işlenebilir tarım arazilerinden oluşmaktadır.Ayrıca GAP bölgesinde barajın tamamlanmasından sonra bu gün 8,5 milyon hektar olan sulanabilir alana ek olarak 1,7 milyon hektarlık alan daha sulanabilme imkanına kavuşacaktır.
Ülkemizde 1998 yılı itibariyle 30 milyon ton tahıl,2 milyon ton baklagil,20 milyon ton sınai bitki,2 milyon ton yağlı tohum,19 milyon ton sebze,10 milyon ton meyve,689 ton sert kabuklu meyve üretimi;51 milyon baş hayvan varlığı,kaçak kesimler de dikkate alındığında 1 milyon ton kırmızı et ,10 milyon ton süt üretimi yapılmıştır.
Tarım sektörümüze ilişkin çizdiğimiz çerçeve geçmiş yıllarla karşılaştırmadığımız sürece bir anlam ifade etmemekte,yorum yapmayı imkansız kılmaktadır.Ancak belli bir dönem dikkate alındığında tablo netleşmeye başlamaktadır.
Son 7 yıllık dönemde;tarım sektörünün GSMH’dan aldığı pay,tahıl ve baklagil üretimimiz ile sığır ve koyun varlıklarımız azalırken sınai bitkileri,yağlı tohumlar,sebze,meyve üretimimiz artmıştır.Ayrıca et ve süt üretimimiz de söz konusu dönemde artmıştır.
Kesilen ve sağılan hayvan sayısındaki azalışa rağmen et ve süt üretimimizin artansı verimlilik artışı ile açıklanabilir.Ancak hayvancılıkta ileri olan ülkelerle kıyaslandığında bu artış yeterli değildir.Bu ülkelerde ortalama sığır karkas ağırlığı 250 kg,süt verimi 5.000-6.000 kg/laktasyon dolayında iken ülkemizde bu miktarlar sırasıyla 160-170 kg ve 1.400-1500 kg/laktasyon’dur.
Türkiye’de yaklaşık 4 milyon adet tarım işletmesi bulunmaktadır.Tarım işlemelerinin %35’inin arazi büyüklüğü 2 Ha’dan küçüktür.
Çizelge:8 Tarım İşletme Sayısı ve Ortalama Arazi Büyüklüğü(1990 yılı)
Arazi Büyüklüğü (Hektar) | Sayı | Pay (%) | Ort. Arazi Büyüklüğü (hektar | Pay (%) |
0,1-0,9 | 1.385.129 | 35 | 0,9 | 6 |
2,0-4,9 | 1.274.609 | 32 | 3 | 17 |
5,0-9,9 | 713.149 | 18 | 6,6 | 19 |
10,0-19,9 | 383.323 | 10 | 12,8 | 21 |
20,0-49,9 | 173.774 | 4 | 26,7 | 20 |
50,0 + | 36.838 | 1 | 109 | 17 |
TOPLAM | 3.966.822 | 100 | 5,9 | 100 |
Kaynak:Zafer Yükseler,Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir Desteği Sisteminin Değerlendirilmesi,DPT yayını,Ağustos 1999,s.15
Tarımsal işletmelerin varlığı 1980 yılında 3.558.815 adetten 1990’da 3.966.822’ye yükselmiştir.Bu artış küçük işletme sayısındaki artıştan kaynaklanmaktadır.Aynı dönemde arazi parçalanmışlığında bir azalma görülmektedir.1980 yılında tarımsal işletmelerin %41,9’u 5 parçanın üzerinde tarlaya sahipken,bu oran 1990 yılında %33,9 ‘a gerilemiştir.
Tarım işletmeleri teknik ve ekonomik açıdan belirlenen optimum büyüklüklerin altındadır ve çok parçalıdır.Tarımsal işletmelerin sahip olduğu ortalama arazi büyüklüğü de 6,4 Ha’dan ,5,9 Ha’a gerilemiştir
Küçülen işletmeler nedeniyle tarımda istenilen ölçüde teknoloji kullanılmamakta ve kullanılan girdilerde verimlilik sağlanamamaktadır.Bu durum çiftçilerimizin refah düzeyinde düşüşlere neden olmakta ve dolayısıyla köyden şehre göçler artmaktadır.
Türkiye’nin tarımsal üretimin 1988 yılından bu yana yıllık ortalama %1 artış göstermesine karşın nüfus artış hızının yaklaşık %2 olması tarım sektöründe kendi kendine yeterliliğin giderek azaldığını göstermektedir.Hatta Türkiye bazı ürünlerde ithalatını artırmış durumdadır.Örneğin Türkiye ,1997 yılı itibariyle buğday ithalatı için yaklaşık 457 milyon $,mercimek için 39 milyon $,kuru fasulye için de 2 milyon $ ödemiştir.
1988 yılı itibariyle tarım ve ormancılık ürünleri ihracatının toplam ihracatımızın içindeki payı %10 oranındadır.Bu oranının 1965 yılındaki payı % 75 olduğu dikkate alındığında son 30 yılda tarımın ihracat içindeki payının giderek azaldığı görülmektedir.Türkiye’nin tarım ürünleri dış ticaretinde AB ülkeleri önemli yer tutmaktadır.Birliğin ihracatta payı yaklaşık %50,ithalatta da % 40’tır
Çizelge:9 Türkiye’nin AB’ye Yapmış Olduğu İhracatta
Tarım Sektörünün yeri Birim:Milyon Dolar
Yıl | Tarımsal Ürün İhracat Değeri | Toplam ihracat | Tarımsal Ürün İhracatının Toplam İhracat İçinde payı(%) |
1995 | 1.965 | 11.078 | 17 ,7 |
1996 | 1.854 | 11.548 | 16,1 |
1997 | 2.037 | 12.248 | 16,6 |
1998 | 1.941 | 13.498 | 14,4 |
1998* | 699 | 5.363 | 13 |
1999* | 671 | 5.530 | 12,1 |
* Ocak-Mayıs Dönemi
Kaynak:DTM kayıtları
Türkiye’nin AB’ne ihracat içinde tarım sektörünün payı 1999 (Ocak-Mayıs dönemi) yılı itibariyle %12,1 ithalat içindeki payı ise % 2,5 oranındadır(çizelge 9 ve 10).
Çizelge:10 Türkiye’nin AB’ye Yapmış Olduğu ithalatta
Tarım Sektörünün yeri Birim:Milyon Dolar
Yıl | Tarımsal Ürün İhracat Değeri | Toplam ihracat | Tarımsal Ürün İhracatının Toplam İhracat İçinde payı(%) |
1995 | 790 | 16.860 | 4 ,7 |
1996 | 675 | 23.138 | 2,9 |
1997 | 512 | 24.870 | 2,1 |
1998 | 477 | 24.088 | 2 |
1998* | 184 | 9.878 | 1,9 |
1999* | 195 | 7.784 | 2,5 |
* Ocak-Mayıs Dönemi
Kaynak:DTM kayıtları
2.1 Türkiye’de Uygulanan Destekleme Politikası Araçları:
Türkiye’de tarım sektörü Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek desteklene gelmiştir.Desteklemelerde çeşitli araçlar kullanılmaktadır.
2.1.1 Fiyat Yoluyla Destekleme:
Fiyat yoluyla destekleme,ülkemizde yaygın olarak başvurulan destekleme modelidir.Bu destekleme yönteminde hükümetler,ürünler için taban fiyatı belirlemekte ve bu ürünlerin TEKEL,TMO,Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş(TŞFAŞ) gibi KİT,ya da devlet tarafından desteklenen Tarım Satış Kooperatifleri tarafından belirlenen fiyat üzerinden alımı yapılmaktadır.Destekleme kapsamına alınacak ürünlerin tespitinde,büyük üretici kesimini ilgilendirmesi,stratejik öneme sahip olması ,üretiminin fiyat dalgalanmalarına karşı duyarlı olması ve depolanabilmesi özellikleri önemli rol oynamaktadır.Ancak destekleme fiyatı belirlenirken ürünün maliyeti,borsa ve dünya fiyatları ile arz-talep durumları dikkate alınması gerekmektedir.
Ülkemizde planlı dönemlere kadar 10 ürün desteklenme kapsamında iken 1980 yılına kadar desteklenen ürün kapsamı genişlemiş ve 22’ye ulaşmıştır.Aşağıda yer alan çizelgede de görüldüğü gibi desteklenen ürün sayısı 1982 yılında 19 adetten 1990’da 10 adete düşmüştür.1991.1992 ve 1993 yıllarında 20’yi aşan desteklenen ürünlerin sayısı 5 Nisan 1994 istikrar tedbirleri ile 8 üründe sınırlandırılmış ve 1999 yılı da dahil olmak üzere 6 yıllık dönemde bu sayıda bir değişme olmamıştır.Destekleme alımlarında politika etkili olmaktadır.Hükümetler oy uğruna ekonomik gerçekleri dikkate almadan,seçim dönemlerinde destekleme alım kapsamındaki ürünlerin ayısını artırmakta,seçim sonrasında bu kapsamı daraltmaktadırlar.Ancak 1994 ve sonrasında seçim yapılmış olmasına rağmen destekleme kapsamında yer alan ürün sayısında bir değişme olmaması sevindirici bir gelişmedir.
Devlet destekleme alımları kapsamındaki ürünler;buğday,arpa,çavdar,mısır,yulaf,şeker pancarı,çeltik ve tütündür.Bu ürünler TEKEL ve TMO gibi kamu kurumlarının doğrudan yaptıkları alımlardır.Çizelge 11’de yer alan diğer ürünlerin alımı ise devlet tarafından desteklenen Tarım Satış Kooperatifleri tarafından belirlenen fiyat üzerinden yapılmaktadır.
Çizelge:11 Destekleme Alım Kapsamına Alınan Ürünler ve TSK
Birliklerince Alınan Ürünlerin Alım Miktarları
Birim:1000 Ton
Ürünler | 1995 | 1996 | 1997 | 1998 | 1999 |
Buğday | 41 | 632 | 3.500 | 5211 | 4207 |
Arpa | 74 | 623 | 1800 | 1914 | 819 |
Çavdar | 2 | 26 | 70 | 119 | 72 |
Yulaf | - | 0 | 6 | 19 | 14 |
çeltik | - | 31 | 60 | 71 | 42 |
Mısır | 49 | 240 | 454 | 696 | 339 |
Pamuk | 305 | 282 | 280 | 536 | 174 |
Tütün | 111 | 104 | 124 | 166 | 136 |
Çay | - | 527 | 560 | 718 | 700 |
Ş. Pancarı | 9427 | 11.628 | 12800 | 17619 | 13800 |
Soya | 30 | 2 | 16 | 25 | 23 |
Ayçiçeği | 239 | 269 | 396 | 443 | 407 |
Fındık | 34 | 105 | 39 | 239 | 128 |
Antepfıstığı | - | 5 | 4 | - | - |
Kuru İncir | 4 | 3 | 3,4 | 4 | 11 |
Çekirdeksiz K. Üzüm | 32 | 45 | 63 | 75 | 58 |
Zeytin | 28 | 30 | 20 | 33 | - |
Zeytin Yağı | 5 | 42 | 5 | 26 | - |
Tiftik | - | - | 0,2 | 0,2 | 0,2 |
Yaş Koza | - | - | 0,1 | 0,1 | 0,1 |
Gül Çiçeği | 2 | 2 | 4,3 | 3 | 2 |
Haşhaş | 25 | 5 | 12 | 28 | 34 |
Kaynak:Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,APK Kurulu Başkanlığı Kayıtları
1994 yılından bu yana sürdürülmekte olan hububat,şeker pancarı ve tütün dışındaki ürünlerin destekleme alımları kapsamı dışında tutulması uygulamasına 1997 yılında da devam edilmiştir.Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri daha rasyonel çalışmalarına yönelik uygulamaların sürdürülmesi amacıyla bu kuruluşların faaliyet alanına giren ürünler 1997 yılında da tarımsal destekleme alımları kapsamı dışında bırakılmıştır.
2.1.2 Girdi Sübvansiyonları,Diğer Ödemeler ve Genel Hizmetler:
Türk tarım politikasında ikinci önemli destek yöntemi olan girdi sübvansiyonları yoluyla destekleme,tarımsal üretimde verimliliğin artırılması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi için uygulanmaktadır.
Kimyevi gübre desteği 1961 yılından bu yana uygulanan bu destek girdi desteklerinin en önemlisidir.1997 yılına dek yöntem ve destekleme miktarında bir çok değişime uğramıştır.27 Kasım 1997 yılından bu yana gübre desteklemesi,gübre cinsleri üzerinden doğrudan gübre üretimi yapan kuruluşlara verilmektedir.
Tohum,1985 yılından itibaren destekleme kapsamına alınmıştır.Uygulama,destekleme kapsamına alınan tohum cinslerine belirlenen destekle miktarı ölçüsünde üretici kuruluşlara yapılmaktadır.Destek miktarları her yıl Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından belirlenmektedir.
Bitki ve hayvan hastalıkları ile mücadelede kullanılan tarımsal ilaçlara 1987 yılından itibaren sübvansiyon uygulanmaya başlanmıştır.Bu uygulama çerçevesinde bitki ve hayvan hastalıklarına karşı alınan zirai önlemlere devlet desteği sağlanmaktadır.Uygulama kapsamında fatura bedelinin %20’si çiftçilere ödenmektedir.
Ülkemizdeki yüksek verimli ırkların popülasyonunu artırmaya yönelik olarak 1987 yılında itibaren AB ve ABD’den yapılan gebe düve ithalatında inek başına sübvansiyon ve buna ek olarak TC. Ziraat Bankasından tavizli kredi tahsisi uygulamalarına geçilmiştir.Ancak 1996 yılı ortasında damızlık hayvan ithalatı durdurulmuştur.
Tüm sular üzerindeki haklar yasalarla devlete verilmiştir.Çiftçiler,kamu veya özel sulama şebekelerinden gelen sular için ücret ödememektedir.Sulanan alanlarda faaliyette bulunan çiftçiler,işletme ve bakım masrafları karşılığında belli bir miktar katkıda bulunmaktadır.
T.C Ziraat Bankası tarafından çiftçilere çeşitli başlıklar altında farklı oranlarda tavizli (diğer faiz oranlarından daha düşük) krediler vermektedir.Destekleme amacıyla verildiği için bu kredilerin faiz oranları,piyasa faiz oranlarının çok altındadır.
Üretim fazlası olan tütün ve çayda üretim planlaması yapmak ve kaliteyi artırmak amacıyla 1993 yılında bazı düzenlemeler yapılmıştır.Tütünde kota ve çayda budama tazminatı ödenmesi suretiyle üreticilerin zararları telafi edilmeye çalışılmış ve başarılı sonuçlar alınmıştır.
Tarım yatırımları,gümrük vergilerinde yapılan indirimler,gelir vergilerinde indirimler,tercihli krediler ile desteklenmektedir.Tarımsal üretim,sera yapımı,damızlık hayvan yetiştiriciliği ve su ürünleri üretimi konusunda yapılan yatırımlar da yatırım teşviklerinden yararlanmaktadır.
Ayrıca araştırma,eğitim yayım hizmetleri,denetim ve kontrol,hastalık ve zararlılara karşı korunma,alt yapı ve yapısal hizmetlerde çiftçiyi destekleme kapsamında değerlendirilecek çalışmalardır.
2.1.3 Doğrudan Ödemeler:
Doğrudan ödemeler yoluyla desteklemenin kapsamı AB’de giderek genişlemekle birlikte Türkiye’de halen kısıtlı bir alanda bu destek yönteminden yaralanılmaktadır.Türkiye’de uygulanan prim sistemi bu kapsamda değerlendirilmektedir.Son olarak üreticiye 1999 ürünü için yağlık ayçiçeğinde 5 cent,soya fasulyesinde 8 cent,pamukta da 12 cent prim ödenmesi kararı alınmıştır.
Ayrıca 03.05.1987 tarihinden itibaren belli özelliklere sahip süt tesislerine telim edilen beher litre süt için teşvik primi ödenmektedir. Bu miktar 15.06.1998 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 5.000 TL’dir ve günün koşullarına göre değişmektedir.Et teşvik primleri de bu kapsamda değerlendirilmekle birlikte son 2 yıldır uygulanmamaktadır.
Nadas alanlarında baklagiller ve yağlı tohumlar üretilmesi için sağlanan destekler,sulanabilir üretim alanından bir yıl içinde iki kez ürün alınması için verilen teşvik primleri ve doğal afet primleri de yine aynı kapsamdadır.
2.2 Türkiye’de Tarım Sektöründe Yapılan Desteklerin Mali Portresi:
Çizelge 12 ‘de Türkiye’de tarım sektöründe yapılan desteklerin mali portresi verilmiştir:
Çizelge:12 Türkiye’de Tarım Sektöründe Yapılan Destekler
Birim:Milyon TL
DESTEK TÜRLERİ | 1995 | 1996 | 1997 | 1998 | 1999 |
1-Fiyat Desteği Toplamı | 6.476.000 | 15.464.000 | 128.070.000 | 246.487.000 | 269.271.000 |
Hububat | 0 | 1.998.000 | 45.221.000 | 110.737.000 | 148.938.000 |
Buğday | 0 | 25.000 | 21.800.000 | 74.000.000 | 83.000.000 |
Arpa | 0 | 854.000 | 17.000.000 | 17.100.000 | 49.700.000 |
Mısır | 0 | 641.000 | 4.500.000 | 9.850.000 | 8.100.000 |
Çeltik | 0 | 465.000 | 1.500.000 | 4.500.000 | 6.300.000 |
Çavdar | 0 | 13.000 | 388.000 | 2.000.000 | 1.600.000 |
Yulaf | 0 | 0 | 33.000 | 3.287.000 | 238.000 |
Tütün | 3.120.000 | 3.990.000 | 14.625.000 | 72.000.000 | 61.200.000 |
Şeker Pancarı | 3.356.000 | 9.476.000 | 68.224.000 | 63.750.000 | 59.133.000 |
2-Girdi Desteği Toplamı | 11.245.205 | 47.823.046 | 94.715.677 | 142.702.706 | 122.359.000 |
Gübre | 9.804.000 | 44.983.000 | 83.635.000 | 123.957.000 | 99.634.000 |
İlaç | 1.138.000 | 2.574.000 | 3.789.000 | 8.586.000 | 10.316.000 |
Tohum-Fidan | 70.000 | 194.000 | 767.000 | 1.713.000 | 1.409.000 |
Elektrik | 0 | 0 | 4.277.559 | 7.266.201 | 11.000.000 |
Su | 0 | 0 | 272.059 | 297.501 | 0 |
Projeli Hayvan | 205 | 46 | 59 | 4 | 0 |
İthal Damızlık | 215.000 | 40.000 | 1.938.000 | 878.000 | 0 |
Suni Tohumlama | 0 | 0 | 0 | 0 | 0 |
Teşvik belgeli hayvan | 18.000 | 32.000 | 37.000 | 5.000 | 0 |
3-Teşvik Primleri Toplamı | 1.970.000 | 4.825.000 | 6.444.000 | 8.193.000 | 10.700.000 |
Süt teşviği | 1.824.000 | 4.825.000 | 6.425.000 | 8.193.000 | 10.700.000 |
Et teşviği | 146.000 | 0 | 19.000 | 0 | 0 |
4-Tazminatlar Toplamı | 3.179.953 | 6.768.000 | 13.818.000 | 11.231.000 | 16.300.000 |
Çay budama taz. | 763.000 | 1.682.000 | 2.411.000 | 3.505.000 | 760.000 |
Tütün'de kota ödemesi | 1.596.000 | 4.261.000 | 6.055.000 | 0 | 0 |
Doğal afet ödemeleri | 820.953 | 825.000 | 5.352.000 | 7.726.000 | 15.540.000 |
5-Kredi Desteği Toplam | 207.104.160 | 140.928.875 | 269.373.150 | 432.485.500 | 610.400.000 |
T.C Ziraat Bankası kaynaklı (TKK dahil) | 246.396.000 | 239.235.000 | 405.223.000 | 716.466.000 | 1.000.000.000 |
Banka kredi Süb. | 205.740.660 | 125.598.375 | 222.872.650 | 358.233.000 | 490.000.000 |
DFİF kaynaklı bireylere açılan kredi | 2.727.000 | 30.661.000 | 93.001.000 | 148.505.000 | 240.800.000 |
DFİF kaynaklı kredinin süb. | 1.363.500 | 15.330.500 | 46.500.500 | 74.252.500 | 120.400.000 |
6-Fark Ödemesi (Prim) | 1.351.000 | 0 | 5.410.000 | 0 | 98.190.962 |
Pamuk | 0 | 0 | 0 | 0 | 83.500.000 |
Zeytinyağ | 0 | 0 | 0 | 0 | 14.510.000 |
Yaş İpek Kozası | 0 | 0 | 0 | 0 | 180.962 |
Tütün | 1.351.000 | 0 | 5.410.000 | 0 | 0 |
7-Gen. Hizm. (Araş.yayın,eğ.,kontrol) | 6.184 | 11.314 | 22.269 | 34.248 | 48.217 |
TOPLAM | 231.332.502 | 215.820.235 | 517.853.096 | 841.133.454 | 1.127.269.179 |
Kaynak:Tarım ve Köyİşleri Bakanlığı,APK Kurul Başkanlığı Kayıtları
Türkiye 1999 yılında tarım sektörüne 1.127.269.179 milyon TL (2.728 milyon dolar)kaynak aktarmıştır.
2.3 Tarımsal Destekleme Alımlarının finansmanı:
Türkiye’de tarımsal destekleme alımlarının yürütülmesi ile sorumlum olan kuruluşlar;Toprak Mahsulleri Ofisi(TMO),TEKEL,T. Şeker Fabrikaları A.Ş,ÇAYKUR ve Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (TSKB)’dir.TSKB’nin alımları1996 yılına kadar doğrudan T.C Ziraat Bankası tarafından finanse edilmiştir.1994-95 yıllarında 5 Nisan kararları çerçevesinde Birlik alımları destekleme alımları kapsamından çıkarıldığından,TSKB alımları için Ziraat Bankası’ndan tercihli kredi kullanılmamıştır.Bu nedenle birlik alımları önemli ölçüde azalmıştır.Birliklerin borçlarını ödememeleri nedeniyle 1990-1996 döneminde TSKB’lerin Ziraat Bankasına olan 4.4 milyar dolar olan borçları beş kez tahkime tabi tutulmuştur.En son tahkim işlemi 1996 yılında yapılmıştır.1995 yılı sonu itibariyle TSKB’lerin T.C Ziraat Bankasına olan 138 trilyon TL tutarındaki borcu (2.4 milyar dolar) hazine tarafından üstlenilmiş ve vade uzatımına gidilmiştir.
1995 yılında Birliklerin destekleme alımları ile ilgili finasman yöntemi değiştirilmiş ve bütçe kapsamında bulunan Destekleme ve fiyat istikrar Fonu’ndan (DFİF) T.C. Ziraat bankasına kaynak aktarılarak Birliklere %50 faiz ve genelde 1 yıl vadeli finansman sağlanmaya başlanmıştır.
Bütçedeki DFİF ödeneklerinin yetersiz ve alım miktarlarının fazla olduğu dönemlerde Birlikler finansman için başta Ziraat bankası olmak üzere diğer bankalardan da piyasa faiz oranı üzerinden kaynak temini yoluna gitmektedirler.
Çizelge:13 Destekleme Alımlarına Bütçeden Sağlanan Finansman
Birim:Milyar TL
| 1996 | 1997 | 1998 |
GÖREV ZARARI | 3.150 | 421 | 8.535 |
T Şeker Fabrikası | 2.150 | 421 | 8.535 |
TMO | 1.000 | 0 | 0 |
SERMAYE TRANSFERLERİ | 2.500 | 27.830 | 22.656 |
T Şeker Fabrikası | 1.700 | 20.830 | 22.656 |
ÇAYKUR | 800 | 7.000 | 0 |
İKRAZ TAHVİLİ | 19.936 | 19.936 | 16.736 |
ÇAYKUR | 19.936 | 19.936 | 16.736 |
DFİF KREDİLERİ(*) | 42.218 | 111.888 | 238.568 |
TSKB | 34.218 | 93.888 | 151.068 |
T Şeker Fabrikası | 0 | 18.000 | 87.500 |
TMO | 6.000 | 0 | 0 |
ÇAYKUR | 2.000 | 0 | 0 |
GENEL TOPLAM | 67.804 | 160.075 | 286.495 |
ALIM BEDELİ | 191.277 | 473.308 | 1.237.412 |
GENEL TOPLAM/ALIM BEDELİ | 35.45 | 33.82 | 23.15 |
(*)Bütçe ödeneği ve kredi geri dönüşümlerinden kullandırımların toplamıdır.
Kaynak:Zafer Yükseler,Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir
Desteği Sisteminin Değerlendirilmesi,DPT Yayını,Ağustos-1999,s.7-8
Alımlarda görevli KİT’ler ise, Hazine tarafından sağlanan sermaye, görev zararı ve ikraz imkanları yanı sıra başta kamu bankaları olmak üzere bankacılık sisteminden sağladıkları fonlarla ürün alımlarını finanse etmektedirler. 1997-1998 döneminde T. Şeker Fabrikalarına da DFİF’dan kaynak aktarımına başlamıştır.
Alım finansmanı açısından TEKEL’in farklı bir konumu bulunmaktadır. Genelde kuruluşa tütün alımlarının finansmanında kullanılmak üzere bütçeden herhangi bir kaynak tahsisi yapılmamaktadır. Kuruluş, destekleme alımlarını devlete ödemekle yükümlü olduğu vergi ve fonları ödememek suretiyle yarattığı kaynak ile finanse etmektedir.
1998 yılı itibariyle destekleme alımları için bütçeden sağlanan finansman KİT ve Birlik alımlarının % 23,2 sini karşılamaktadır. Çizelge 14’te tarımsal KİT’lerin borçlanma gereği verilmiştir.
Çizelge:14 Tarımsal KİT’lerin Borçlanma Gereğinin GSMH’ya oranı (%)
| 1990-93 ORT. | 1994 | 1995 | 1996 | 1997 | 1998 |
TARIMSAL KİT | 1,69 | 0,43 | 0,11 | 0,72 | 1,31 | 1,68 |
T.Şeker Fabrikaları | 0,41 | -0,06 | 0,13 | 0,22 | 0,33 | 0,32 |
TMO | 0,69 | 0,31 | -0,24 | 0,18 | 0,71 | 0,88 |
ÇAYKUR | 0,08 | 0,18 | 0,07 | 0,12 | 0,09 | 0,04 |
TEKEL | 0,51 | 0 | 0,15 | 0,2 | 0,18 | 0,44 |
Kaynak:Zafer Yükseler,Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir
Desteği Sisteminin Değerlendirilmesi,DPT Yayını,Ağustos-1999, s.8-9
Yukarıda yer alan çizelgeden de anlaşılacağı üzere tarımsal KİT’lerin borçlanma gereğinin GSMH’ya oranı %1,68’dir.1994-1998 döneminde borçlanma gereğinin GSMH’ya oranının sürekli yükselmesi tarımsal KİT’lerin ürün alımındaki artışlarından kaynaklanmaktadır.
3.DTÖ TARIM ANLAŞMASI ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN ÜSTLENDİĞİ YÜKÜMLÜLÜKLER
Dünya tarım ürünlerinin ticaretinin serbestleştirilmesini hedefleyen ve bu hedefe yönelik olarak da ülkelerin tarım politikalarına ilk kez sınırlama getiren DTÖ tarım anlaşması Türkiye’yi de etkilemiştir.Ancak diğer ülkeler ile kıyaslandığında Türkiye’den tarifelendirme,ihracat sübvansiyonları ve iç desteklerde daha uzun sürede ve daha düşük indirimler gerçekleştirilmesi istenmiştir.Bunun nedeni söz konusu anlaşmada Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler kapsamına dahil edilmesidir
Adı geçen anlaşma çerçevesinde Türkiye’nin tarifelendirme ve tarif indirimleri, ihracat sübvansiyonları ve iç destekler konusunda taahhütleri;
Tarifelendirme ve Tarif İndirimleri: Türkiye gümrük vergilerinde tarımsal ürünlerin tümünü DTÖ’ye bağlamış ancak daha önceki yıllarda dış ticaretinde önemli oranda liberizasyona gittiği ve ticarette mal sınıflandırmasında harmonize sisteme geçiş ile birlikte 1986 yılında tanımlanmamış yeni malların ortaya çıkması nedenleriyle tam anlamıyla bir tarifelendirme yapmamıştır.Gümrük birliği anlaşmasının da buna katkıları olmuştur.Ancak bunun sonucu olarak Türkiye asgari ve cari giriş kotaları için taahhütte bulunmamış ve özel koruma önlemlerine başvuramayacak durumda kalmıştır.
Gelişmiş ülkeler daha önce üst sınır belirledikleri ürünler için 1986 Eylül seviyesini kabullenmek zorunda iken gelişmekte olan ülkelere ve dolayısıyla Türkiye’ye daha önce üst sınırlarını bağlamadıkları ürünler için üst sınırı kendileri saptama imkanı tanımıştır.Böylece Türkiye temel ve hassas ürünlerde yüksek düzeyi,diğer ürünlerde ise 1986 Eylül ayındaki geçerli tarife oranlarını indirime esas almak suretiyle gelişmekte olan ülkelerin indirimlerini uygulamaya başlamıştır.
Türkiye 2004 yılına kadar gümrük tarifelerinde ortalama %24,her ürün için de %10 oranında indirim yapacaktır.1998 ithalat rejimi çerçevesinde dördüncü indirim gerçekleştirilmiştir.
İhracat sübvansiyonları:Türkiye 44 üründe ihracat sübvansiyonu sınırlama taahhüdünde bulunmuştur.Verilen taahhütler sübvansiyon için bütçeden yapılan harcamalar ve miktar konusunda ayrı ayrı yapılmıştır.Çizelge 15’de seçilmiş ürünlerde Türkiye’nin Tarım Anlaşması’nda ihracat desteği taahhütleri görülmektedir.
Çizelge:15 Seçilmiş Ürünlerde Türkiye’nin Tarım Anlaşması’nda
İhracat Desteği Taahhütleri
| Harcama Taahhütleri (1000 $) | Miktar Taahhütleri (1000 $) | ||||
Ürünler | Temel Yıl | 1995 | 2004 | Temel Yıl | 1995 | 2004 |
Buğday | 36,044 | 640,424.3 | 27,418.5 | 574.2 | 2,126.8 | 493.8 |
Arpa | 6,233.8 | 123,259.9 | 4,737.7 | 131.5 | 747.5 | 113.1 |
Buğday Unu | 1,894.4 | 9,542.7 | 1,438.7 | 65.3 | 475.4 | 56.2 |
Semolina | 2,032.4 | 1,983.6 | 1,544.6 | 67.7 | 66.8 | 58.3 |
Malt | 2,208.0 | 2,155.0 | 1,678.1 | 39.0 | 38.5 | 33.6 |
Zeytinyağ | 2,340,5 | 2,284.3 | 1,778.8 | 23.4 | 23.1 | 20.1 |
Ayçiçek yağı,rafine | 3,126.3 | 2,866.5 | 2,377.5 | 72.2 | 94.5 | 62.1 |
Mısır yağı,rafine | 787.6 | 768.7 | 598.6 | 13.1 | 12.9 | 11.3 |
Margarin | 3,660.5 | 4,915.4 | 2,781.9 | 73.2 | 98.1 | 63.0 |
Sosis vb. | 21.1 | 20.6 | 16.0 | 0.065 | 0.064 | 0.056 |
Diğer et mam. | 22.6 | 22.0 | 17.1 | 0.080 | 0.079 | 0.069 |
Çikolata ve diğ. Bisküvi,pastacılık mam. | 2,778.2 | 2,551.1 | 2,111.4 | 19.4 | 25.1 | 16.7 |
Makarna,vermicelli | 1,238.9 | 941.5 | 941.5 | 16.5 | 44.6 | 14.2 |
Kaynak:Tarım Politikalarında Yeni Denge Arayışları ve Türkiye,TÜSİAD yayını Yayın no: TÜSİAD-T/99-12/275, İstanbul,aralık-1999.s.83
İhracat sübvansiyonu taahhüdünde en önemli ürünler buğday, arpa ve buğday unudur. Bu ürünlerde Türkiye önceden bindirme (front-loading) yapmayı tercih etmiştir. 2004 yılında yine bas yılı düzeylerinden %24 oranında indirilmektedir.
İhracat sübvansiyonlarının indirimi genelde AB ülkeleri için önemli bir sorun olmakla birlikte Türkiye için sorun olmayacağı düşünülmektedir. Çünkü Türkiye genellikle bir destekleme aracı olarak ihracat sübvansiyonlarını kullanmamaktadır.
Ancak ileriki yıllarda da Türkiye’nin söz konusu 44 ürün dışında hiçbir ürün için ihracat sübvansiyonu kullanamayacak olması gözardı edilmemesi gereken bir husustur.
İç Destekler : İç destek indirimine temel teşkil eden toplam destek 2 farklı şekilde hesaplanabilmektedir. Bunlardan biri Toplu Destek Ölçümü, diğeri de Eşdeğer Destek Ölçümü yöntemidir. Türkiye bu yöntemlerden ikincisini diğer bir ifadeyle Eşdeğer Destek Ölçüm yöntemini tercih etmiştir.
Türkiye baz yılındaki iç destekleri mümkün olduğu kadar az tutmaya çalışmış ve gelişmiş ülkelere sağlanan özel ve farklı muameleden faydalanarak toplam desteğin tarımsal üretim değerinin %10 a karşılık gelen “de minimis” sınırını aşmadığından herhangi bir indirim taahhütte bulunmasına da gerek kalmamıştır. Ancak bu taahhüt ileriki yıllarda da hiçbir ürün için %10 luk destek üst sınırını aşılamayacağı anlamını da taşımaktadır.
Diğer ülkeler destek miktarını fazla göstermek suretiyle diğer aşamalar için hareket imkanlarını artırırken Türkiye’nin ölçüm yönteminin farklılığı nedeniyle bu imkandan yoksun kalması önemli bir kayıptır.
4. TARIMSAL YAPILARIN, ORTAK TARIM POLİTİKASI VE TÜRKİYE TARIM POLİTİKASININ KARŞILAŞTIRILMASI
AB ile Türkiye’nin tarımsal yapı ve politikaları arasında büyük farklılıklar söz konusudur. Bu farklılıklardan başlıcaları aşağıdaki şekilde sayılabilir.
- AB’de tarımsal üretimde hayvansal üretimin payı %60-65 seviyesindedir. Türkiye’de bu oran %30-35 tir. Diğer bir ifadeyle AB tarımsal yapısı hayvansal üretim ağırlıklıdır.
- AB’de hayvansal ürünlere daha çok destek veren bir politika izlenirken Türkiye’de bunun tam tersi bir durum söz konusudur.
- Ülkemizde %45 ile tarım sektörünün istihdam içindeki payı AB’nin oldukça üzerindedir.
- Avrupa Birliğinde 16,5 Ha olan işletme büyüklüğü ülkemizde 5,4 Ha civarındadır. Ayrıca Türkiye’de toplam işletme büyüklükleri içinde 5 Ha’dan küçük işletmelerin payı %67 oranındadır. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de tarımsal işletmeler teknik ve ekonomik açıdan belirlenen optimum büyüklüğün altındadır ve çok parçalıdır. AB’de işletme büyüklükleri optimal işletme büyüklüğüne yaklaşmış durumdadır.
- Türkiye’de teknoloji kullanımı ve verimlilik AB’nin oldukça gerisindedir.
- Ülkemizde tarım sektöründe istihdam edilenlerin gelir seviyesi diğer sektörlere kıyasla oldukça düşüktür.Ayrıca tarım sektörünün kendi içinde de gelir dağılımında bozukluklar söz konusudur.
- Topluluğun ve Türkiye’nin tarım ürünü tanımları eşdeğer değildir.Örneğin salça Türkiye’de sanayi ürünü olarak nitelendirilirken AB’de tarım ürünü olarak nitelendirilmektedir.,
- Türkiye’de destekleme politikasının tarımsal yapıyı düzenleme yönünde yapıcı bir uygulaması olmamıştır.AB’de ise tarımsal yapıya ilişkin düzenlemelere özel önem verilmektedir.
- Ülkemizdeki destekleme kapsamındaki ürünlerin sayısı çoğunlukla politik tercihler doğrultusunda değişebilmektedir.Bu durum Avrupa Birliğinin aksine Türk fiyat desteği politikalarında istikrar ve sürekliliğin olmadığını göstermektedir.
- Türkiye’de destek fiyatları ekim döneminde değil hasat zamanına yakın açıklanmaktadır.
- Destekleme yöntemlerinden biri olan girdi sübvansiyonu,OTP’de kullanılmayan bir yöntemdir.
- AB’de uygulanan tarım politikalarının temel finansman kaynağı Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu (FEOGA) dur. Türkiye’de ise çeşitli finansman kaynakları bulunmaktadır.
- AB Tarım politikası, iç piyasayı destekleyen ve üçüncü ülkelere karşı koruyan bir yapıya sahiptir. Türkiye’de ise zaman zaman iç piyasa fiyatlarını düşürmek amacına yönelik olarak tarım ürünleri ithalatına gidilmektedir. Bu durum Türk üreticisini olumsuz yönde etkilemektedir.
- AB tarım politikası, tarımsal pazarlama faaliyetlerinde kooperatiflerin etkinliğini artırmayı hedeflemektedir ve bu hedefine ulaşmıştır. Türkiye’de ise tarım kooperatifçiliğinin desteklenmesi yönünde kapsamlı ve kalıcı bir politika uygulanmamaktadır.
5.TÜRK TARIMININ OTP’YE UYUMU VE OLASI ETKİLERİ
Türkiye, tarım sektörünün OTP’ye uyumunu ; KP ve 1/95 sayılı OKK uyarınca ortaklık ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilebilir. Ya da tam üyelik çerçevesinde bu uyumu sağlayabilir. Diğer bir ifadeyle Türk tarımının OTP’ye uyumunda iki farklı yol bulunmaktadır. Bu farklı yolun da ayrı sonuçlar doğuracağı açıktır.
Ortaklık ilişkisi çerçevesinde uyum halinde bazı belirsizlikler gündeme gelecektir. Çünkü daha önce hiçbir ülke ile bu çerçevede bir uyum gerçekleştirmemiştir.
Bilindiği gibi üye olmayan bir ülkenin AB organlarında alınacak kararlarda söz hakkı yoktur ve OTP’nin finansmanı ile görevli FEOGA kaynaklarından da yararlanamayacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin tam üyelik öncesi OTP’ye uyumu durumunda tarım sektörünün rekabet gücü sınırlı olacaktır.
Bu nedenlerle OTP’ye uyumun tam üyelik çerçevesinde gerçekleştirilmesi Türk tarımı için en elverişli yoldur.
Bilindiği gibi gerek dünyada tarım politikaları gerekse OTP sürekli bir değişim yaşamaktadır. Bu nedenle OTP’nin Türk tarımına etkileri ve AB kaynaklarından sağlanabilecek mali desteğin boyutları da uyumun ne zaman gerçekleşeceğine bağlı olarak değişebilecektir.
Bu nedenle Türk tarım sektörünün tam üyelik çerçevesinde OTP’ye uyumunu gerçekleştirdiği ve uyumun gerçekleştiği dönemde de OTP’nin ve AB tarımsal yapısının genel çerçevesinin günümüzden çok farklı bir görünüm almadığı varsayımı altında OTP’ye uyumun Türk tarımına olası etkileri ve alınabilecek önlemleri aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.
OTP, oluşturulmasından bu yana AB bütçesinden önemli bir pay almıştır ve uzun tartışmalar sonucunda şekillenen bu politika doğal olarak üye ülkelerin çıkarlarını yansıtmaktadır.
AB’ye üyeliği hedefleyen Türkiye de OTP’nin kurallarına uymak zorundadır. Bu zorunluluk Türkiye’nin daha başlangıçta bazı avantajları kaybetmesine yol açmaktadır. Diğer bir ifadeyle Türkiye, kendinin bulunmadığı bir ortamda kuralları belirlenen ve oynanmaya başlanmış bir oyuna sonradan katılacağı için bu açıdan oyuna dezavantajlı başlayacaktır. Ve bu durum önemli sorunları da beraberinde getirecektir.
Ancak sınırlı da olsa görüşmeler sırasında bu kararları kendi lehine çevirme olanağı vardır ve bu şansını da akıllınca kullanmak zorundadır.
*Türkiye’nin tarım potansiyelinin yüksek olması ve tarımsal üretimi arttırmayı amaçlaması,tarımsal üretimi sınırlandırmayı amaçlayan AB çevrelerince,AB tarımını tehdit edecek bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
Ancak,çoğu tarımsal faaliyet kolunda,işletme yapısından gelen bozukluklar nedeniyle böyle bir tehdit daha çok Türk tarımı için söz konusudur.Örneğin hayvansal üretim,bazı tahıllar ve baklagiller ve çay üretimi OTP’ye uyumdan olumsuz etkilenebilecek,hatta bazı ürünler üretilmez hale gelecektir.
Türkiye doğal kaynakları bakımından avantajlı olduğu ve AB’nin kendine yeterli olmadığı ürün gruplarında ve organik ürünlerde ancak,rekabet şansına sahiptir.Pamuk,tütün gibi endüstri bitkileri ve meyve-sebze bu ürün ve ürün gruplarına örnek olarak gösterilebilir.
Ayrıca Türkiye elverişli doğal kaynaklara sahip olduğu koyun ve keçi etinde rekabet etme şansına sahiptir.Bu şansını değerlendire bilmesi için topluluğun hayvan sağlığı kurallarına uyun göstermesi ve kalitede gerekli iyileştirmeleri gerçekleştirmesi şarttır.
Tarım ve tarımsal destekleme politikalarının yeniden yapılandırması ve tarımsal veri tabanı çalışmalarının yürütülmesi amacıyla oluşturulan Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu,destekleme politikamız;
-AB karşısında avantajlı olduğumuz ürünlerin AB’nin tür ve kalite tercihlerini de dikkate alarak üretimini artıracak şekilde yeniden yapılandırmasını sağlanmalı,
-Bu yapılandırmada kaliteli ürün üretimi hedefini de gözardı etmemelidir.
Özellikle GAP bölgesinde tarımsal ürün üretim planlamasında bu hususlar dikkate alınmalıdır.
*AB avantajlı olduğu büyükbaş hayvan eti,süt,şeker,tahıl gibi ürünlerde kısa dönemde uyumda ısrarlı davranabilecektir.Ancak Türkiye,kısa dönemde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu meyve-sebze,pamuk,tütün vb. ürünlerden başlayarak,aşamalı bir uyuma yönelmelidir.
Türkiye için yeterli olabilecek bir destekleyici-koruyucu politika söz konusu değilse,uyumu en son gerçekleştirebilecek ürün grubu AB’nin avantajlı olduğu yukarıda sayılan ürünlerdir.Türkiye bu ürünlerde belirli yapısal iyileştirmelerden sonra ve uzun dönemde,ancak uyumu gerçekleştirebilir.
Bu nedenle Katılma Anlaşması ile belirlenecek olan uyum süreci görüşmelerinde Türkiye için son derece dikkatli olmalıdır.
*OTP’da Türkiye’nin avantajlı olduğu ürünler daha az desteklenmekte ve bazı ürünler de destekleme kapsamında bulunmamaktadır.Türkiye Katılma Antlaşmasında bu koşulların iyileştirilmesinde ısrarlı davranmalıdır.
*OTP çerçevesinde uygulanmakta olan fiyat ve Pazar politikaları daha çok büyük işletmelere yaramaktadır.Türkiye’de küçük işletmeler ağırlıkta olduğu dikkate alındığından Türk çiftçisinin bu politikalardan yararlanma ve gelirlerini artırma olanağı AT çiftçisine oranla sınırlı kalacaktır.
Ayrıca Tek Pazar ilkesi çerçevesinde küçük tarım işletmelerimizin optimal büyüklüğe ulaşmış AB tarım işletmeleri ile rekabet etmek zorunda kalması,kısa dönemde Türkiye’de tarımsal işletmelerin çoğunun üretimden vazgeçmesine ve kırsal alandan şehre göçlerin artmasına yol açabilecektir.
Verimlilik ve rekabet gücünün artırılması için kırsal ve tarımsal alt yapının ve tarım işletmelerinin yapısının iyileştirilmesi,etkin teknoloji kullanımı ve tarım ürünleri fiyatlarının-maliyetlerinin AB fiyatlarına yaklaştırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
*OTP’ye uyum ile birlikte Topluluğun tarım ürünleri fiyat ve Pazar politikası Türkiye için de geçerli hale gelecektir.Böylece Türkiye’nin fiyat ve Pazar politikası belirli ölçüde iç piyasada desteklenen,dışa karşı korunan,sistematik,ayrıntılı bir hale getirecektir.ayrıca daha da önemlisi tarım politikası istikrarlı ve politik çıkarlar uğruna suistimal edilemeyecek bir yapıya kavuşmuş olacaktır.
Öncelikle OTP’ye uyumda yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek üzere,AB ilişkilerini yürütecek etkin bir kurumsal alt yapı oluşturulmalıdır.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,tarım ile ilgili konularda Türkiye’yi AB ‘ta bütün yönleri ile temsil edebilecek yetki,görev ve sorumlulukla donatılmalı ve Ab ile ilişkiler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında,Genel Müdürlük düzeyinde ele alınmalıdır.
Ayrıca mevcut kurumsal yapı,bu politikayı en etkin şekilde uygulayabilmek için gerekli tedbirleri almalıdır.
Bu kapsamda ayrıca;
*OTP’ye uyum ile pazarlama hizmetleri büyük önem kazanacaktır.Bu nedenle pazarlama hizmetlerinin geliştirilmesine özel bir önem verilmelidir.
*Kırsal alanda,tarım yanında,alternatif gelir kaynakları yaratılmalıdır.Böylece buralarda yaşayanların gelir seviyesi yükseltilirken tarımda istihdam edilenlerin oranı da azaltılabilecektir.
*Türk üreticisinin,AB üyesi ülkelerdekine benzer bir örgütlenmeye gitmesi sağlanmalıdır.
*Tarım-sanayi entegrasyonu yeterli hale getirilmelidir.
*Finansman kaynakları tek bir çerçevede birleştirilmelidir.
*AB standartlarında kayıt e kadastro sistemine geçilmeli ,toplam miras yoluyla parçalanmasını önlemek amacıyla Miras Hukuku revize edilmeli,arazi toplulaştırması yapılmalıdır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Dünya savaşları sonrasında,teknik gelişmelerin desteklenmesi,tarımsal üretimin rasyonel hale getirilmesi,üretim faktörünün özellikle de işgücünün optimal kullanımını sağlayarak tarımda verimliliğin arttırılması,tarım sektöründe kişi başına gelirlerinin arttırılarak yaşam standartlarının yükseltilmesi,ürün arzının güvenliğinin sağlanması,uygun fiyatlarla tarımsal ürünlerin tüketiminin mümkün kılınması amaçlarıyla üye ülkeler arasında oluşturulacak Ortak Tarım Politikası’nın genel çerçevesi Roma anlaşması ile belirlenmiştir.
Yaklaşık üç yıl süren görüşmelerin sonucunda 1962 yılında tahıllara ilişkin bir Ortak Piyasa Düzeni oluşturulması ile OTP resmen uygulamaya konulmuştur.
Günümüzde patates(nişastalık patates hariç)dışında tüm tarım ürünleri ortak piyasa düzenleri kapsamında yer almaktadır.
OTP’nin oluşumunda yapısal sorunlar,çiftçilerin gelirlerinde düşüklük ve dünya savaşları sonrasında yaşanan gıda maddesi yetersizlikleri etkili olurken 1980’li yılların sonlarında söz konusu sorunlar aşılmıştır.
Ancak bu kez OTP;ürün stoklarında artış,mali külfetinin ağılaşması,işletmeler ve bölgeler arasındaki gelir dağılımının bozulması vb. sorunların ortaya çıkmasına neden olduğu için kendisi bir sorun halini almıştır.
Ortaya çıkan söz konusu sorunlar,AB’ne yeni katılımlar ve diğer ülkelerin baskıları OTP’de reformları gerekli kılmış ve bir dizi reform gerçekleştirilmiştir.Bu reformların sonuncusu Gündem 2000’dir ve bu reform 21. yüzyılın başlarında OTP’nin işleyişine yön verecektir.
Türkiye’nin AB ile ilişkileri 1959 yılında üyelik başvurusuyla başlamış,yapılan görüşmeler sonucunda Türkiye ile AB arasında ortaklığın temel ilkelerini belirleyecek bir çerçeve anlaşması olan Ankara Anlaşması;12 Eylül 1963 yılında imzalanarak 1964’te uygulamaya konulmuştur.
Söz konusu Anlaşma ile;taraflar arası bir gümrük birliğinin gittikçe gelişen şekilde kurulması öngörülmüştür ve Türkiye ile AB arasında hazırlık,geçiş ve son dönem olmak üzere üç aşamada tamamlanacak bir ortaklık ilişkisi kurulmuştur.
6 Mart 1995 tarihinde gerçekleştirilen AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısında,Türkiye-AB ortaklığının geçiş döneminin tamamlanması ve son dönem olan Gümrük Birliği aşamasına geçilmesine yönelik olarak 1/95 sayılı 36. Ortaklık Konseyi Kararı (OKK)alınmış ve Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ortaklık Konseyi kararı uyarınca sanayi ürünlerinden sağlanan Gümrük Birliği,tarım ürünlerini kapsamamaktadır.Tarım ürünlerinin de bu kapsama alınmasının OTP’ye uyum ile mümkün olacağı bir kez daha yinelenmiştir.
Öte yandan Komisyon Türkiye’yi tam üyeliğe hazırlamak için bir strateji hazırlamış ve bu strateji Cardiff zirvesinde (Haziran 1998) kabul edilmiştir.
Türkiye’ye resmen iletilen stratejide Türkiye ile AB arasında tarım ürünlerinde serbest dolaşımın sağlanması hedefi tekrar vurgulanmıştır.
Bu hedefe ulaşabilmek için Türkiye’nin OTP’na uyması gerektiği ifade edilmiş ve Türkiye’ye yapılacak çalışmalarda üç aşamalı bir süreç önerilmiştir.
Söz konusu süreç kapsamında ilk aşamada Komisyon,Türkiye’ye ilgili temel hukuki metinlerin bir listesini ve idare için gerekli araç ile organların ayrıntılarını,Türkiye de Komisyon’a ülkemiz tarım politikasına ilişkin bilgileri verecektir.
İkinci aşamada ,OTP’nin ve Türk tarım politikası daha ayrıntılı olarak irdelenecektir.Son aşamada ise Türk tarım politikası ile OTP’ı arasındaki farklılıkları içeren bir özet belgenin hazırlanması öngörülmektedir.
Bu sürecin sonunda,Türkiye’nin AB mevzuatının benimsenmesi için bir çalışma programı hazırlayarak Komisyona sunması istenmiştir.
Buna karşılık Türkiye Temmuz 1998 tarihinde AB’ne ilettiği cevabında;OTP’na uyum çalışmalarına mali ve teknik yardım istemiş ve özellikle teknik düzeyde görüşmelere başlanılmasının uygun olacağını ve bu konuda izlenecek yöntemlerin açıkça tespit edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Strateji belgesi çerçevesinde birinci aşamada olarak nitelendiren;”tarafların tarım politikaları hakkında ayrıntılı mevzuat ve bilgi değişimi”çalışmalarına başlamıştır.Bu çalışmalar sadece tarla bitkilerinde tamamlanmış bulunmaktadır.
Türkiye,tarım sektörünün OTP’ye uyumunu;KP ve 1/95 sayılı OKK uyarınca ortaklık ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilebilir.Ya da tam üyelik çerçevesinde bu uyumu sağlayabilir.Bu farklı iki yol ayrı sonuçlara yol açacaktır.
Ortaklık ilişkisi çerçevesinde uyum halinde daha önce hiçbir ülke ile bu çerçevede bir uyum gerçekleştirilmediğinden bazı belirsizlikler gündeme gelecektir.
Bilindiği gibi üye olmayan bir ülkenin AB organlarında alınacak kararlarda söz hakkı yoktur ve OTP’nin finansmanı ile görevli FEOGA kaynaklarında da yaralanamayacaktır.Dolayısıyla Türkiye’nin tam üyelik öncesi OTP’ye uyumu durumunda tarım sektörünün rekabet gücü de sınırlı olacaktır.Bu nedenlerle OTP’ye uyumu tam üyelik çerçevesinde gerçekleştirilmesi Türk tarımı için en uygun yoldur.
Bilindiği gerek dünyada tarım politikaları gerekse OTP sürekli bir değişim içindedir.Bu nedenle OTP’nin Türk tarımına etkileri ve AB kaynaklarından sağlanabilecek mali desteğin boyutları da uyumun ne zaman gerçekleşeceğine bağlı olarak değişebilecektir.
Ancak Türkiye,gerek OTP’ye uyuma hazırlık gerekse yapısal sorunlarını çözebilmek açısından tarımsal politikalarda düzenlemeye gitmek zorundadır.
Bu kapsamda;
*Destekleme politikalarımız;AB karşısında avantajlı olduğumuz ürünlerin AB’nin tür ve kalite tercihlerini de dikkate alarak üretimini artıracak şekilde yeniden yapılandırmalıdır.bu yapılandırma kaliteli ürün üretimi hedefi de gözardı edilmemeli özellikle GAP bölgesinde tarımsal ürün üretim planlamasında bu hususlar dikkate alınmalıdır.
*Türkiye,kısa dönemde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu meyve-sebze,pamuk,tütün vb. ürünlerden başlayarak,aşamalı bir uyuma yönelmelidir.
*OTP’da Türkiye’nin avantajlı olduğu ürünler daha az desteklenmekte ve bazı ürünler de destekleme kapsamında bulunmamaktadır.Türkiye Katılma Antlaşması’nda bu koşulların iyileştirilmesinde ısrarlı davranmalıdır.
*Verimlilik ve rekabet gücünün artırılması için kırsal ve tarımsal alt yapının ve tarım işletmelerinin yapısının iyileştirilmesi,etkin teknoloji kullanımı ve tarım ürünlerinin fiyatlarının-maliyetlerinin AB fiyatlarına yaklaştırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
*Öncelikle OTP’ye uyumda yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek üzere,AB ilişkilerini yürütecek etkin kurumsal alt yapı oluşturulmalıdır.
*Pazarlama hizmetlerinin geliştirilmesine özel bir önem verilmelidir.
*Kırsal alanda,tarım yanında,alternatif gelir kaynakları yaratılmalıdır.Böylece buralarda yaşayanların gelir seviyesi yükseltilirken tarımda istihdam edilenlerin oranı da azaltılabilecektir.
*Türk üreticisinin,AB üyesi ülkelerdekine benzer bir örgütlenmeye gitmesi sağlanmalıdır.
*Tarım-sanayi entegrasyonu yeterli hale getirilmelidir.
*Finansman kaynakları tek bir çerçevede birleştirilmelidir.
*AB standartlarında kayıt ve kadastro sistemine geçilmeli,toprağın miras yoluyla parçalanmasını önlemek amacıyla Miras Hukuku revize edilmeli,arazi toplulaştırılması yapılmalıdır.
Aynı zamanda Birliğin OTP’ye uyum için diğer aday ülkelere sağladığı finansman imkanlarının kullanım olanaklarının araştırılmasında da yarar bulunmaktadır.
Tüm bu düzenlemeleri yapabildiği ölçüde Türkiye tarım sektöründe mevcut sorunların üstesinden gelebilecektir.Ayrıca Ortak Tarım Politikasına uyumun Türk tarımına olası olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilecektir.
KAYNAKÇA
AKMAN,Vedat;Avrupa Topluluğu ve Türkiye,Uluslarüstü Antlaşmalar ve Ekonomik Birliğin
Ötesinde Bir Avrupa,Alfa Basım Yayım Dağıtım,Yayın No:248,İstanbul
ALÇAKAR,Baki-Bahattin ERBİL;Avrupa Para Birimi EURO,Sorunlar ve Cevaplar,DTM
AB Genel Müdürlüğü Yayını,Ocak-1999
ARIKBAY,Canan;Avrupa Topluluğuna Tam Üyeliğin Türkiye’nin Tarımsal Ürünler
Üretimi ,Fiyatları ve Dış Ticaretinde Yaratacağı Olası Değişmeler,MPM
Yayınları:479 ,Yeniçağ Basım yayın sanayi ve ticaret Ltd. Şti. Ankara
AYYILDIZ;Tayyar-Sibel AÇIKEL-Atilla KESKİN-Tecer ATSAN;Türkiye-Avrupa Birliği
İlişkileri,Atatürk Üniversitesi Yayınları No:850 Erzurum,1997
EKEMAN,Ebru;21. Yüzyılın Eşiğinde Avrupa Birliğinde Ortak Tarım Politikası IKV Yayını,
Yayın No:258,Eylül-2000
OLGUN,Akın-Ferruh IŞIN;Tarım Politikaları ve Tarım Sektörü Açısından Avrupa Birliği ve
Türkiye,Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ofset atölyesi,
İzmir,2001
YÜKSELLER,Zafer;Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir Desteği Sistemi
Değerlendirilmesi,DPT Yayını ,Ağustos 2000
Avrupa Birliği ve Türkiye;DTM AB Genel Müdürlüğü Yayını,Ankara,1999
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Reformunun Yeni Tur DTÖ Çok Tarafı Müzakereleri ve Genişleme Olguları Çerçevesinde Değerlendirilmesi,DTM Yayını,Ankara,Aralık-2000
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,APK Kurul Başkanlığı Kayıtları,2001
DTM Kayıtları,2001
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği(Web Sitesi),2002
0 yorum:
Yorum Gönder